İnsan sosyalliğinin evrimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İnsan sosyalliğinin evrimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16.09.2015

Ahlakçı Tanrıların Doğuşu




Günümüzün büyük dinlerinde dinsel inançla ahlak iç içe geçmiş olduğu için dinle ahlak arasında doğal bir birliktelik olduğu düşünülür. Oysa bu birliktelik kültürel evrimin ürünü olarak nispeten yakın bir tarihte ortaya çıkmıştır. İnsanların ahlaklı davranıp davranmadığını gözleyen, ölümden sonra bencil ve zalim davranışı cezalandıran tanrı anlayışı insanlık tarihi boyunca ortaya çıkmış birçok dinde görülmez. Günümüzde de avcı-toplayıcı topluluklarının dinlerinde bu özellikte tanrılar yoktur.

bookjacketAhlakçı büyük tanrıların evrimsel süreçte nasıl ortaya çıktığını açıklamaya çalışan yeni bir teori 2013’te yayınlandı. Lübnan asıllı psikolog Ara Norenzayan Big Gods: How Religion Transformed Cooperation and Conflict adlı kitabında geniş çaplı işbirliği ve büyük tanrılı dinler arasında iki yönlü bir ilişki olduğunu iddia etti: Doğaüstü gözetlenmeye ve cezalandırılmaya olan inanç grubun normlarına uygun davranma, bencil güdüleri bir kenara bırakarak grup üyeleriyle özgeci işbirliğine girme motivasyonu yarattı; bu tür bir işbirliği sonucunda gelişen ve büyüyen gruplar çevrelerine kendileriyle beraber büyük tanrılı dinlerini de yaydılar. Yani bir tür kültürel evrim süreci sonucunda büyük tanrılı dinler işbirliğini ve grubun büyümesini sağladı, grubun büyümesi de büyük tanrılı din fikrinin yaygınlaşmasını sağladı. Bu yazıda geçen ay Science dergisinde çıkan bir makale (Wade, 2015) eşliğinde bu teoriyle ilgili son tartışmaları özetleyeceğiz.

Evrimsel biyolog Dominic Johnson’ın dediği gibi ahlakçı dinlerin kültürel evrim sonucunda yayıldığını söylemek kolay. Önemli olan bu fikri test edebilecek yöntemi bulup destekleyici veri elde edebilmek.

Dinsel düşüncenin muhtemelen genetik temelli olan kaynakların biri teleolojik düşünme eğilimi. Yani canlı da olsa cansız da olsa doğadaki bütün varlıklarda ve olaylarda bir amaca yönelik olma ve niyetlilik görme eğilimi. Mesela Amerikalı çocuklar, kendilerine böyle bir şey öğretilmediği halde, kayaların neden sivri uçlu olduğu sorusuna “hayvanlar üstlerine oturmasın diye” türünden cevaplar veriyorlar (Kelemen, 2004). Yani doğal olayları maddi süreçlerle değil niyetlerle açıklıyorlar. Bu düşünce eğiliminin animist (bütün doğal varlıklarda ruh gören) dinlerle ilişkisini görebilmek zor değil. Buna göre dinsel düşünce dinsel olmayan daha genel düşünce eğilimlerinin bir yan ürününden ibaret.

Fakat Norenzayan’a göre yan-ürün fikri ahlakçı dinlerin ortaya çıkışını açıklamak için yeterli değil. Azim Shariff’le yaptıkları klasik bir araştırmada (Shariff & Norenzayan, 2007) dinsel düşünce çağrıştıran kelimelere örtük olarak maruz kalmanın insanları daha sonraki bir ekonomik oyunda karşı tarafa daha fazla para aktarmaya, yani daha özgeci davranmaya sevk ettiğini gösterdiler. Birkaç yıl sonra evrimsel biyolog ve antropolog Joseph Henrich ve arkadaşları (Henrich ve ark., 2010) dünya üzerindeki 15 ayrı toplumda yaptıkları araştırmada Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi büyük dinlerden birine mensup olmanın benzer bir ekonomik oyunda diğer tarafa karşı daha özgeci davranmakla ilişkili olduğunu buldular [Ayrıca bak: Ahlak Duygusu Sonradan mı Ortaya Çıktı?]. Bu bulgular özellikle ahlakçı dinleri benimsemiş olmanın işlevsiz bir yan ürün olmaktan ziyade grubun işlerliği açısından son derece yararlı olabilecek adaptif davranışlara yol açabildiğini gösteriyor. Ve bu işlev dinin nasıl evrimleştiğini açıklamaya yardımcı olabilir.

Küçük topluluklarda bencil davranışın bastırılması, grubun çıkarlarını gözeten özgeci veya prososyal davranışın ortaya çıkması için din gerekli değildir. Mesela Afrikalı bir avcı-toplayıcı topluluk olan Hadzalarda ahlakçı tanrılar veya ölümden sonra hayat inancı yoktur. İnandıkları güneş ve ay tanrıları insanların günlük hayatıyla ilgilenmez. Buna rağmen Hadza toplumunda işbirliği çok üst düzeydedir. İşbirliğinden sapmanın yaptırımı için doğaüstü varlıkların gözetlemesi fikrine ihtiyaç duymazlar çünkü küçük topluluklarında herkesin her yaptığı herkesin gözünün önündedir. Bencil davranışın getireceği ün kaybı ve işbirliği ağının dışında kalma riski yeterince caydırıcıdır.

Fakat toplumlar büyüdükçe bu tür bir toplumsal gözetleme giderek imkansız hale gelir ve ekonomistlerin “beleşçilik” (free riding) adını verdiği problem (katkıda bulunmadan grup hayatının nimetlerinden yararlanma) giderek keskinleşir. Norenzayan’a göre bu problemin çözümlerinden biri sürekli gözetleyen ve gerektiğinde cezalandırabilecek olan tanrı fikridir. Big Gods kitabının temel iddialarından biri şudur: İnsanlar ancak gözetlendiklerini düşündükleri zaman iyi davranırlar.

Tarihsel ve arkeolojik bulgular dinin eski karmaşık toplumları şekillendirdiği fikriyle uyumlu görünüyor. Geleneksel olarak tarıma geçişin büyük ve karmaşık toplumları mümkün kıldığı düşünülür. Fakat tarım faaliyetinin kendisi devasa bir işbirliği projesi gerektirir ve asıl açıklanması gereken bu tür geniş çaplı işbirliğinin beleşçilik probleminden sıyrılarak nasıl ortaya çıktığıdır.

Scientists hope a new historical database will offer insights into important moments in the evolution of religion, such as the construction of Gobekli Tepe in southern Turkey. At 11,500 years old, it's been called "the first manmade holy place."
Göbekli Tepe
Türkiye’nin güney doğusundaki Göbekli Tepe arkeolojik bölgesi bu bakımdan Norenzayan’ın iddiasını destekler niteliktedir. 11,500 yıllık olduğu tahmin edilen bölge insanın inşa ettiği bilinen ilk kutsal yerdir. Bölgede tarımın izleri ise 500 yıl sonra görülür. Yani tarihlendirmede bir hata yoksa Göbekli Tepe’yi kuranlar avcı-toplayıcı topluluklardı. Önce yerleşik bir dine sahip oldular, arkasından büyük tarım toplumuna geçtiler.

Ahlakçı büyük tanrılar teorisi neden sadece bazı dinlerin dünya çapında yayıldığını da açıklayabilir. Doğu Afrika’da hayvancılıkla uğraşan Ormalar 19. yüzyılın ikinci yarısında animist inançlarını terk edip kitlesel olarak İslamiyete geçtiler. Bunda samimi olduklarını göstermek için domuz yemekten ve alkollü içkiden vazgeçme, çok eşli evlilik kurallarını yeniden düzenleme ve beş vakit namaz kılma gibi davranışlar (antropologların deyimiyle “masraflı inanç gösterileri”) sergilediler. Bunun üzerine dünyaya yayılmış bir ticaret ağının parçası oldular. Aynı inançlara sahip olmanın yarattığı karşılıklı güven duygusu diğer Müslüman toplulukların yürüttüğü ticaret ilişkilerine kabul edilmelerini sağladı. Ve bu güvenin temelinde gene ahlakçı bir tanrıya inanma, ona karşı sorumluluk hissetme ve ahlaksızlığa karşı onun vereceği cezadan çekinme vardı. Sadece bu güveni ve ona dayanan işbirliğini kurabilen gruplar büyüyüp dünyaya yayıldı. Onlarla beraber de büyük tanrı fikri.

Büyük tanrılar teorisi dinlerle ilgili birçok veriyi bir araya getirip açıklıyor gibi görünse de teoriyi eleştirenler yok değil. Mesela psikolog Nicolas Baumard dinin bir tür bilişsel yan ürün olduğu fikrinin eldeki verileri açıklamak için yeterli olduğunu düşünüyor (Baumard & Boyer, 2013). Kendisi yakın zamanda Avrasya topluluklarında M.Ö. 500’le 300 yılları arasında ortaya çıkan dinler arasında ahlakçı ve büyük tanrılı olanların yeterince zenginleşip ekstra kalori üretebilen toplumlarda ortaya çıktığını göstermiş (Baumard, Hyafil, Morris & Boyer, 2015). Yani toplumsal zenginleşme ve uzun dönemli hedeflere kaynak aktarabilme büyük tanrı fikrinin ortaya çıkmasını sağlayan unsur olarak görünüyor. Roma'nın büyük tanrılar olmadan tarihin en başarılı imparatorluklarından birini kurmuş olması, büyük tanrılı bir dine (Hıristiyanlığa) geçtikten kısa bir süre sonra yıkılması da Noranzayan'ın teorisine uymayan bir tarihsel örnek.

Büyük tanrıların sadece bir sonuç değil toplumu değiştiren bir sebep olduğunu gösterebilmek için Norenzayan’ın teorisinin birkaç testten başarıyla geçmesi gerekiyor. Bunlardan biri büyük tanrılı dinlerin mensuplarının birbirlerine gerçekten başka dinlerin mensuplarına göre daha özgeci davrandığını geniş çaplı kültürler arası araştırmalarla göstermek. Bir diğeri ahlakçı dinlerin büyük çaplı toplulukların doğuşuna sebep olduğunu daha sistematik olarak göstermek. Yakın tarihli bir araştırma (Watts ve ark., 2015) Pasifik bölgesindeki 96 geleneksel toplumdan sadece altısının ahlakçı tanrılara sahip olduğunu ve bu tanrıların toplumlar büyüdükten sonra ortaya çıktığını gösterdi. Bu ilk bakışta büyük tanrılar teorisine aykırı bir bulgu. Norenzayan’a göre ise bu topluluklar tarım ekonomisine geçmiş devlet düzeyindeki toplumlar olmadığı için kendi teorisine göre henüz büyük tanrı fikrine ihtiyaç duyacak derecede karmaşık toplumlar değil. Norenzayan din tarihçisi Edward Slingerland’le beraber bir veri tabanı (Database of Religious History) kurup tarihsel bilgiyi sayılara dökerek büyük tanrılar teorisini test edecek sorulara cevap bulmaya çalışıyor: Ahlakçı tanrılar, toplum geneline yayılmış ayinler ve doğaüstü cezalandırma fikri toplumların siyasi açıdan karmaşıklaşmasından önce mi yoksa sonra mı ortaya çıktı? Herhangi bir toplum büyük tanrı fikri olmadan büyümeyi başardı mı? Ve en başta bir tanrının “büyük” ve “ahlakçı” olması değişik kültürlerde ve zamanlarda ne anlama geliyor?

     Kaynaklar

Baumard, N. & Boyer, P. (2013). Explaining moral religions. Trends in Cognitive Sciences, 17, 272-280.

Baumard, N., Hyafil, A., Morris, I. & Boyer, P. (2015). Increased affluence explains the emergence of ascetic wisdoms and moralizing religions. Current Biology, 25, 10-15.

Henrich, J. ve ark. (2010). Markets, religion, community size, and the evolution of fairness and punishment. Science, 327, 1480-1484.

Kelemen, D. (2004). Are children "intuitive theists"? Reasoning about purpose and design in nature. Psychological Science, 15, 295-301.

Norenzayan A. (2013). Big gods: How religion transformed cooperation and conflict. Princeton: Princeton University Press.

Shariff, A. F. & Norenzayan, A. (2007). God is watching you: Priming God concepts increases prosocial behavior in an anonymous game. Psychological Science, 18, 803-809.

Wade, L. (2015). Birth of the moralizing gods. Science, 349, 918-922.

Watts, J. ve ark. (2015). Broad supernatural punishment but not moralizing high gods precede the evolution of political complexity in Austronesia. Proceedings of the Royal Society B, 282, 20142566.
  

19.08.2011

Yardımsever Şempanzeler

 
Şempanzelerin doğal hayatlarında yardımsever davranışlar gösterdiklerini biliyoruz. Birbirleriyle yiyecek paylaştıkları, dertli arkadaşlarını teselli ettikleri, hatta korumasız yavruları evlat edindikleri daha önce defalarca gözlenmiş. Yardımsever davranışı laboratuvar ortamında, kontrollü deney şartlarında gösterme çabaları ise genellikle başarısızlığa uğramış.

Bu tür çalışmalarda sık kullanılan testlerden biri Yardımsever Tercih Testi (YTT). Bu testte şempanze ya “yardımsever” bir tercihte bulunarak hem kendisini hem de deneydeki arkadaşını ödüllendiriyor (1/1), ya da “bencil” bir tercihte bulunarak sadece kendisini ödüllendiriyor (1/0). Bu testi kullanan araştırmalar şempanzelerin, kendilerine kaybettireceği bir şey olmamasına rağmen, tutarlı bir şekilde yardımsever tercihte bulunmadığını göstermiş. Buna benzer bulgulardan hareketle bazı araştırmacılar şempanzelerin akrabaları olmayan grup üyelerinin durumuna karşı kayıtsız oldukları sonucuna varmışlar. 
   
PNAS dergisinde bu ay yayınlanan bir makalede Emory Üniversitesi Yerkes Primat Araştırmaları Merkezi’nden Frans de Waal önderliğinde bir grup araştırmacı bu sonuca itiraz ediyorlar. Araştırmacıların iddiasına göre daha önce şempanzeler üstünde kullanılan YTT hem hayvanların kavramakta zorlanacağı kadar karmaşıktı, hem de hayvanların birbirlerini görmelerine ve haberleşmelerine imkan vermiyordu. Araştırmacılar kendi deneylerinde şöyle bir düzenek kullanmışlar:



Burada sağ kafesteki “aktör”ün önünde iki ayrı renkte 30 marka içeren bir kutu var. Yanındaki kafeste de onu görebilen bir “ortak” var. Aktör önce kutudan bir marka seçip deneyciye veriyor. Deneyci markayı (5 cm uzunluğunda PVC borusu) iki hayvanın da görebileceği şekilde masanın üzerine koyuyor. Daha sonra markanın rengine bağlı olarak deneyci ya tek bir yiyecek parçasını (1 cm kalınlığında muz dilimi) aktöre veriyor, ya da iki yiyecek parçasından birini aktöre birini ortağa veriyor. Aktör daha önce verilen eğitim sayesinde hangi rengin sadece kendisine yiyecek verilmesini sağlayacağını, hangi rengin hem kendisine hem ortağına yiyecek verilmesini sağlayacağını biliyor.

Deneyde toplam 7 dişi şempanze aktör olarak kullanılmış. Her aktör 3 ayrı ortakla test edilmiş. Aynı hayvanlar bazan aktör, bazan ortak olmuşlar. Aynı aktör-ortak çifti hiçbir zaman birden fazla kere test edilmemiş.

Bulgular aktörlerin yardımsever tercihi şans düzeyi olan yüzde 50’den anlamlı derecede yüksek oranda seçtiğini göstermiş. Bu oran aktörler arasında yüzde 53’ten yüzde 67’ye kadar değişmiş. Ortada bir ortak olmayan kontrol durumunda ise aktörlerin renk tercihi yüzde 50’den farklı olmamış.



Araştırmacılar ortağın davranışının aktörün tercihini nasıl etkilediğine de bakmışlar. Ortağın davranışları i) nötr, ii) dikkat çekmeye yönelik, ve iii) baskı yaratmaya yönelik olarak üçe ayrılmış. Dikkat çekmeye yönelik davranışlar kendini kaşıma, ses çıkarma gibi doğrudan aktöre yönelik olmayan davranışlar. Baskı yaratmaya yönelik davranışlar ise avucunu uzatma ve karşı tarafa kağıt uzatma gibi doğrudan aktöre yönelik davranışlar. Aktörler yardımsever tercihi en fazla dikkat çekmeye yönelik davranışlardan sonra göstermişler. Baskı yaratmaya yönelik davranışlardan sonra ise ilginç bir şekilde yardımsever tercih en düşük düzeyde kalmış. Hatta şans düzeyinin üstüne çıkmamış.

Son olarak araştırmacılar aktörle ortağın deney dışındaki ilişkisinin deney sırasındaki davranışı etkileyip etkilemediğine bakmışlar. Aktörle ortak arasında akrabalık ilişki olması, ast-üst ilişkisi olması, veya yakın arkadaşlık ilişkisi olması aktörün tercihlerini önemli ölçüde etkilememiş.

Araştırmacılar bu bulgulardan hareketle şempanzelerin doğal hayattaki davranışlarıyla laboratuvar testlerindeki davranışları arasındaki uyumsuzluğu giderdiklerini söylüyorlar. Yani şempanzeler akrabaları olmayan diğer şempanzelerin durumuna kayıtsız değiller. Böylelikle yardımseverlik bakımından insanların diğer primatlardan çok farklı olduğunu iddia eden diğer araştırmacılara da karşı çıkmış oluyorlar. de Waal ekibine göre insanlarda geniş çaplı işbirliğinin ortaya çıkmasını sağlayan yardımseverlik eğiliminin kökenleri diğer primatlarda da var.

Gene de araştırmanın tam anlamıyla ikna edici olmamasına yol açan bazı hususlar var. Birincisi, deneyde ortaya çıkan yardımseverliğin derecesi. Şans düzeyinden anlamlı derecede yüksek olsa da en yardımsever şempanzenin bile ancak yüzde 67 oranında yardımsever tercihte bulunması “gene de insan gibi değiller” kuşkusunu uyandırıyor. İkincisi, deneyde sadece dişi aktörler test edilmiş. Şempanze topluluklarında erkeklerin ve dişilerin davranışları bariz farklılıklar gösterdiği için erkekler de test edilmeden “şempanzeler akraba olmayanlara da yardımseverlik gösteriyorlar” demek mümkün değil. Üçüncüsü, işbirliğini mümkün kılan eğilimler bakımından insanların diğer hayvanlardan farklı olduğunu iddia edenler genellikle insanlardaki özgeci davranış eğilimlerine dikkat çekiyorlar. Özgecilik dediğimizde insanın bir şey kaybederek veya kendini bir şeyden mahrum bırakarak başkasına yardım etmesini kastediyoruz. Bu deneydeki şempanzelerin davranışı yardımsever olmakla beraber özgeci değil çünkü davranışın kendilerine bir zararı yok: Başkalarının yemesi için kendi yemeklerinden vazgeçmiyorlar. Bu bakımdan insanlarla şempanzeler hala farklı görünüyor. Nitekim daha birkaç gün önce Max Planck Enstitüsü’nden bir grubun eşitlikçi paylaşım eğilimi bakımından çocukların ve şempanzelerin farklı olduğunu gösteren bir araştırması Nature dergisinde yayınlandı. Dolayısıyla şempanzelerin sosyal davranışlar bakımından bize ne kadar benzediği, ne kadar farklı olduğuyla ilgili tartışmalar en azından bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.


Kaynak:
  


23.09.2010

Cezalı Diktatör Oyunu ve Kadın-Erkek Farkları

 
Cezalı Diktatör oyununda (third party punishment game) görülen işbirliği davranışında kadın-erkek farkları üzerine bir makale.

The influence of cooperative environment and gender on economic decisions in a third party punishment game

Emel Kromer and Hasan G. Bahçekapili

Abstract
The influence of social context on men's and women's cooperative behaviour was investigated in a third party punishment game. The results of the analyses showed that, in general, people significantly deviated from rational norms since their decisions were not fit to maximization of their economic benefits. Female participants’ behaviour was more cooperative in terms of first offer rates than male participants when they were dictators. On the other hand, male participants were more willing to pay money to punish unfair allocations and to reward fair offers when they played the role of third party. Taken together these results imply that explaining the behaviour of people in economic exchange situations require going beyond classical definitions of rationality based on profit maximization and embracing social considerations to account for the influence of the situation and for gender differences.

Keywords: Cooperation; gender differences; third party punishment game


Tam metne ulaşmak için:



İnsanlarda Özgeci İşbirliğinin Psikolojik ve Beyinsel Temelleri

  
Türk Psikoloji Yazıları, Haziran 2010, 13 (25), 29-38.

Şule Güney
Hasan G. Bahçekapılı, Doğuş Üniversitesi

Özet
İnsanlarda görülen işbirliği klasik evrimsel modeller açısından da, klasik ekonomik modeller açısından da açıklanması güç bir bilmece olarak karşımıza çıkmaktadır. Son yıllarda ekonomik oyunların deneysel prosedür olarak kullanıldığı çalışmalarda insanların akrabaları olmayan kişilerle, anonim ve tek seferlik etkileşimlerinde özgeci işbirliğine (altruistic cooperation) giriştikleri, yani kişisel çıkar peşinde koşma dürtüsüyle açıklanamayacak davranışlar sergiledikleri gösterilmiştir. Burada açıklanması gereken insana özgü olduğu düşünülen özgeci işbirliğini ortaya çıkaran psikolojik, beyinsel ve evrimsel mekanizmaların ne olduğudur. Özgeci işbirliğinin altında yatan iki önemli psikolojik mekanizmanın “adalet duygusu” (sense of fairness) ve “güven” (trust) olduğu düşünülmektedir. Adalet duygusunun incelenmesinde genellikle Ültimatom oyunu kullanılmaktadır. Ültimatom oyunundaki davranışsal bulgulara bakıldığında insanların adil davranışları ödüllendirdiği ve adil olmayan davranışları cezalandırdığı görülürken, beyinsel düzeydeki bulgular insanların bu tür ödüllendirmeden ve cezalandırmadan haz aldığını göstermektedir. Güven duygusunun incelendiği ekonomik oyun ise Güven oyunudur. Sosyal yakınlaşmayı arttıran bir nöropeptidin kullanılmasıyla güvenme davranışının artması ve insanların güvenlerini suistimal edenlerin cezalandırılmasından haz aldığının görülmesi ise Güven oyununun oynatıldığı durumlarda elde edilen beyinsel bulgulardır. Bu bulgular insanların ekonomik işbirliği içeren ortamlarda ekonomik tercihler yanında sosyal tercihleri de göz önüne aldıkları ve bu davranışlarının arkasında adalet duygusu ve güven duygusu diyebileceğimiz özel psikolojik mekanizmalar olduğu fikrini destekler niteliktedir. Literatürde özgeci işbirliğini ortaya çıkaran evrimsel mekanizmanın ne olduğu konusunda grup seçilimi ve bireysel seçilim savunucuları arasındaki tartışmalar sürmektedir.



Anahtar kelimeler: Özgeci işbirliği, adalet duygusu, güven duygusu, Ültimatom oyunu, Güven oyunu, nöroekonomi, evrim kuramı

Abstract
Cooperation in humans is a puzzle from the perspective of classical economic and evolutionary models. In recent years, laboratory experiments using economic games have revealed that humans show altruistic cooperation towards non-kin in anonymous one-shot encounters. What needs to be explained are the psychological, neural and evolutionary mechanisms that give rise to altruistic cooperation that is thought to be uniquely human. Two psychological mechanisms proposed to explain altruistic behaviour are sense of fairness and trust. Sense of fairness is usually investigated by using the Ultimatum game. Behavioural findings in the Ultimatum game show that humans reward behaviours that conform to fairness norms and that they punish behaviours that violate fairness norms, even when it is not in their self-interest to do so. Activation of reward centres in the brain during such behaviour suggests that they get pleasure from doing so. Trust is investigated by using the Trust game. Behavioural findings in the Trust game show that humans make generous offers at first and they punish their partner if their trust is violated. At the neural level, it has been shown that administration of a neuropeptide that promotes social attachment increases trusting behaviour and that punishing violations of trust activates reward centres in the brain. These findings suggest that in economic exchange situations, humans take into account social, as well as economic, preferences, and that such behaviour is underpinned by special psychological mechanisms. Debate continues between proponents of individual selection and group selection as to how best to explain the evolutionary basis of altruistic cooperation.

Key words: Altruistic cooperation, sense of fairness, trust, Ultimatum game, Trust game, neuroeconomics, evolutionary theory

6.05.2010

Adalet Duygusu Sonradan mı Ortaya Çıktı?



Yaklaşık 10.000 yıl önce insanlar sadece akrabalarının değil yabancıların da bulunduğu büyük topluluklar içinde yaşamaya başladı. Bu türden büyük topluluklar içinde yaşamak yabancılarla karşılıklı olarak sıkça yardımlaşmayı ve kar etmeye dayanan ilişkiler kurmayı da beraberinde getirdi. Son yıllarda ekonomik oyunlar kullanılarak yapılan araştırmalar insanların hiç tanımadıkları ve bir daha karşılaşmayacaklarını bildikleri kişilerle işbirliğine giriştiğini ve bu ilişki sırasında adil olmayan bir davranışla karşılaştıklarında kendilerine para kaybettirse bile bu davranışı cezalandırdığını göstermiştir (Fehr & Fischbacher, 2003). Bu durum insanların “adalet duygusu” (sense of fairness) gibi bir psikolojik mekanizmaya sahip olduğu fikrinin ortaya çıkmasına sebep oldu. Fakat adalet duygusunun insanlık tarihi içinde nasıl evrimleştiği konusu bilim dünyasında hala tartışılmaktadır. “Adalet duygusu, ilişkilerin sıkı sıkıya bağlı olduğu avcı-toplayıcı gruplarda yaşadığımız en eski günlerimizden kalma bir özelliğimiz mi yoksa toplumun evrimleşmesiyle ortaya çıkan nispeten yeni bir özellik mi?” sorusu da bu tartışmanın bir parçası.

Geçen ay Science dergisinde antropolog Joseph Henrich ve arkadaşlarının tam da bu soruya cevap vermeye çalışan yeni bir çalışması yayımlandı.


Çalışma adalet duygusunun evrimi ile iki önemli faktörün arasındaki bağlantıyı göstermeyi amaçlıyor. Grubun bu çalışmayı yaparkenki çıkış noktası, büyük gruplarda işbirliğinin ortaya çıkması ve devam ettirilebilmesi için gereken şeyin adil olmayı ve güven duygusunu geliştirmeyi sağlayacak normlar olduğu fikridir. Bu türden normların ortaya çıkmasıyla iki önemli faktörün toplum içinde yayılması arasında bağlantı olduğunu savunmaktadırlar: büyük gruplarda mal alış-verişinin yaygınlaşması ve küresel dinlerin yayılması.

Günümüzde yabancılarla yapılan alış-verişin yaygınlığı ve sıklığı herkes tarafından bilinen bir gerçek. Fakat insan olmayan primatlar ve küçük gruplarda yaşayanlarla yapılan çalışmalar, evrimsel tarih boyunca lokal gruplar dışında gerçekleştirilen alış-verişin güvensizlik ve sömürülme tehdidi korkusuyla yapıldığı fikrini vermektedir. Bu nedenle Henrich ve arkadaşlarının ilk hipotezi “mal alış-verişi normları”nın, akrabalık, karşılıklılık (reciprocity), statü gibi sosyal ilişkilerin yetersiz kaldığı durumlarda, karşılıklı kar sağlayan ilişkilerin devam ettirilebilmesini sağlamak adına ortaya çıkmış olabileceği ve bunun toplumsal evrimin bir parçası olarak evrimleşmiş olabileceği yönündedir. İkinci hipotez ise bazı dinsel kurumların, inançların ve davranışların, büyük ölçekli grupların oluşumunu ve yaygın mal alış-verişini sağlayan normlarla birlikte evrimleşmiş olabileceği fikridir. Bu fikirle uyumlu olarak, etnografik veriler ahlaki kurallar koyan dinlerin ortaya çıkışının toplulukların boyutları ve karmaşıklığının artmasıyla arttığını göstermektedir. Ayrıca bazı deneysel çalışmalar inançlı kişilere dinsel kavramların örtük olarak hatırlatılmasının bu kişilerde yabancılara karşı daha fazla adil olma eğilimini ortaya çıkarttığını göstermektedir.

Bu araştırma, görece büyük toplulukların mensubu olan Afrikalı çobanlar, Kolombiyalı balıkçılar ve Missouri’li gündelikçi işçilerin de içinde bulunduğu 15 farklı toplulukta yaşayan kişilerden oluşmaktadır. Katılımcıların adaletsizliği cezalandırmaya ne kadar eğilimli olduğunu test etmek amacıyla yola çıkılmış ve katılımcılara 3 farklı oyun oynatılmıştır. Birinci oyun katılımcının bir miktar parayı (burada o kişinin normal hayatında bir günde kazandığı miktarda parayı) hiç tanımadığı, görmediği ve bir daha da karşılaşmayacağı bir kişiyle bölüşeceği Diktatör oyunudur (Dictator Game). İkinci oyun katılımcının bir miktar parayı (yine anonim ve tek seferli olarak etkileşime geçtiği) karşısındaki oyuncuya teklif ettiği, fakat karşısındaki oyuncu bu teklifi reddederse iki tarafın da para kazanamayacağı Ültimatom oyunudur (Ultimatum Game). Üçüncü oyun ise yine katılımcının bir miktar parayı karşısındaki oyuncuya teklif ettiği fakat bu defa üçüncü bir kişinin bu teklifin adil olmadığını düşündüğü anda cebinden para ödeyerek bu teklifi cezalandıracağı ve bu nedenle teklif yapan oyuncunun para kaybedeceği Üçüncü Taraf oyunudur (Third Party Punishment Game). Ültimatom ve Üçüncü Taraf oyununda adil olmayanı reddeden/cezalandıran kişi aynı zamanda zararlı da çıkmaktadır, çünkü Ültimatom oyununda yapılan teklifi reddeden oyuncular hiç para alamayacak ve Üçüncü Taraf oyununda ceza veren üçüncü kişi cebinden para vererek karşısındakini cezalandıracaktır.

Bulgular görece büyük ve karmaşık topluluklarda yaşayanların, küçük topluluklarda yaşayanlara göre adil olmaya daha fazla özen gösterdiğini ve adil olmayanı cezalandırmaya daha fazla eğilimli olduğunu göstermekte. Oynanan üç ekonomik oyunda da büyük topluluklarda yaşayanların diğer katılımcılarla karşılaştırıldığında %25 ile %51 arasında değişen oranlarda daha fazla para teklifi yaptıkları ve küçük topluluklarda yaşayanların genel olarak haksızlığı cezalandırıp para kaybetmeye yanaşmadıkları görülmüş. Özel olarak ise mal alış-verişinin yaygın olduğu topluluklarda yaşayan kişilerin “adil olma” konusunda daha hassas olduğu saptanmıştır. Bir dünya dininin mensubu olmak ile adalet duygusu arasındaki ilişki oynanan üç oyunun hepsinde gözlemlenmemiş.

Araştırmayı yapan grubun ulaştığı sonuç şu: Grupların büyüklüğüne ve karmaşıklığına göre değişiklik gösteren sonuçlar bize adalet duygusunun ve adil olmayanı cezalandırma eğiliminin binlerce yıl önce ortaya çıkmış olamayacağını göstermektedir. Eğer öyle olsaydı, toplumlar arasında bu denli büyük farklılıklar gözlemlenmezdi. Bu durumda yabancılara karşı gösterdiğimiz adalet ve bize yabancılar tarafından uygulanan haksızlığın cezalandırılmasını destekleyen davranışımız, toplumların karmaşıklaşmasıyla evrimleşen diğer normlarla birlikte sonradan ortaya çıkmıştır. Yani insan türünün ortaya çıkışıyla birlikte ortaya çıkmış ve nesilden nesile bozulmadan aktarılmış bir özellik değildir adalet duygusu, bu araştırmacıların ulaştığı sonuca göre.

Diğer yandan araştırmanın sonuçlarının bu yönde değerlendirilmesinin ne derece doğru olduğunu sorgulayan kesim ise bu türden araştırmaların yorumunda daha temkinli olunması gerektiğinin altını çizmektedir. Örneğin Harvard Üniversitesi’ndeki evrimsel oyun teorisyenleri Martin Nowak ve David Rand küçük kabilelerde yaşayan insanlara kültürel bağlam dışında ve anonim olarak oynatılan ekonomik oyunların “yorumlanamaz” sonuçlar verebileceğini vurgulamaktadır. David Rand ekonomik oyunların “yapay” durumlar olduğunu, karmaşık ve büyük toplumlarda yaşayanların, özellikle üniversite öğrencilerinin, bu türden durumlara avcı-toplayıcılardan çok daha fazla aşina olduğunu ve avcı-toplayıcıların bu oyunları gerçekten anlayıp anlamadığını bile bilmenin imkansız olduğunu savunmaktadır. Bu nedenle üniversite öğrencileriyle yapılan araştırmaların sonuçlarıyla bu araştırmanın sonuçlarını kıyaslayıp bir sonuca ulaşmanın zor olduğunu görüşü de yaygındır. Daha ayrıntılı bilgiye şu link'ten ulaşabilirsiniz:


http://news.sciencemag.org/sciencenow/2010/03/playing-fair-came-late.html?etoc

Bu araştırma test etmeye çalıştığı durum ve bulguları açısından gerçekten ilginç bir araştırma. Fakat bulgulardan yola çıkarak ulaştıkları sonuç da bir o kadar tartışmalı çünkü kültürler arası hemen her araştırmanın karşılaşabileceği temel bir sorunla karşı karşıya. Bu araştırmadaki sorun şu: Küçük ve karmaşık olmayan toplumlarda yaşayan insanlar için adalet duygusu ve adil olmayanı cezalandırma eğilimini ölçebileceğimiz araç gerçekten bu ekonomik oyunlar mı? Ya da bu durumda bu türden ekonomik oyunları kullanmak ne kadar uygun ve işe yarar?  Bu oyunlarda ortaya konulan/kazanılacak/kaybedilecek şey “para” ya da parasal bir değer. Dünya üzerindeki birçok büyük ve karmaşık topluluk için paranın günlük hayatın çok önemli bir parçası olduğunu biliyoruz. Tam da bundan ötürü adalet normları daha çok parasal değerler üzerinden gerçekleşiyor/tartışılıyor/değerlendiriliyor olabilir. Belki bu nedenle paranın işin içine girdiği durumlarda (ya da parasal değerler işin içine girdiği için) büyük toplumlarda yaşayanlar daha hassaslar bu oyunlardaki norm ihlallerine/adaletsiz tekliflere. Ve belki de doğrudan “para” veya parasal olarak değerli olan şeyler bu küçük topluluklar için fazla bir şey ifade etmiyor olabilir. Ortaya konulan şey para değil de başka türden bir şey olsaydı, o zaman ne olacaktı? Kültürler arası yapılan çalışmalarda sonuçların farklı çıkıyor olmasının sebebi toplumların büyük-küçük, basit-karmaşık yapıda olması değil, kullanılan testin/ölçülen şeyin para ya da parasal bir değer üzerinden olması olabilir.

İnsan olmayan primatlarla yapılan çalışmalarda oynatılan oyunların yapısı orijinal halleri ile aynı olmasına rağmen kullanılan araç, yani ortaya konulan/kazanılacak/kaybedilecek olan şey, niteliği cinsinden bu oyunların öngördüğü şeyden (yani paradan) farklı. Örneğin muz. “Dünyanın farklı yerlerinde, farklı değerlerle yaşayan ve “para” kavramıyla içli dışlı olmayan insanlardaki “adalet duygusu”nu, onların daha fazla maruz kaldığı ve toplumsal değerleriyle daha uyumlu olan araçlarla ölçmek daha uygun olmaz mı?” sorusu ise bu tartışmada akla gelen ilk sorulardan biri. Bu soru sorulduktan sonra yapılacak ilk şey “para” dışında ne tür bir değerin üzerinden bu oyunların oynatılması gerektiğini bulmak. Fakat bu da kültürlerin kendilerine has özelliklerinin araştırılmasına ya da daha önceden bununla ilgili elimizde olan verilere başvurmamıza gerek olduğunu göstermektedir. O değer bulunduktan sonra tartışmanın sağlam deneysel çalışmalar ve ampirik veriler üzerinden devam ettirilmesi daha yararlı olacaktır. Çünkü sosyal ilişkiler ve sosyal kararlar işin içine girdiğinde yukarıdaki araştırmanın ulaştığı türden bir sonuca ulaşmak da, küçük toplumlarda yaşayan insanların bu oyunları anlayıp anlamadığını bilmenin imkansızlığını öne sürmek de adalet duygusunun kökenini tam olarak anlamamızda bize yardımcı olamayacaktır.

Fehr, E., & Fischbacher, U. (2003). The nature of altruism. Nature, 425, 785-.791.

Henrich, J. et al. (2010). Markets, religion, community size, and the evolution of fairness and punishment. Science, 327, 1480-1484.


22.12.2009

2009 Yılındaki Faaliyetlerimiz

2009 Darwin yılının sonu yaklaştığına göre yılın kendi açımızdan bir değerlendirmesini yapmanın vakti geldi demektir. Yıl boyunca bu sayfaya koyduğumuz yazılar dışında gerçekleştirdiğimiz faaliyetleri ve aldığımız tepkileri kısaca gözden geçirelim.

 

Aslında grup olarak işe 2008 Eylül'ünde İstanbul Üniversitesi'nde yapılan 15. Ulusal Psikoloji Kongresi'nde sunduğumuz "İnsan Sosyaliğinin Evrimi: Dilin, Ahlakın ve Dinsel Düşüncenin Evrimsel Kökenleri" paneliyle başladık. Bu panelin amaç yazısını ve panel bağlamında sunulan tebliğlerin özetlerini sayfanın 'Evrim Panelleri" başlığı altında bulabilirsiniz. Panelin sonunda beklediğimiz kadar (olumlu veya olumsuz) tepki alamasak da genellikle panelimizin profesyonelce hazırlanmış ve akademik açıdan doyurucu olduğuna dair yorumlar aldık. Çoğunluğu doktora dereceli hatta yüksek lisans dereceli olmayan kişilerden oluşan bir  grup olduğumuz için bunu yeterince olumlu bir yorum saydık.

 

2009 yılındaki ilk faaliyetimiz Darwin'in doğum günü olan 12 Şubat'ta Darwin'i ve 2009 Darwin yılını tanıtan bir gazete yazısı yazmaktı. Bunun için Radikal2'yi seçtik. Fakat yazdığımız yazının uzunluğu gazetenin üst sınırını kat kat aştığı için Radikal haklı olarak yazıyı yayınlamadı. Acemilik dönemimize denk gelen bu yazıyı "200. yılında Darwin ve 150. yılında evrim teorisi" başlığıyla bu sayfalarda bulabilirsiniz.

 

2009 yılının Mart ayında TÜBİTAK'ın Bilim ve Teknik dergisinin Darwin sayısı krizi patlak verdikten sonra birçok üniversite Darwin ve evrim günleri benzeri etkinlikler düzenleme kararı aldı. Biz de bazı üniversitelerden bu etkinlikler bağlamında 2008'de yaptığımız paneli tekrarlama teklifleri aldık. Doğuş Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Nisan ve Mayıs aylarında panelleri yaptık. İki tarafa da uyan bir tarih bir türlü saptanamadığı için Boğaziçi Üniversitesi Bilim Kulübü tarafından davet edilmiş olmamıza rağmen paneli orada yapamadık. 

 

Doğuş Üniversitesi'ndeki panel 1 Nisan'da Fen-Edebiyat Fakültesi'nin düzenlediği Charles Darwin Haftası'nın merkezi etkinliği olarak yapıldı. Doğuş'taki panelin çok olumlu geçtiğini söyleyemeyiz. Çok kalabalık ve büyük ölçüde ilgisiz bir dinleyici topluluğu önünde olmamız ve düzenlemedeki aksaklıklar yüzünden bütün panel konuşmacılarına yeterli vaktin kalmaması performansımızı etkiledi. Panel sonunda dinleyicilerden birinin kalkıp "Fosil var mı?" diye sorması da güne damgasını vuran olaylardandı. Ayrıca Fen-Edebiyat Fakültesi dekanının üniversite dışından gelen davetli konuşmacılara gereken saygıyı ve konukseverliği göstermemesi de belirtmeden geçemeyeceğimiz bir husus. 


24 Nisan'da aynı paneli Yeditepe Üniversitesi Biyoteknoloji Topluluğu'nun düzenlediği "Evrim ve Felsefe" sempozyumu bağlamında yaptık. Burada karşımızda çok daha ilgili bir dinleyici topluluğu vardı. Panel sonrası konuşmalarda dinleyicilere yakında insan doğası ve evrim konusunda bir İnternet sayfası kuracağımızdan bahsedip özellikle genetikle ilgili konularda katkılarını beklediğimizi belirttik. Bizi Yeditepe'ye davet eden ve panel süresince konukseverlik gösteren Biyoteknoloji Topluluğu üyesi Tuğçe Bilgin'e tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz. 

 

16 Nisan'da grubumuzun iki üyesi Hasan Bahçekapılı ve Şule Güney Yeditepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde "İşbirliğinin Evrimi: Ekonomik Oyunlar, Güçlü Karşılıklılık ve Grup Seçilimi" başlıklı konuşmayı yaptılar. Bu da aslında 2008 Ekim'inde İzmir Ekonomi Üniversitesi Psikoloji Günleri bağlamında yapılan konuşmanın tekrarıydı. Burada da konuşmamızın ilginç bulunduğunu ve yaptığımız literatür taramasını genişletmemizi sağlayacak yorumlar aldığımızı söyleyebiliriz. Bu konuşmanın bir parçasını makale olarak akademik bir dergiye göndermiş durumdayız. Yayınlandığında bu sayfalardan da makaleye ulaşmak mümkün olacak.

 

"İnsan Sosyalliğinin Evrimi" panelini son olarak 14 Mayıs'ta İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde yaptık. Burada karşımızda beklediğimizden daha küçük ve daha ilgisiz bir dinleyici topluluğu bulsak da bizi davet eden ve konukseverlik gösteren Psikoloji Bölümü başkanı Diane Sunar'a teşekkür ediyoruz.

 

Yaz aylarını nisbeten atıl geçirdik. İnternet sayfamızda da, dış aktiviteler bakımından da fazla gelişme olmadı. Bazı grup üyeleri bu aylarda İnternet tartışma listeleri üzerinden evrim teorisiyle ilgili tartışmalara katıldılar. Bilim ve Teknik olayının yankıları bu sıralarda devam ediyordu. Yazın sonlarına doğru Habertürk Gazetesi'nin Editoryal sayfasının editöründen kısa bir yazı daveti geldi. Birkaç gün içinde "Evrim teorisi, bilim ve toplum" başlıklı bir yazı hazırladık. Bu yazı gazetenin 21 Ağustos sayısında çıktı. Yazının tam metnini gene bu sayfalarda bulabilirsiniz.

 

Bu yazının yayınlanmasından kısa bir süre sonra Bilim ve Ütopya dergisinden Kasım ayında çıkaracakları evrim teorisi ve akıllı tasarım sayısıyla ilgili bir yazı daveti geldi. Bunun üzerine "Bilim Felsefesi Açısından Akıllı Tasarım Düşüncesi" başlıklı yazıyı yazdık. Derginin Kasım sayısı çıkar çıkmaz yazıyı bu sayfalara da koyduk. Bu yazının bize 2009'un son iki ayında iyi malzeme sağladığını söyleyebiliriz zira İstanbul, İzmir ve Ankara'da davet edildiğimiz üç etkinlikte bu yazıdan yola çıkan konuşmalar yaptık.

 

İlk olarak 12 Kasım'da Bilim ve Ütopya Kooperatifi'nin (BİLKOOP) Attila İlhan Kültür Merkezi'nde düzenlediği İstanbul Söyleşileri'nin ilkini yapmak üzere davet edildik. Söyleşide dergide çıkan yazıyı temel alan bir konuşmanın arkasından yaklaşık yarım saatlik bir soru-cevap oturumu yapıldı. Ağırlıklı olarak üniversite öğrencilerinin katıldığı bu söyleşinin özellikle son kısmının canlı olması bizi memnun etti. Akıllı tasarımla ilgili kaynak tavsiyelerinin de sorulduğu bu kısımda tartışma kaçınılmaz olarak din-evrim karşıtlığına ve uzlaşabilir olup olmadıklarına geldi. Bizim grubun içinde bile tam bir mutabakat olmayan bu konuda söyleşi sırasında da tabii ki bir uzlaşmaya varılamadı. Fakat sanırız evrim teorisi savunucuları olarak açık görüşlü dindar insanlara da ulaşma ve onlara evrim teorisini önyargısız ve çarpıtmasız bir şekilde anlatma çabası içine girme önerimiz ilgi gördü. Bu etkinliğe bizi davet eden ve konukseverlik gösteren Kürşat Yıldız'a özellikle teşekkür ediyoruz.

   

Bir hafta sonra 20 Kasım'da İzmir Ekonomi Üniversitesi'nin düzenlediği "200. Yılında Darwin, Evrim ve Davranış Sempozyumu"nda iki ayrı konuşma yaptık: Bilim ve Ütopya'da çıkan yazıyı temel alan "Bilim Felsefesi Açısından Akıllı Tasarım Düşüncesi" başlıklı bir konuşma ve "Evrim Teorisi Eğitimi: Evrimi Anlamada ve Kabul Etmede Neredeyiz ve Nasıl Daha İleri Gidebiliriz?" başlıklı bir konuşma. İkinci konuşmayı makale haline getirir getirmez bu sayfalara koyacağız. Sempozyumun sonundaki tartışma oturumunda özellikle evrim teorisi eğitimi konusu ele alındı. Tartışmada bilim eğitiminde ilerleme kaydetmemiz için yapmamız gereken çok şey olduğu fikri genel kabul görürken insanların çoğunluğuna evrim teorisini benimsetmenin gerekli ve mümkün olup olmadığı konusu sorgulandı. Bizi bu etkinliğe davet eden ve her türlü masrafımızı karşılayan İzmir Ekonomi Üniversitesi’ne ve başta bölüm başkanı Hakan Çetinkaya olmak üzere her türlü konukseverliği gösteren Psikoloji bölümü elemanlarına bir kere daha teşekürlerimiz sunuyoruz.

 

Yılın son etkinliği gene Bilim ve Ütopya dergisinin Ankara'da düzenlediği Evrim Kursu'ydu. Bu kurs bağlamında 6 Aralık'ta üçüncü defa akıllı tasarım düşüncesi konulu konuşmayı yaptık. Bu konuşmanın arkasından gelen soru-cevap kısmı da gayet canlıydı. Tartışma gene dinsel görüşle evrim teorisinin uzlaşıp uzlaşamayacağı konusuna geldi. İnsanların bu konudaki fikirlerini belirtme konusunda ne kadar istekli olduğunu gördük. Oturumu, bir sonraki konuşmacının zamanını almamak için kesmek zorunda olduğumuzu, tartışmalara İnternet sayfamız üzerinden devam edebileceğmizi söyleyerek kapattık.


Özetle asıl işi bu olmayan insanlar olarak az şey yapmamışız diyebiliriz. Fakat aynı zamanda yapmak isteyip de yapamadığımız ve kısa dönemde yapmayı planladığımız epey iş var. Bunların başında Darwin yılının bitiminde Darwinci evrim görüşünün bilim dünyasındaki konumuyla ilgili bir değerlendirme yazısı geliyor. Sayfanın Amaç yazısında belirttiğimiz gibi evrim teorisiyle ilgili alan içi tartışmaları, en son bulguları ve ortaya çıkan yeni yönelimleri ön plana çıkaran bir tutum izlemeye çalışıyoruz. Bu amaçla, bilim dünyasındaki özellikle Darwin’in hayat ağacı kavramının ve doğal seçilim mekanizmasının yeterliliğiyle ilgili tartışmaları ve üçüncü bir sentezin gerekliliğiyle ilgili fikirleri özetleyen bir yazı planlıyoruz.


Evrim teorisinin ve alternatif görüşlerin bilimselliğinin değerlendirilmesinin modern bilim felsefesinden hareketle yapılması gerektiğine dair önerimiz akıllı tasarım konulu yazımızın gördüğü ilgiye bakılırsa genel kabul görmüş görünüyor. İnsanları modern bilim felsefesini öğrenmeye sevkettiysek bu alandaki amacımızın yerine gelmeye başladığını söyleyebiliriz. Amaç sayfasında sözü edilen bir diğer amaç olan bilim ve toplum ilişkisi alanında kamusal tartışma alanları oluşturmak konusunda ise yeterli ilerlemeyi kaydettiğimiz söylenemez. Belki de geleneksel klişede doğruluk payı var: Türk insanı sözlü tartışmalardan çok hoşlanıyor ama iş yazı yazmaya geldiğinde isteksizlik gösteriyor. Oysa tartışmada ortaya atılan fikirlerin kalıcı olması ve her seferinde aynı yerden başlanmayıp ilerleme kaydedilebilmesi için tartışmaların yazılı ortama da taşınması şart. Takipçilerimizin sayısı her geçen gün artsa da sayfamızı kamusal tartışma alanı olarak kullanma konusunda henüz yeterli derecede teşvik edici olamadığımız görüyoruz. Önümüzdeki yılla ilgili beklentilerimizden biri de konferans salonlarında gördüğümüz canlı tartışma ortamını bu sayfaya taşıyabilmek.


Mutlu bir 2010 yılı dileği ile,


İnsan Doğası ve Evrim grubu



20.10.2009

"Evrim, İşbirliği ve Rasyonalite Konferansı"ndan izlenimler


18–20 Eylül tarihlerinde gerçekleşen Evrim, İşbirliği ve Rasyonalite Konferansı (Evolution, Co-operation and Rationality Conference) Bristol Üniversitesi Felsefe Bölümü dahilindeki yeni bir projenin ilk önemli ürünüydü. “Evrim, İşbirliği ve Rasyonalite” adı altında oluşturulan bu yeni projede bir grup akademisyen, birkaç araştırmacı ve bir de doktora öğrencisi bulunuyor. Projenin genel amacı işbirliği, sosyal davranış ve grup-birey çatışması hakkında son yıllarda yapılan evrimsel biyoloji çalışmaları üzerine ne tür felsefi çıkarımlar yapılabileceğini tartışmak ve bu konu üzerine araştırma yapmak. Aynı motivasyondan yola çıkarak düzenlenen Evrim, İşbirliği ve Rasyonalite Konferansı ise projenin düzenlediği ilk konferanstı.  Konferansta ağırlıklı olarak ekonomi, felsefe ve evrimsel biyoloji disiplinlerinden katılımcılar bulunuyordu. Davetli konuşmacılar yine bu disiplinlerden, genellikle kendi alanlarında önemli işlere imza atmış akademisyenlerden oluşuyordu.
                             
Stuart West (University of Oxford) genel olarak akademisyenlerin evrimsel mekanizmalar (bireysel seçilim-grup seçilimi) hakkındaki yanlış yorumları ile yanlış varsayımlarından ve özel olarak insanlarda görülen işbirliği davranışının açıklanmasında kullanılan evrimsel yaklaşımın sorunlarından bahsettiği konuşmasıyla konferans salonundaki gerilimi biraz yükseltti. Peter Hammerstein ise (Humboldt University, Berlin), David Sloan Wilson’ın “Herkes için Evrim (Evolution for Everyone)” kitabı tadında, kolay anlaşılır ve eğlenceli konuşmasında evrim teorisinin “günlük hayat” durumlarını açıklamada ne kadar güçlü bir potansiyele sahip olduğundan söz ederek bu alana yabancı olan birçok katılımcının ilgisini çekmeyi başardı. Ken Binmore (University College London, University of Bristol) cinsiyetler arasındaki evrimsel farklılıkları oyun teorisi perspektifinden değerlendirirken, davranışsal ekonomi literatürünün en ünlü oyunlarından Ültimatom oyununun “mucidi” Werner Güth (Max Planck Institute of Economics) ekonomik teoriyi “dolaylı evrim” kavramı üzerinden tartıştı. Samir Okasha (Bristol University) felsefi analizler kullanarak rasyonel karar verme teorisi ve evrim teorisi arasındaki kavramsal paralelliği vurgularken, Brian Skyrms (University of California, Irvine) sinyalleme oyunlarındaki (signaling games) “kandırma” durumunun evrimsel tarihteki yerini, felsefedeki “bilgi” sorununa benzeterek açıklamaya çalıştı. Davetli konuşmacılar arasındaki tek psikolog olan Gerd Gigerenzer (Max Planck Institute for Human Development) karar vermede kullanılan basit kestirme yolların (simple heuristics) klasik normlara göre rasyonel olmasa da evrimsel açıdan adaptif olduğu konusunda bizleri ampirik verilerle ikna etmeye çalıştı.

Kongrenin adı tam anlamıyla içeriğini yansıtıyordu fakat kongreye davetli konuşmacı, araştırmacı ve dinleyici olarak katılan herkesin ortak ilgi alanı aslında “rasyonalite” idi. Çok farklı disiplinlerden gelen ve uzmanlaşma alanı birbirinden farklı olan bu kişiler, yüzyıllardır süre gelen “rasyonellik nedir?” sorusunun cevabını oyun teorisi ve evrim teorisi gibi iki sağlam teorinin ortak paydasında bulmaya çalışıyor, matematiksel yöntemin gücünden yararlanıyor ve bunu yaparken de felsefeyi dışlamıyordu. Kısacası, cevabı çok kolay bulunamayacak olan bu sorunun ancak disiplinler arası bir yaklaşımla irdelenebileceğinin farkındaydı bu kongredeki herkes.

Kongrenin, daha doğrusu kongredeki birçok konuşmanın, bazı eksiklikleri de bulunmuyor değildi. Birçok disiplinler arası alanın sorunu olan şey burada da karşımıza çıkmaktaydı: Söz konusu disiplinler arasında tam anlamıyla bir bütünleşmenin sağlanamamış olması. Örneğin “işbirliği” konusuna oyun teorisyenlerinin fazlasıyla “ekonomist” açıdan yaklaşmaları, evrimsel biyologların katılımcıların birçoğunun bilmediği (ve pek çok durumda da bilmesine gerek olmadığı) biyolojik ayrıntılar üzerinde yoğunlaşıyor oluşu ve felsefecilerin argümanlarını diğer disiplinlerdeki insanların anlayabileceği düzeyde aktaramıyor oluşu birçok kişi için sorun teşkil etti. Bir psikolog olarak benim gördüğüm bir başka sorun ise konuşmaların neredeyse tamamına yakınının deneysel/ampirik çalışmalara yer vermiyor oluşuydu. Özellikle ekonomi teorileri ve evrim teorisi analizlerinin ağırlıklı olduğu konuşmalarda psikolojik ve beyinsel mekanizmalara hiç yer verilmemesi de ayrı bir problemdi.

Tabii ki bu sorunların projenin çok genç olmasından ve kongrenin ilk defa düzenleniyor oluşundan kaynaklanıyor olması son derece mümkün. Fakat kendini bu disiplinler arası alana adayacak gibi görünen birçok doktora öğrencisi ile genç araştırmacının bulunması ve bu kişilerin saygın bilim insanları tarafından destekleniyor olması da yeterine umut verici.

Bu proje hakkında daha fala bilgi almak için: http://www.bris.ac.uk/evolution-cooperation/


Şule Güney




18.05.2009

İnsan Sosyalliğinin Evrimi Paneli

Konuşmacılar: Dr. Hasan G. Bahçekapılı, Sinem Silay, Onur Iyilikçi, Dilek Çelik, Şule Güney

Panelin Amacı:

Bu panel biyoloji, psikoloji ve antropolojideki son çalışmalar ve fikirler ışığında insan sosyal hayatının üç önemli bileşeni olan dil, ahlak ve din konularına getirilen evrimsel açıklamaları tartışmaya açmayı amaçlamaktadır. Burada özel olarak kastedilen dil yetisinin, ahlaki yargılarda bulunma yetisinin, ve dinsel düşüncenin evrimsel kökenidir. Panelde bu üç yetinin evrimi “zihin teorisi” (veya “zihin okuma” modülü) denen yetinin evrimi bağlamında tartışılacak, zihin teorisinin ortaya çıkışının insan türü bir sosyal hayatı mümkün kıldığı önerilecek, sosyal hayatın getirdiği evrimsel baskıların da (işbirliği ve rekabet) dil, ahlak ve din dediğimiz olguları “adaptasyon” veya “yan-ürün” olarak ortaya çıkardığı dile getirilecektir. Panel bu konulardaki literatürdeki son gelişmeleri tanıtmanın yanında, evrimsel yaklaşımın sadece milyonlarca yıl önce olup bitmiş olaylarla ve basit düzeydeki biyolojik süreçlerle ilgili konularda değil, günlük hayatımızda içiçe olduğumuz, insanı insan yaptığını düşündüğümüz konularda da açıklama potansiyeline sahip olduğunu göstermeyi hedeflemektedir.

1. Sosyal Zihin ve Evrim: Zihin Teorisinin Evrimsel Kökenleri
Sinem Silay

Panelin ilk kısmında, zihin teorisinin (veya zihin okuma modülünün) temel öğelerinin insanlardaki ve diğer primatlardaki evrimsel gelişimi, panelin diğer sunumlarına zemin oluşturacak şekilde tartışılacaktır. Zihin teorisi, ilk olarak Premack ve Woodruff (1978) tarafından şempanzelerin birbirlerinin zihinsel durumlarını anlayabilmelerini tanımlamak için kullanılmıştır. Literatürde, zihin teorisi yetisi başka insanların zihinsel durumlarını anlayabilme yetisi veya bilişsel kapasitesi olarak tanımlanmaktadır (Leslie, 1987; Baron-Cohen, 1988). İnsanlar zihin teorisi yetisini kullanarak başka insanların duyguları, hedefleri, bilgileri, inançları, vb. hakkında çıkarsamalar yapmaktadırlar. Tartışma çerçevesinde insan sosyal zihninin diğer primatlarla paylaşılan veya paylaşılmayan unsurlarından bahsedilecek, zihin teorisinin grup içi yaşam adaptasyonundaki rolüne değinilecektir. Zihin teorisinin simülasyon, teorik-yapılandırma ya da modüler olgunlaşma yoluyla geliştiğine dair farklı araştırma yönelimleri bulunmaktadır. Primat evriminde ise zihin teorisinin ne zaman geliştiğiyle ilgili tartışmalar sürmektedir. Sürmekte olan teorik tartışmalar sinirbilim ve gelişim psikolojisinin ampirik bulguları ışığında açıklanacaktır. Tartışmayı sonlandırırken zihin teorisiyle ilgili gelecek vadeden araştırma yöntemleri ele alınacaktır.

2. İnsan Dilinin Evrimsel Tarihi
Onur İyilikçi

Panelin bu kısmında, insan evriminin en ilginç fenomenlerinden biri olan dilin evrimi son yıllardaki teorik ve ampirik çalışmaların ışığında tartışılacaktır. Evrimsel tarihe dikkatli bir bakış, evrim geçiren her olgunun aslında tek başına değil, aynı evrimsel dönemlerde seçilen diğer olgularla ilişki içinde ortaya çıktığını gösterir. Bu bağlamda dilin evrimi panelin diğer konu başlıkları olan zihin okuma modülü, ahlak ve dinin evrimi ile ilişki içinde değerlendirilecektir. Öncelikle dilin bilişsel nişimize bir adaptasyon olduğunu savunan Pinker’ın görüşlerine genetik ve antropolojik bulgulara dayanılarak yer verilecektir. Bu görüş zihin okuma modülüne oyun teorisi yaklaşımı ile bağlanacaktır. Yine bu alt başlık altında Arbib’e göre dilin ortaya çıkışında ayna nöronlarının etkisinin zihin okuma modülüyle ilişkisi değerlendirilecektir. Öte yandan Hurford’un dilin kökenine öğrenme odaklı dilsel adaptasyonlar açısından yaklaşımı ahlakın evrimi ile ilişki içinde incelenecek ve Hauser’in “Evrensel Ahlaki Gramer” hipotezi ile karşılaştırılacaktır. Bahsi geçen bütün temalar Dunbar’ın grup dinamiklerini temel alan dilin evrimi görüşüyle ilişkilendirilecek ve işbirliği kavramına klasik Darwinci yaklaşım ile bağlanacaktır.

3. Ahlak ve Evrim: Zaruri, Meşru ve Yasak Yargılarının Evrimsel Kökeni
Dilek Çelik

Panelin bu bölümünde ahlaki yargılarda bulunabilme yetisinin evrimsel kökenleri irdelenecektir. Evrimsel yaklaşımda, toplumsal yaşayışın gereği olan işbirliği, özgecilik gibi stratejik sosyal ilişki biçimleri evrimleşirken bir yandan da bu ilişki biçimlerini bozanları saptama ve cezalandırma eğilimi gibi adaptif değeri olan yetilerin evrimleştiği, ve bu yetilerin ahlaki yargılarda bulunabilme yetisinin temel taşlarını oluşturduğu savunulmaktadır. Suçluluk, minnettarlık, sempati, dayanışma, borçluluk gibi insanlara özgü ahlaki duyguların deneyimlenebilmesi, “zihin okuma” modülü denen yetinin evrimi sonucu ortaya çıkmış olan, olayları başkalarının perspektifinden değerlendirebilme ve duygusal özdeşim kurabilme kapasitesinin bir sonucudur. Evrimsel süreçte sembolik dil kullanımı, bireyler arası stratejik sosyal ilişki dinamiklerinde önemli farklar yaratarak ahlaki normların paylaşımını mümkün kılmıştır. Ayrıca Hauser tarafından ortaya atılmış olan “Evrensel Ahlaki Gramer” kavramı tanıtılarak bu konuyu destekler nitelikteki deneysel ve nöropsikolojik kanıtlar ortaya koyulacaktır. Son olarak din ve ahlak kavramları arasındaki ilişki ele alınarak dinin ahlaki yargı, muhakeme ve davranışlar üzerinde etkisi olup olmadığı literatürdeki gelişmeler ışığında tartışılacaktır.

4. Dinsel Düşüncenin Evrimsel Kökeni
Şule Güney

Dinsel düşünce ve davranış son yıllarda psikologlar, biyologlar ve antropologlar tarafından evrimsel perspektif üzerinden incelemeye tabi tutulmuştur. Bu incelemeler üzerinden yapılan tartışmalarda genel olarak iki hakim görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerin ilkinde, bir sosyal fenomen olarak dinsel düşünce ve davranışın evrimsel süreç tarafından tasarımlanmış bir adaptasyon olduğu ve bu tasarımın insanların oluşturduğu gruplar içindeki işbirliğini ve sosyal bağlılığı geliştirmeye/güçlendirmeye hizmet ettiği savunulmaktadır (Wilson, 2002). Bir diğer deyişle, dinsel düşüncenin “grup seçilimi”nden ortaya çıktığı iddia edilmektedir. Diğer görüş ise dinsel düşünce ve davranışı, evrimsel sürecin ürünü olan insan zihninin temel yapısının bir “yan-ürün”ü olarak ele almamız gerektiğini öne sürer (Boyer, 2001; Atran, 2002). Bu görüşe göre, dinsel fenomeni anlayabilmemiz için ilgili görünen ve aslen başka amaçlar için evrimleşmiş diğer bilişsel mekanizmaları incelememiz gerekmektedir. Konuşmada Bering’den (2006) hareketle ruh, ölümsüzlük ve doğaüstü varlık gibi kavramların herkeste varolan zihin teorisi yetisinden nasıl kaynaklanmış olabileceği tartışılacak ve dinsel törenlerin amacı zihin teorisi temelinde açıklanacaktır.

16.04.2009

Etkinlikler




 
8-9 Mayıs 2010 tarihinde Bilim ve Ütopya Dergisi İzmir'de evrim kursu düzenlemiştir.



20-21 Şubat 2010 tarihlerinde Bilim ve Ütopya Dergisi İstanbul’da evrim kursu düzenlemiştir.



5-6 Aralık 2009, Bilim ve Ütopya dergisinin Ankara’da düzenlediği evrim kursunda "Bilim Felsefesi Açısından Akıllı Tasarım Düşüncesi" başlıklı konuşma.



19-20 Kasım 2009, Evrim ve Davranış Sempozyumu’nda "Bilim Felsefesi Açısından Akıllı Tasarım Düşüncesi" başlıklı konuşma.



12 Kasım 2009, BİLKOOP söyleşilerinde "Bilim Felsefesi Açısından Akıllı Tasarım Düşüncesi" başlıklı konuşma.



Evrim Panelleri:
İnsan sosyalliğinin evrimi: Dilin, ahlakın, ve dinsel düşüncenin evrimsel kökenleri

Biyoloji, psikoloji ve antropolojideki son çalışmalar ve fikirler ışığında insan sosyal hayatının üç önemli bileşeni olan dil, ahlak ve din konularına getirilen evrimsel açıklamaları tartışmaya açmayı amaçlayan bir dizi panel düzenledik. Bu panelleri, İstanbul Bilgi , Yeditepe ve Doğuş Üniversitesinde Darwin Yılı etkinlikleri içinde gerçekleştirdik. Aynı konu başlığında İstanbul Üniversitesinde düzenlenen Türk Psikoloji Kongresi kapsamında da bir panel yaptık.


24 Nisan 2009, Yeditepe Üniversitesi Evrim ve Felsefe Sempozyumu.



30 Mart 2009, Doğuş Üniversitesi Charles Darwin Haftası.