Orta Çağ İslam biliminde biyolojik evrim fikri olup
olmadığı, bunun modern evrim teorisine ne ölçüde benzediği ve ne ölçüde onun
öncüsü sayılabileceği son yıllarda akademik literatür kadar popüler medyada da
daha sık tartışılır oldu. Bu yazıda bu tartışmaların bir özetini yapacağız
ve eldeki metinlerin aslında tartışmaya
fazla yer bırakmadan tek bir sonuca işaret ettiğini göstermeye çalışacağız.
Öncelikle konuyla ilgili İnternet kaynaklarına bakalım.
Yavuz Unat Bilim ve Ütopya'da evrim teorisinin temellerini Orta Çağ İslam bilim
adamlarının attığını söylüyor. BBC Türkçe El-Cahız'ı Darwin'den 1000 yıl önce
evrim fikrini ortaya atan Müslüman olarak tanıtıyor ve doğal seçilimden
bahsettiğini söylüyor. Tayfun Atay BBC'nin haber yazısını kendi köşesine
taşıyor. Seda Baykal Köse benzer şekilde evrim üzerine kafa yormuş İslam
alimlerini tanıtıyor. Celal Şengör evrim teorisiyle evrim düşüncesi arasında bir
ayrım yapmadan evrim teorisinin İslam alimlerinde var olduğunu iddia ediyor.
Modern evrim teorisiyle Orta Çağ'daki evrim düşüncesi arasındaki önemli
farklara dikkat çeken kişi olarak ise Caner Taslaman'ı görüyoruz. Taslaman Orta
Çağ düşünürlerinin evrim dediklerinde daha çok ruhani gelişimi ve varlık
mertebelerini kastettiğini, bunun biyolojik evrimden farklı olduğunu söylüyor.
Akademik literatüre baktığımızda da benzer tartışmalar
görüyoruz. Mehmet Bayrakdar (1983) Darwin'den önceki evrim fikirlerine dikkat
çekenlerden daha ileri giderek biyolojik evrim teorisini ilk ortaya atanın 9. yüzyıl
Müslüman zooloğu el-Cahız olduğunu söylüyor. İsmail Yakıt (1984) benzer şekilde
evrim teorisinin Darwin tarafından kurulmadığını ve temellendirilmediğini iddia
ediyor. Aamine Malik ve arkadaşları (2018) evrim düşüncesiyle evrim teorisi
arasında bir ayrım yapsa da evrim düşüncesinin tarihine Müslüman düşünürlerin
yaptığı katkının Batı'da bilinçli olarak göz ardı edildiğini söylüyor. Shoaib Ahmed Malik (2019) ise Orta Çağ İslam düşünürlerindeki evrim anlayışının modern
evrim teorisinden çok farklı olduğunu, bu düşünürlerin metinlerinden biyolojik
evrim fikrini çıkarmanın hata olacağını iddia ediyor.
Bu tartışmalara açıklık getirmek için bu yazıda şöyle bir
yol izleyeceğiz: Önce İslam düşünürlerini dışarıda bırakarak Eski Yunan'dan
Darwin'e kadar evrim düşüncesinin tarih içindeki gelişimine kısaca bakacağız.
Arkasından modern evrim düşüncesini öncelediği iddia edilen üç İslam düşünürünü
ele alacağız. Buradaki amacımız bu düşünürlerin eserlerinde, modern evrim
teorisinde var olup kendilerinden önceki eserlerde var olmayan unsurların
bulunup bulunmadığını saptamak olacak.
Evrim Düşüncesinin
Kısa Tarihi
Biyolojik evrim düşüncesi bildiğimiz kadarıyla ilk olarak
Eski Yunan filozofu Miletoslu Anaksimandros'ta geçiyor. Anaksimandros (M.Ö. y. 610-546) ilk hayvanların suda yaşadığını, kara hayvanlarının da ilk olarak suda
doğduğunu, insanın atasının da balık olduğunu söylemişti. Benzer şekilde
Empedokles de (M.Ö. y. 490-430) türlerin zaman içinde değiştiğini söyleyerek
biyolojik evrimi savunmuştu.
Daha sonra gelen Platon ve Aristoteles'te ise türlerin sabit
olduğu fikrini görüyoruz. Zira türler canlıların formlarıdır ve formlar
fiziksel nesneler gibi değişime tabi değildir. Fakat Aristoteles sonradan scala naturae (hayat merdiveni veya varlıklar zinciri) denen fikriyle evrim
düşüncesine katkıda bulunmuştur. Buna göre bütün varlıklar hiyerarşik bir düzen
içinde bulunurlar. Daha sonra Yeni Platoncular tarafından ayrıntılandırılan ve
Orta Çağ'ı derinden etkileyen bu düşünceye göre varlıklar en mükemmelden en
aşağı seviyeye doğru şu şekilde sıralanırlar: Tanrı, melekler, insanlar,
hayvanlar, bitkiler, mineraller. Bu seviyeler bir tür süreklilik arzetse de
seviyeler arasında geçiş yoktur. Yani bir seviye diğerine dönüşemez.
1579 tarihli bir varlıklar zinciri (great chain of being) çizimi |
Evrim düşüncesinin tarihindeki bir sonraki önemli adım
Epikurosçu felsefeci ve şair Lucretius (M.Ö. y. 99-55). Lucretius De Rerum
Natura (Şeylerin Doğası Üzerine) adlı uzun şiirinde evrenin tarihini
anlatır. Buna göre canlılar tanrıların müdahalesine gerek kalmadan Gaia'dan
kendiliğinden türemişlerdir. Türeyen birçok canlı formundan ancak çok küçük bir
kısmı hayatta kalmayı başarmıştır. Bunlar üreyerek bugün gördüğümüz canlıları
oluşturmuştur. Bu fikrin modern doğal seçilim fikrine benzerliği dikkate
değerdir. Lucretius benzer şekilde insan uygarlığının gelişimini de tamamen
doğal süreçlerle açıklar: İnsanlar doğanın sunduğu yangın ve ses gibi nesneleri
alıp geliştirmişler, bu sayede ateşe ve konuşma diline sahip olmuşlardır
(Sedley, 2018).
Burada coğrafi bir sıçrama yapıp Çin'e gidelim. Taocu düşünür Zhuang Zhou (M.Ö. y. 369-286) kendi adını taşıyan kitabında bireysel organizmalar gibi türlerin de sabit olmayıp sürekli değiştiğini söyler. Bu değişimin sebebi de çevresel değişikliklerdir. Bilimsel bir teori niteliğinde olmasa da burada açıkça biyolojik evrimden bahsedildiğini görüyoruz.
Şimdi de yaklaşık 1800 yıllık bir sıçrama yapıp Jean-Baptiste
Lamarck'a gelelim. Lamarck (1744-1829) ilk bilimsel evrim teorisini ortaya atan kişi
olarak bilinir. Lamarck'ın evrim görüşünü Darwin'inkinden ayıran iki önemli yön
var. Birincisi, Lamarck kendinden önceki birçok evrimci düşünür gibi türlerin
birbirine dönüştüğüne (transmutasyon veya transformizm) inanıyordu. 1809
tarihli Philosophie Zoologique adlı kitabında basit canlı
formlarının sürekli olarak kendi kendine oluştuğunu ve bu formların
karmaşıklaşmaya yönelik içsel bir güce sahip olduğunu iddia etti. Lamarck
canlıların çevrelerine uyum sağlayacak özelliklere sahip olduğunun farkındaydı.
Bunu açıklamak için organizmaların kullanılan ve işe yarayan organlarının geliştiğini, kullanılmayanların
köreldiğini ve bu değişikliklerin sonraki kuşaklara aktarıldığını ileri sürdü.
Sonradan edinilmiş özelliklerin aktarımı fikri Lamarck'ın teorisini
Darwin'inkinden ayıran ikinci önemli yöndür.
Son olarak modern evrim teorisinin kurucusu sayılan Charles
Darwin'e (1809-1882) bakalım. Darwin 1859 tarihli On the Origin of
Species kitabında bütün canlı türlerinin tek bir kökenden geldiğini ve
zaman içinde farklılaşarak bugün gördüğümüz zenginliği ortaya çıkardığını ileri
sürdü. Bu evrim görüşü daha öncekiler gibi basitten karmaşığa doğru giden tek
bir zincir şeklinde değil, tek bir kökten çıkıp farklı çevre şartlarına göre
çeşitlenen dallara sahip bir ağaç şeklindedir. Dolayısıyla bugün gördüğümüz
türler birbirlerine dönüşmezler. Tek bir atadan türeyip farklılaşarak ortaya
çıkarlar. İkinci olarak, evrimsel süreçte değişen bireysel organizmalar
değildir. Tür içinde farklı özelliklere sahip organizmaların ne kadar başarılı
bir şekilde ürediğine bağlı olarak popülasyondaki özelliklerin sıklığı zaman
içinde artar veya azalır. Yani zaman içinde değişen şey popülasyonların
bileşimidir. Buna doğal seçilim denir. Bu değişiklikler zaman içinde biriktikçe
ve popülasyonlar birbirlerinden ayrıldıkça birbirleriyle çiftleşemeyecek ve
dolayısıyla farklı türler haline gelecek kadar farklılaşabilirler. Buna da
türleşme denir.
Darwin'in 1837 tarihli not defterinden evrim ağacı |
Bu tarihsel bilgiler ışığında şimdi Orta Çağ İslam
uygarlığındaki üç önemli düşünürü ele alıp bunların evrim görüşünün ne ölçüde
Antik Çağ'daki fikirlere, ne ölçüde modern evrim teorisine benzediğine bakalım.
El-Cahız
Basralı El-Cahız (776-868/869) yedi ciltlik Kitabü'l-Hayevan
adlı eserinde hayvanlarla ilgili bilimsel temele dayanmayan birçok anekdotun
yanında bizi ilgilendirecek iki şeyden bahsediyor: hayatta kalma mücadelesi ve
besin zincirleri. Her hayvan türü kendisinden güçsüz türleri avlar, kendinden
güçlülere av olur. Tür içinde de güçlüler hayatta kalır, güçsüzler yok olur.
Ayrıca Allah her hayvan türüne çevresine uyum sağlamasını sağlayacak özellikler
bahşetmiştir. Benzer şekilde insanlar da iklim koşullarına bağlı olarak açık
veya koyu ten rengine sahip olurlar (Malik ve ark., 2018). Bu fikirler
biyolojinin tarihsel gelişimi açısından önemli olmakla beraber burada ne
türlerin evrimsel değişiklik geçirdiğine dair ne de doğal seçilim mekanizmasına
dair bir ipucu bulabiliyoruz. Evrim teorisini Darwin'den önce kurmuş olması iddiasını
bir kenara bırakalım, Cahız'ın evrim fikrinden bahsettiğini düşünmek için bile
bir sebep yok. Maymunla insanın benzerliğinden bahsettikten sonra maymunun
insana dönüşemeyeceğini açıkça söylemesi Cahız'ın evrimden ziyade Yeni-Platoncu
“varlıklar zinciri” görüşünü benimsediğini düşündürüyor (Malik, 2019).
İhvan-ı Safa
İhvan-ı Safa 8. veya 10. yüzyılda Basra'da yaşadığı
düşünülen ve bilim ve felsefeyle uğraşan gizli bir topluluk. En ünlü eserleri 52
kitaptan oluşan risaleleri. Yeni-Platoncu oldukları için risalelerinde
varlıklar zinciri benzeri hiyerarşilerden bol bol bahsediyorlar. Sırf bundan
bahsetmeleri onları evrimci yapmaya yetmiyor. Fakat bazı modern yazarlar
İhvan-ı Safa'nın canlı formlarının yavaş yavaş ortaya çıktığını, önce
minerallerin, sonra bitkilerin, sonra hayvanların, en son da insanın
yaratıldığını ve hayvanların çevreye uyum sağlayacak özelliklere sahip olduğunu
söylemesinden hareketle onları modern evrim teorisine yakın görüyor (Malik ve
ark., 2018; Shanavas, 2010). Fakat hayvanlardan önce bitkilerin, insanlardan
önce hayvanların yaratıldığı fikri de, hayvanların çevreye uyum sağladığı fikri
de İhvan-ı Safa'dan önce yüzyıllar boyunca dile getirilmiş fikirler.
Dolayısıyla sırf bu fikirler yüzünden İhvan-ı Safa'yı modern evrim fikrinin öncüsü
olarak görmek mümkün değil. İhvan-ı Safa'ya göre çevreye uyumu sağlayan şey
doğal seçilim gibi bir süreç değil, Allah'ın bilgeliğidir. Ayrıca Nasr'ın (1993)
belirttiği gibi İhvan-ı Safa türler veya varlık mertebeleri arasında bir
geçişin olamayacağını düşünüyordu. Bu durum onları modern evrim düşüncesinden
kesin olarak ayırıyor.
İbn Haldun
İbn Haldun (1332-1406) Kuzey Afrikalı bir tarihçi. Bazı modern yazarlar (Malik ve ark., 2018; Shanavas, 2010) tarafından en ünlü eseri Mukaddime'de insanın maymundan evrimleştiği fikrinden bahsettiği iddia ediliyor. Fakat dikkatli baktığımızda İbn Haldun'un da maymun-insan benzerliğinden varlıklar zinciri kavramsal çerçevesi içinde bahsettiğini görüyoruz. Hayvanların en üst mertebesinin maymun olduğunu, ondan sonra insanın geldiğini söylerken İbn Haldun maymunun zaman içinde insana dönüştüğünü kastetmiyor. İnsanın varlık mertebeleri zincirinde düşünme yetisi sayesinde maymundan bir adım yukarıda olduğunu kastediyor. Nitekim insan-maymun tartışmasının hemen arkasından İbn Haldun peygamberlikten bahsediyor ve insanların en üst mertebesi olan peygamberlerin bir üst aşamaya, melekler aşamasına, çıkarak onlardan öğrenebileceği her şeyi öğrendiğini, sonra gene bir alt aşamaya inerek sıradan insanlara öğrendiklerini aktardığını söylüyor (Malik, 2019). Bu tartışmanın biyolojik evrimle hiçbir ilişkisinin olmadığı açık.
Evrimle ilgili fikir ileri sürdüğü iddia edilen birkaç tane daha Orta Çağ Müslüman düşünürü olsa da bunlara dikkatli baktığımızda ne göreceğimizi artık tahmin edebiliyoruz. Mesela El-Biruni (973-1050) ve Celaleddin Rumi (1207-1273) insanın mineral, bitki ve hayvan aşamalarından geçerek Allah'a dönmesinden bahsederlerken manevi bir yolculuğu kastediyorlardı. İbn Miskeveyh (932-1030) benzer şekilde varlıklar zincirinden bahsediyordu. Bu düşünürlerin hiçbirinde biyolojik evrim fikri yoktur. Modern evrim teorisinin temel taşlarından biri olan türlerin değişebileceği fikri Antik Çağ'da dile getirilmiş, Orta Çağ Müslüman düşünürleri tarafından ise dile getirilmemiştir. Canlıların özelliklerinin tamamen doğal süreçler tarafından oluşabileceği fikri Antik Çağ'da dile getirilmiş, Orta Çağ Müslüman düşünürleri tarafından ise dile getirilmemiştir. Müslüman düşünürlerin fikirlerinin temel ekseni hep Antik Çağ'ın varlıklar zinciri kavramıdır. Malik ve arkadaşları (2018) Müslüman düşünürlerin evrimsel fikirleriyle Darwin'in evrim teorisi arasında bir süreklilik olduğunu iddia etse de şimdi görüyoruz ki asıl süreklilik Antik Çağ'daki Aristoculuk ve Yeni-Platonculukla Orta Çağ İslam düşüncesi arasında. Evrim teorisiyle İslam düşüncesi arasında ise bir uçurum var.
Sonuç
Evrimle ilgili fikir ileri sürdüğü iddia edilen birkaç tane daha Orta Çağ Müslüman düşünürü olsa da bunlara dikkatli baktığımızda ne göreceğimizi artık tahmin edebiliyoruz. Mesela El-Biruni (973-1050) ve Celaleddin Rumi (1207-1273) insanın mineral, bitki ve hayvan aşamalarından geçerek Allah'a dönmesinden bahsederlerken manevi bir yolculuğu kastediyorlardı. İbn Miskeveyh (932-1030) benzer şekilde varlıklar zincirinden bahsediyordu. Bu düşünürlerin hiçbirinde biyolojik evrim fikri yoktur. Modern evrim teorisinin temel taşlarından biri olan türlerin değişebileceği fikri Antik Çağ'da dile getirilmiş, Orta Çağ Müslüman düşünürleri tarafından ise dile getirilmemiştir. Canlıların özelliklerinin tamamen doğal süreçler tarafından oluşabileceği fikri Antik Çağ'da dile getirilmiş, Orta Çağ Müslüman düşünürleri tarafından ise dile getirilmemiştir. Müslüman düşünürlerin fikirlerinin temel ekseni hep Antik Çağ'ın varlıklar zinciri kavramıdır. Malik ve arkadaşları (2018) Müslüman düşünürlerin evrimsel fikirleriyle Darwin'in evrim teorisi arasında bir süreklilik olduğunu iddia etse de şimdi görüyoruz ki asıl süreklilik Antik Çağ'daki Aristoculuk ve Yeni-Platonculukla Orta Çağ İslam düşüncesi arasında. Evrim teorisiyle İslam düşüncesi arasında ise bir uçurum var.
Kaynaklar
Bayrakdar, M. (1983). Al-Jahiz and the rise of biological
evolution. The Islamic Quarterly, 27, 307-315.
Malik, A. H., Ziermann, J. M., & Diogo, R. (2018). An
untold story in biology: The historical
continuity of evolutionary ideas of
Muslim scholars from the 8th century to Darwin's time. Journal of
Biological Education, 52, 3-17.
Malik, S. A. (2019). Old texts, new masks: A critical review
of misreading evolution onto historical Islamic texts. Zygon, 54,
501-522.
Nasr, S. H. (1993). An introduction to Islamic
cosmological doctrines. New York: SUNY Press.
Sedley, D. (2018). Lucretius. E. Zalta (Ed.), Stanford
encyclopedia of philosophy. https://plato.stanford.edu/entries/lucretius/
Shanavas, T. O. (2010). Islamic theory of evolution: The
missing link between Darwin and the origin of species. New York: Brainbow
Press.
Yakıt, İ. (1984). Darwin'den önce İslam düşünürlerinde
evrimle ilgili fikirler. Felsefe Arkivi, sayı 24, 101-122.
1 yorum:
bilgi için teşekkürler. siteniz çok güzel.
Yorum Gönder