20.08.2013

Otizm, Ateizm ve Türk Psikologlar Derneği


Her şey nisan ayında garip bir adamın garip sözleriyle başladı. Adana Otistik Çocuklar Sağlık ve Eğitim Derneği başkanı sosyolog Fehmi Kaya özet olarak otistik çocukların empati kurmayı bilmedikleri için dinsel inançla ilgili sorunları olduğunu, beyinlerinde bir inanç alanı olmadığını, durumlarının ateizmle paralellik gösterdiğini söyledi. Söylediklerinin bilimsel araştırma sonuçlarına dayandığını da ekledi. Ayrıca yürüttükleri ücretsiz tedavi programıyla otistik çocukları inançlı çocuklar haline getirmeye çalıştıklarını söyledi. Yaptığı açıklama İhlas Haber Ajansı’ndan Fatih Keçe imzasıyla birkaç gazetede yer aldı. Haber bazı gazetelerde “Bütün otistik çocuklar ateist” başlığıyla yer aldığı için Fehmi Kaya’ya tepki yağdı.


Otizm Platformu hem yaptığı açıklamanın bilimsel bir temeli olmadığı için hem de otizmle ilgili önyargılara bir yenisini eklediği için Fehmi Kaya’yı ve derneğini kınayan bir mesaj yayınladı. Tepkiler üzerine Fehmi Kaya sözlerinin çarpıtıldığını iddia etti. Otistik çocuğu olan ailelerden özür diledi. Fakat otizm-ateizm ilişkisinin kendi kişisel görüşü olmadığında, bunu gösteren bilimsel bulgular olduğunda ısrar etti.

Ateistler de Kaya’nın sözlerinden rahatsız oldular. Onların rahatsızlığı ateistlerin rızaları dışında inanç sahibi yapılmaya çalışılmasıydı. Garajımdaki Ejder otizmle ateizm arasındaki ilişkiye bakan araştırmaların Kaya tarafından çarpıtıldığını göstermeye çalıştı. Bu ikisi arasında bir ilişki olsa da ateizmin otizmin bir türü olduğunu söylemek mümkün değil dedi.

Bilimsel dernekler de fazla gecikmeden açıklamalar yayınladılar. Türkiye Psikiyatri Derneği açıklamasında otizmle ilgili temel bilgileri verdikten sonra otizmle ateizm arasında bağlantı kuran iddiaların otistiklerin ailelerini duygusal açıdan incitici olduğunu ve tedavi sürecini olumsuz etkileyebileceğini vurguladı. Ek olarak yetkinliği olmayan kişilerin otizm konusunda açıklama yapmasının ve tedavi yürütmesinin sakıncalı olduğunu söyledi.

Türk Psikologlar Derneği’nin (TPD) açıklaması ise çok daha iddialıydı ve bu daha başlıktan belli oluyordu: “Otizm ile İlgili Bilimsel Gerçekler”. Bu açıklamaya yakından bakalım.

Diğer eleştirenler Fehmi Kaya’nın otizm-ateizm ilişkisiyle ilgili araştırma sonuçlarını çarpıttığını söylerken TPD bu ikisi arasında bir ilişki olmasının mümkün bile olmadığına en baştan hükmediyor:

Otizm spektrum bozukluğu (OSB), karşılıklı sosyal iletişim ve etkileşimdeki yetersizlikler; tekrarlayıcı, sınırlı ve basmakalıp davranışlar, etkinlikler ve ilgilerle tanımlanan genel olarak üç yaşından önce beliren ve ömür boyu süren nörogelişimsel bir bozukluktur. Dolayısıyla bilinçli bir tercih olan ateizmle bu bozukluk arasında hiçbir ilişkinin bulunmadığı açıktır.

İnsan ilk okuduğunda bu sözleri sarf eden bir psikolog olabilir mi diye hayret ediyor. Nörogelişimsel bozukluklarla bilinçli tercihler arasında hiçbir ilişki olamayacağını söyleyen bir bilimsel yasa var da biz mi bilmiyoruz acaba? Bilinçli tercihlerin beyinden kaynaklanmadığı yönünde bir düalist varsayım var sanki burada.

Daha sonraki paragraflarda TPD bildirisi Fehmi Kaya’nın var olduğunu iddia ettiği araştırmaların varlığını kesin bir dille reddediyor ve otistik çocukların inanç ve ibadetle ilgili sorunlarına farklı bir açıklama getiriyor:

Dolayısıyla OSB tanısı bulunan bireylerin sıralanan özellikleri göz önünde bulundurulduğunda inanç, ibadet gibi soyut düzeydeki dini kavramları öğrenmede ve insanların inançlarını anlamlandırmada sorunlar yaşamaları beklendik bir durumdur. Bu durumun ateizmle ya da hiçbir bilimsel dayanağı bulunmayan açıklamalarla bir ilgisi bulunmamaktadır.

OSB tanısı bulunan bireyleri konu alan çalışmalar arasında ise bu bireylerin beyinlerinde inanç alanı olup olmadığını inceleyen ve olmadığını gösteren herhangi bir bilimsel araştırmanın bulunmadığını özellikle vurgulamak istiyoruz.

Buradan çıkaracağımız sonuç şu: Bildiri Fehmi Kaya’nın açıklamasından günler sonra kaleme alınmış olmasına rağmen TPD 10 dakikalık bir İnternet taraması sonucunda ulaşılabilecek araştırmaları arama zahmetine girmemiş. Üstelik konuyla ilgili kısa bir blog yazısı yazan ve halka karşı hiçbir bilimsel sorumluluğu olmayan Garajımdaki Ejder bile bu araştırmalardan birini bulup tanıtmışken.

Bilinç-beyin ilişkisi konusunda Descartes’tan kalma fikirlere sahip olan ve literatür taramayı bilmeyen TPD’nin açıklamasını şimdilik bir kenara bırakalım, Fehmi Kaya’nın otizm-ateizm ilişkisi konusunda ısrarla var olduğunu iddia ettiği bu araştırmalar nelermiş bir bakalım.

Göründüğü kadarıyla bu konudaki ilk araştırma Boston Üniversitesi’nden Catherine Caldwell-Harris ve arkadaşlarının 2011’deki Cognitive Science Society konferansında sundukları yayınlanmamış bir bildiri. Araştırmacılar şöyle bir mantık yürütmüşler: Dinsel inanç görünür olayların arkasında görünmeyen doğaüstü varlıkların niyetlerinin, amaçlarının yattığı fikrine dayanır. Yani dinsel inanç için niyetler gibi zihinsel olaylarla ilgili akıl yürütme becerisi gerekir. Otistik bireylerin profilinde karşımıza çok sık çıkan bozukluklardan biri zihin okumayla, yani zihinsel süreçler hakkında akıl yürütmeyle ilgili sorunlardır. Dolayısıyla otistik bireylerin bilinç ve niyet sahibi doğaüstü varlıklarla ilgili inançlara eğilimi diğer insanlardan daha az olabilir.

Bu öngörüyü test etmek amacıyla araştırmacılar önce bazı tartışma forumlarına gönderilen yorumlardan hareketle, sonra da İnternet üzerinden dağıtılan bir anketten hareketle otizmle dinsel inanç ilişkisine bakmışlar. Otistiklerin ve normallerin ("nöro-tipik"lerin) dinsel gruplara dağılımına bakıldığında 61 otistik arasında en yaygın din yaklaşımının ateizm, 105 normal arasında en yaygın dinin Hıristiyanlık olduğu görülmüş. Otistik olup olmamakla dinsel inanç sahibi olup olmamak arasında gerçekten bir ilişki var gibi görünüyor. Bunların normal veya normale yakın IQ’ya sahip otistikler olduğunu belirtelim. İki grup (otistikler ve normaller) topluca ele alındığında ve otizme eğilim puanları (AQ; Autism Quotient) değerlendirildiğinde en yüksek puanların ateistlerde, sonra geleneksel olmayan inanç sistemlerine sahip olanlarda, en düşük puanların da geleneksel dinlere mensup olanlarda olduğu görülmüş. Yani sadece klinik düzeyde otizm değil, otizme eğilim de dinsel inançta zayıflamayla paralellik gösteriyor. (Caldwell-Harris daha sonra otizm ve dinsel inanç ilişkisini daha geniş bir bağlamda popüler bir dergide de ele aldı.)

Bulgular ilginç olmakla beraber araştırma korelasyona dayandığı ve birçok kontrol edilmemiş değişken içerdiği için kesin sonuçlara varmak zor. Mesela otistik bireyler gerçekten otistik oldukları için mi ateizme eğilimli oluyorlar yoksa otizmle korelasyon gösteren bambaşka özellikleri yüzünden mi? Ayrıca otizm çok yönlü bir bozukluk. İkisi arasında gerçekten bir ilişki varsa otizmin hangi yönü ateizme eğilim yaratıyor? Bu sorulara cevap verebilecek deneysel manipülasyon yapmak çok zor. Ama daha kontrollü bir korelasyon araştırması yapılabilir. Caldwell-Harris ve arkadaşlarından bir yıl sonra Norenzayan ve arkadaşları (2012) aynen böyle bir araştırma yapmışlar. Araştırmadaki dört ayrı çalışmanın bulguları özetle şöyle:

n  Otistik bireylerde Tanrı inancı nöro-tipiklere göre daha düşük. IQ düzeyi bu ilişkiyi etkilemiyor.
n  Normal popülasyon (nöro-tipikler) içinde otizme eğilimli olmayı ölçen AQ puanlarıyla dinsel inanç arasında negatif ilişki var. Bu iki değişken arasındaki dolayımı empati becerisi ve gözlerden zihin okuma becerisi kuruyor. (Bu iki beceri otistik bireylerde genellikle zayıf olan beceriler.)
n  Erkeklerde dinsel inanç kadınlardan daha düşük. Bu iki değişken (cinsiyet ve inanç) arasındaki dolayımı sağlayan gene empati ve zihin okuma becerisi. Erkeklerde bu beceriler daha zayıf.
n  “Makinalara ve kurallara dayalı sistemlere ilgi duyma” şeklinde tanımlanabilecek değişken dinsel inançla ilişkili değil. (Otistik bireyler bu değişkende genellikle yüksek puanlara sahip oluyorlar.)
n  Uyumluluk (agreeableness) ve sorumluluk sahibi olma (conscientiousness) adı verilebilecek kişilik özelliklerinin otizme eğilimlilik ve dinsel inanç arasındaki ilişkide rolü yok.
n  Dinsel törenlere katılma sıklığının da otizme eğilimlilik ve dinsel inanç arasındaki ilişkide rolü yok.
  
Sonuç olarak bulgulardan hareketle otizm (veya otizm eğilimi) ile dinsel inanç arasındaki ilişkiyi sağlayan ana değişkenin empati veya zihin okuma becerisi olduğu ortaya çıkıyor.

Konuya daha geniş açıdan bakacak olursak otistik bireyleri de, diğerlerini de dinsel inançsızlığa yönelten faktörlerden sadece birinin zihin okuma becerisi (veya beceriksizliği) olduğunu söyleyebiliriz. İnançsızlığın başka ne gibi kaynakları olabilir? Norenzayan ve Gervais (2013) bu yıl çıkan makalelerinde bu soruya cevap verecek bir model geliştiriyorlar. Buna göre dinsel inancın da inançsızlığın da bilişsel, motivasyonel ve kültürel öğrenmeye dayalı sebepleri var. Bu sebepler de evrimsel mekanizmalara dayanıyor (burada hem genetik hem kültürel evrim kastediliyor). Buna göre insanları inanca veya inançsızlığa götüren dört ayrı (ama etkileşime girebilen) yol sayabiliriz:

1. Evrimleşmiş bilişsel eğilimler (cognitive biases): Görünen ve görünmeyen varlıkların zihinsel süreçleriyle ilgili akıl yürütme eğilimi. Bu eğilimin zayıf olması kişiyi dinsel inançsızlığa götürebiliyor. Bunun en uç örneğini otistik bireylerde görüyoruz.

2. Dünyada anlam, huzur, güvenlik ve kontrol arayışı gibi varoluşsal kaygıların giderilmesinde doğaüstü varlıklara ihtiyaç duyma: Bu tür bir arayış için motivasyon düşük olduğunda veya bu tür varlıklara ihtiyaç duyulmadığında dinsel inançsızlık ortaya çıkabiliyor. Bunun bir örneğini sosyal güvenlik sistemleri çok güçlü olan İskandinav ülkelerinde görüyoruz (Zuckerman, 2008).

3. Dinsel inancı teşvik eden kültürel desteklerden mahrum olma: Bireyin dinsel inancı, etrafındaki insanlardan ve toplumun genelinden gelecek desteğe ihtiyaç duyuyor. Özellikle küçük yaşta alınan sıkı dinsel eğitim ve düzenli dinsel törenler ve semboller olmadığında kişi inançsızlığa kayabiliyor. Bunun bir örneğini dinsel sembollerin kamusal alanın dışına çıktığı seküler toplumlarda görüyoruz (Lanman, 2012).

4. Sezgisel düşünceyi bastıran analitik düşünce: Sistematik eğitimle geliştirilen sorgulayıcı ve analitik düşünce sezgisel açıdan doğal sayılabilecek dinsel inancın reddedilmesine yol açabiliyor. Bunun uç örneğini de bilim adamlarında görüyoruz: Önde gelen bilim adamları arasındaki inançsızlık oranı genel popülasyondaki oranın çok üzerinde (Larson & Witham, 1998).

Bütün bunlar Fehmi Kaya’nın nisan ayında söylediklerini destekliyor mu? Aslında hayır. Zira bütün otistikler ateist değil, normal insanların beyinlerinde olup da otistiklerin beyinlerde var olmayan bir inanç alanından bahsetmek mümkün değil ve böyle bir alanı terapi yoluyla oluşturmak da mümkün değil. Fakat burada asıl büyük yanılgıya düşen TPD. Zira otizmle ateizm arasında gerçekten bir ilişki var. Ayrıca ateizm sadece bilinçli tercihlere dayanmıyor. Bilinçli tercihlerin altında yatan bazı sezgisel düşünce eğilimlerine de dayanıyor ki bu durumda ateizmin beyinsel temelleri ve evrimsel kökenleri olduğu söylenebilir.

Son olarak şu soruyu soralım: TPD’nin bildirisinde yer alan fikirler bilimsel düzeyde olmasa bile pragmatik düzeyde savunulabilir mi? Sonuçta TPD durup dururken halkı otizm konusunda bilinçlendirme isteği duymadı. Otizmle mücadele çabalarını olumsuz etkileyebilecek, otistik çocuklara kötü davranılmasına yol açabilecek bir gelişmeye acilen müdahale edebilmek için bu çıkışı yaptı. Otistik çocukları koruyabilmek için bilimsellikten biraz sapmak hoş görülebilir mi?

Bunun çok basit bir cevabı var: Kesinlikle hayır! TPD bilimsellikten (bilerek veya bilmeden) sapmakla uzun dönemde kendi saygınlığına ve ciddiye alınabilirliğine zarar vermiş oluyor. TPD (veya bilimsel gerçekleri açıkladığını iddia eden herhangi bir kurum) açıklama yaptığında başka kurumlardan daha fazla ciddiye alınmayı neden bekler? Çünkü konuyla ilgili objektif verileri tarafsız bir şekilde açıklayacağı beklentisi vardır. Ama bilimsel bir kurum kendi toplumsal idealleri doğrultusunda halktan bilgi saklamaya veya bilgi çarpıtmaya başlarsa herhangi bir grubun açıklamasından daha fazla ciddiye alınmayı hak etmez. (Bak: Amerikan Antropolojisinin Üstündeki Karanlık)
  
Bugün özgür bir bilim camiası modern demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri olarak görülüyor. Fakat başta ABD olmak üzere bilimin sosyal politikaların belirlenmesindeki rolü marjinalleşmiş durumda (Rosenberg ve ark., 2013; ayrıca bak. Bilimsel Özgürlük Üzerine). Oysa insanlığın karşı karşıya olduğu yerel ve global sorunların çözümü için bilimsel veriye ve tavsiyeye belki de en fazla ihtiyaç duyduğumuz dönemdeyiz. Toplumsal politikaların “bilim adamları ne düşünüyor?” diye sorulmadan belirlenmesinden bütün bilim camiası rahatsız. Fakat suçu biraz da kendilerinde aramalılar. Daha önce Amerikan Antropoloji Birliği bağlamında söylediklerimizi şu andaki konuya uyarlayacak olursak:

Psikoloji bir bilim olmaktan çıkıp otistik hakları savunuculuğuna soyunursa söylediği şeyler herhangi bir çıkar grubunun propagandasından daha fazla saygıyı hak etmez. Gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışmayan, kanıtları önemsemeyen bir çaba iyi niyetli olsa da sadece bilim ve etik için değil aynı zamanda demokrasi için de tehlikelidir. Bilimsel kurumların saygınlıklarını bu kadar kolay harcamamaları gerekir.



Kaynaklar:

Caldwell-Harris, C.L., Murphy, C.F., Velazquez, T., & McNamara, P. (2011). Religious Belief Systems of Persons with High Functioning Autism. Annual Meeting of the Cognitive Science Society'de sunuldu, Boston, MA.

Lanman, J. (2012). The importance of religious displays for belief acquisition and secularization. Journal of Contemporary Religion, 27, 49–65.

Larson, E.J. & Witham, L. (1998). Leading scientists still reject God. Nature, 394, 313–314.

Norenzayan A., & Gervais W. M. (2013). The origins of religious disbelief. Trends in Cognitive Sciences, 17, 20-25.

Norenzayan A., Gervais W. M., & Trzesniewski K. H. (2012). Mentalizing deficits constrain belief in a personal God. PLoS ONE, 7(5): e36880.

Rosenberg, A. A., Halpern, M., Shulman, S., Wexler, C., & Phartiyal, P. (2013). Reinvigorating the role of science in democracy. PLoS Biology, 11(5): e1001553.

Zuckerman, P. (2008). Society without God. New York: New York University Press.

0 yorum:

Yorum Gönder