Bir yılan olmak nasıl
bir histir? Bir yılanın vücuduna sahip olmak, onun gibi hareket etmek, dünyayı
bir yılan gibi algılamak nasıldır? Susan Blackmore’un “Bilinç” adlı kitabında sorduğu
bu soruya kesin bir cevap verebilmek tabii ki çok zor. Bunun öncelikli nedeni yılan
gibi diğer hayvanların bizimkine benzer bir bilinç sahibi olup olmadığını bilemememiz.
Geçmişte olduğu gibi bugün de bu sorunun bütün zorluğuna rağmen birçok
felsefeci ve bilim insanı “hayvanlar bilinç sahibi midir?” sorusuna cevap aramaktalar.
Bilincin Tanımı
Bu noktada
bilinçten ne kastettiğimizi daha açık ifade etmemiz yararlı olacaktır. Webster İngilizce
sözlüğünde bilinç “kişinin etrafının ve özellikle de kendinin farkında olması
niteliği ya da hali” olarak tanımlanır. Bilinci sadece etrafında olup bitenden
haberdar olma halinden ayıran da işte bu kişinin kendinin farkında olması
durumu yani “bireysel farkındalık” ya da “öz-bilinç” (self-consciousness) durumudur.
Bilinci dışsal ve içsel bilinç olarak ikiye ayırabiliriz. Buna göre dışsal
bilinç etrafımızda olan bitenden haberdar olma durumu, içsel bilinç ise rüya
hali gibi iç kaynaklı bilinç halleridir. Geçtiğimiz haziran ayında PNAS dergisinde
yayınlanan makalelerinde Mashour ve Alkire (2013) bilinçte üç aşama tanımlar.
Bunlar uyanıklık, uyuşukluk ve uyuşturulmuşluk ya da anestezi halidir. Tartışmamıza
yararlı olacak bu kavramlara değindikten sonra sorumuza geri dönelim.
Hayvanlar Bilinç Sahibi
midir? İki Ana Görüş
Eminim ki bu
soruya direk ve kesin bir cevap vermenin ne kadar zor olduğunu çoktan fark
etmişsinizdir. Fakat en azından birçok etik tartışmasını beraberinde getiren bu
soruya verilen cevapları iki ana görüşte toplayabiliriz. İlk görüşe göre sadece
insanlar bilinç sahibidir ve hayvanlar bu yetiye sahip değildirler. Bu görüş Fransız
filozof Descartes’ın ortaya attığı dualizm fikrine dayanmaktadır. Bu fikre göre
hem insanlar hem de hayvanlar vücutları itibariyle etten ve kemikten yaratılmış
makinelerse de insanlar ruh sahibi olarak zihne ve özgür iradeye de sahipken
hayvanlar bu özelliklerden yoksundur. Bu anlamda da bilinç sahibi değillerdir.
Buna karşı ikinci görüşü benimseyenler insan dışında diğer canlıların da kısmen ya da
tamamen bilinç sahibi olduğunu savunurlar. Descartes’ın dualizmine karşı ve bu
ikinci görüşe uygun olarak hayvanların hiçbir hisse sahip olmadığını öne sürmek
de gerçekçi olmayacaktır. Zira memeli sinir sistemi acıdan ve sıkıntıdan kaçmak
üzere evrilmiştir. Biyolog Marian Dawkins’e göre bir hayvanın ne kadar acı hissettiğini
anlamanın en iyi yolu acıdan kaçınmak için ne kadar çalışmayı kabul ettiğidir. Örnek
vermek gerekirse, bir levyeye basarak kendisine verilen elektrik şoklarından kurtulmayı
öğrenmiş bir sıçan şoklar gerçekten canını acıtıyorsa su içmekten veya yemek
yemekten tamamen feragat edip sadece şoktan kaçınmak için bu levyeye basmayı
sürdürebilir. Bu anlamda da hayvanlar etraflarında olup bitenin farkındadır
diyebiliriz. Fakat hayvanların öz-bilince sahip olup olmadığı sorusu halen tartışmalıdır.
Kendini Tanıma Yetisi ve
Öz-bilinç
Öz-bilincin
ortaya çıkışı için en önemli basamak organizmanın kendini tanıması ya da idrak
etmesidir. Bu nedenle 1970'lerde psikologlar
ve sinirbilimciler değişik hayvan türlerinde kendini tanıma özelliğinin bulunup
bulunmadığını araştırmaya başladılar. Kendini tanıma özelliğinin en kabul gören
testi 1970 yılında psikolog Gordon Gallup tarafından şempanzelerde kullanılmak üzere
hazırlanan “ayna-iz testidir”. Gallup bu testte anestezi altında şempanzenin
normalde ayna olmadan göremeyeceği kaş ve kulak bölgelerini kırmızı bir boyayla
boyar. Deneğin normal şartlarda vücudunda görse kaşıyarak çıkarmaya çalışacağı
bu izi ayna karşısında da tekrarlayıp tekrarlamayacağı test edilir. Eğer denek
aynada gördüğünün kendisi olduğunun farkındaysa yani öz-bilinç sahibiyse bu
izi çıkarmaya çalışacak, eğer aynada gördüğü hayvanın kendisi olduğunu fark
edemiyorsa yani öz-bilinç sahibi değilse bu izi çıkarmaya çalışmayacaktır. Şempanzeler
dışında balıklar genelde karşılarına ayna konduğunda gördükleri şeyin bir başka
balık olduğunu sanarak saldırmaya çalışır. Fakat daha kompleks sinir sistemine
sahip hayvanlarda öz-bilincin bu türden izlerini görebilmek mümkün. Nitekim Gallup
deneylerinin sonucunda şempanzelerin aynayla ilk karşılaşmalarından bir kaç gün
sonra kendilerini aynada tanıyabildiğini göstermiştir. Ayna-iz testini
kullanarak benzeri davranışlar diğer insansı ve insansı olmayan maymunlarda
(Rajala ve arkadaşları, 2010), yunuslarda (Marten ve Psarakos, 1994), ve hatta saksağan
gibi kuşlarda (Prior ve arkadaşları, 2008) gösterilmiştir. İnsanlarda ise
kendini tanıma davranışı 18 ila 24 aylıkken gelişmektedir.
Saksağanlarda ayna-iz testi |
Kendini aynada tanıyabilme
özelliği en azından hayvanların bir kısmının bir “ben” kavramına sahip olduğunu
gösterse de primatolog Povinelli’ye göre bu, türlerin kendi içsel psikolojik durumlarının
farkında olduğu anlamını taşımaz. Psikolog Cecilia Heyes’e göre ise ayna-iz
deneylerinin sonuçları sadece bazı türlerin kendi hareketini aynada tanıyabilme
özelliğini göstermektedir. Bunun ötesinde öz-bilinçle ilgili bir çıkarım
yapılamaz.
Bilincin Sinirsel Temelleri
ve Evrimi
Hayvanların
bilinçli olup olmadığı sorusuna cevap verebilmek için bilincin sinirsel ve
evrimsel temellerine bakmak yararlı olacaktır. Öncelikle Gallup ve
takipçilerinin sonuçları hayvanların insanlarla paylaştığı ilkel bir öz-bilinç yetisini
ve ortak bir sinirsel mekanizmanın varlığını gösterdiği için önemlidir. Bu
fikre paralel olarak 2012 yılında Cambridge Üniversitesinde düzenlenen bilinç kongresinin
sonunda yayınlanan “Cambridge insansı olmayan hayvanlarda bilinç
deklarasyonuna” göre bilinci destekleyen sinirsel altyapı sadece insanlara özgü
değildir. Şimdi bu yönde yorumlanabilecek bir kaç deneysel sonuca yer verelim.
Bilinç ve bilinçsizlik halleri arasındaki sinirsel
farklardan hangi beyin bölgelerinin bu yeti için önemli rol oynadığı
anlaşılabilir. Örneğin, Långsjö ve arkadaşları
2012 yılında yayınladıkları araştırmada anestezi kullanarak insanların bilinç
seviyesini ayarlarken PET görüntülemesi aracılığıyla da hangi beyin bölgelerinin
bu seviyelerde aktive olduğunu belirlediler. Sonuçlara göre denekler bilinçlerini
kazanmaya başlarken beyin sapı, hipotalamus, talamus, ve ön singulat gibi
beynin evrimsel olarak daha eski bölgelerinde aktivite artışı gözlendi. Buna rağmen
evrimsel olarak daha yeni neokortikal (yeni korteks) bölgeler bilinç
seviyesiyle paralellik göstermedi. Bunla beraber Långsjö ve arkadaşlarının
bilinçle paralellik gösterdiğini gözlemlediği bölgelerin zarar görmesi kişinin
komaya girerek bilincini kaybetmesine neden olmaktadır. Bu şu anlama geliyor:
bu anatomik yapılara sahip diğer türler de insanlardakine benzer bir
farkındalığa/bilince sahip olabilir.
Kuşlar ve memelileri ortaya çıkaran evrimsel hatlar
bundan yaklaşık 315 milyon yıl önce ayrılmıştır. Fakat ilginçtir ki daha önce
belirttiğimiz gibi kuşlar kendini tanıma özelliği dahil olmak üzere bilinçle bağdaştırılan
mental olarak karşı tarafın niyetini okuyabilme (zihin kuramı, theory of mind)
ve olayların bilinçli hafızasını oluşturabilme (açık olaysal bellek, explicit episodic memory)
gibi özelliklere sahiptirler. Bu tür
bilişsel düzeydeki benzerliklerin nedeni insanlar ve kuşların beyin anatomilerindeki
benzerlikleridir. Daha önce bahsettiğimiz anestezi deneylerinin bilinçle
paralellik gösterdiğini bulduğu beyin bölgelerinin analogları kuş beyin
anatomisinde de yer almaktadır. Bu akla iki ihtimali getirmekte: ya evrimsel
süreçte bilinç birbirinden bağımsız olarak en az iki kere ortaya çıktı ya da
kuşlar ve insanların ilkel sinir sistemine sahip ataları hali hazırda ilkel bir
bilince sahipti.
Anestezi çalışmalarında ortaya çıkan evrimsel açıdan ilkel
anatomik yapılar genel anlamıyla uyanık olma, ya da farkında olma durumunu
sağlayan mekanizmalardır ve kuşlardan sürüngenlere, düşük seviye memeli kabul
edilen kemirgenlerden, insansı maymunlara ve sonunda insanlara kadar merkezi
sinir sistemine sahip birçok türde bu yapıları bulabiliriz. Ancak öz-bilincin
ortaya çıkması için gereken beyin yapısı olan prefrontal korteks evrimsel
olarak yeni ortaya çıkmış ve tüm hayvanların paylaşmadığı bir beyin bölgesidir. İlginçtir
ki Gallup ve takipçilerinin sonuçlarına paralel olarak prefrontal korteks ya da
kuşlardaki analoğu pallium öz-bilince ve yüksek bilişsel yeteneğe sahip türlerin
beyin anatomisinde daha büyük yer kaplar. Bu da tam anlamıyla bilince sahip
türlerin hem farkındalık için gerekli ilkel beyin yapılarına hem de öz-bilinç için
gerekli daha yeni beyin yapılarına ihtiyaç duyduğu anlamına gelebilir.
Türler Arası Bilincin Sınırlarını Çizmek ve Sonuç
Yukarıda ortaya
koymaya çalıştığımız üzere bilinç, temel düzeyde farkındalık ve daha yüksek
seviyede öz-bilinç ve “ben” kavramı, belli sinirsel mekanizmaları paylaştıkları
için insan dışında birçok türe atfedilebilir. Yine de bu türlerin insanlarla
aynı seviyede bilinç sahibi olduğunu iddia etmek zordur. Tıpkı türlerin sinir
sistemleri daha az kompleks hale geldikçe o türlere atfedilen yüksek bilişsel
yetilerin azalması gibi bilincin de sinir sisteminin gelişmişliğine göre çeşitli
seviyelerde ortaya çıktığını düşünebiliriz.
Deniz tavşanı |
Amerikalı
felsefeci Daniel Dennett türleri öğrenme ve zihinsel yetilerine göre farklı kategorilere
ayırmıştır. Örneğin, Dennett’ın en düşük kategorisi Darwinci canlılardır ve bu canlılar sadece
mutasyonlarla seçilir veya yok olurlar. Dış dünyayı kontrol etme yetileri
yoktur. Deniz tavşanı (bir deniz salyangozu türü) gibi Skinnerci canlılar (Amerikalı
psikolog B.F. Skinner’a ithafen) önlerindeki tüm hipotezleri tek tek deneyerek
ve yanlışları eleyerek öğrenebilirken, tüm omurgalı türlerin oluşturduğu
Popperci canlılar (Felsefeci Karl Popper’e ithafen) denenecek tepkileri henüz denemeden
zihinsel olarak eleyebilirler. Daha yüksek yetilere sahip belirli karga ve insansı
maymun türlerinin oluşturduğu Gregorcu canlılar (Nöropsikolog Richard Gregory’ye
ithafen) alet yapıcılarıdır ve dil gibi zihinsel aletlere sahiptirler. Böylece bu
türler ayni türden diğer bireylerden kullanılan ortak dil yoluyla öğrenebilir
ve bütün mümkün hipotezleri oluşturmak ve denemek zorunda kalmazlar. Son olarak
en yüksek öğrenme yetilerine sahip Bilimsel canlılar bilimsel metodu kolektif olarak
kullanabilecek kadar toplumsal halde yaşayan türlerdir.
Deniz üzümü |
Dennett’ın bu kategorizasyonunu kullanarak bilinç üzerine
çıkarımlarda da bulunabiliriz. Örneğin, farkındalık anlamında bilinç Darwinci canlılar
haricinde diğer tüm kategorilere ait türlerde ortaya çıkmış olmalıdır. Buna göre mikro organizma düzeyindeki türler haricinde dış dünyayı
algılama yetisine sahip tüm türler farkındalık anlamında bilinç sahibidir diyebiliriz.
Mashour ve Akire (2013) bu sınırı hareketlilik üzerinden çizmiştir. Yazarlara göre
hareket etme becerisine sahip her canlı dış dünyayı algılamak üzere bir sinir
sistemine, dolayısıyla da dış dünya ile ilgili farkındalığa sahiptir. Aynı makalede verilen deniz üzümü (kordalılar sınıfına giren ilkel bir deniz hayvanı)
örneği ilginçtir. Buna göre deniz üzümü yerleşmek için uygun bir yer bulduktan
sonra sinir sistemini kendi içinde sindirerek yok eder. Bir diğer deyişle
hareket etmeyi bıraktıktan sonra ne dış dünyayı algılamaya (yani farkındalık
anlamında bilince) ne de buna izin veren sinir sistemine ihtiyacı vardır.
Buna karşın öz-bilinç
ancak gelecek durumları öngörüp zihinsel olarak kendini bu durumlarda konumlandırabilen,
içsel temsil becerisine sahip Popperci canlılarda mümkün olacaktır. Bilinçli
olduğundan (yine de yüzde yüz olmamakla birlikte) emin olabileceğimiz tek tür
olan insan şüphesiz bu kategorizasyonda Bilimsel canlılara örnektir. Belki de
bu aşamada hangi türlerin bilinçli olduğu sorusu hakkında yapabileceğimiz tek yorum Bilimsel canlılar ve Popperci canlılar arasında gösterebileceğimiz ve yeterli
derecede kompleks sinir sistemlerine sahip özellikle kuş ve memeli türlerini belli aşamada hem farkındalık hem öz-bilinç anlamında bilinçli kabul etmek
olacaktır. Hangi türlerin hangi kategoriye düştüğünü göstermek şüphesiz bilimin
gelecekte aydınlatacağı bir soru olarak önümüzde durmaktadır.
Munir Gunes Kutlu
Kaynakça
Gallup GG Jr (1970) Chimpanzees: self-recognition.
Science 167(3914):86–87.
Långsjö JW, et al. (2012) Returning from
oblivion: Imaging the neural core of consciousness. J Neurosci 32(14):4935–4943.
Mashour, G. A., & Alkire, M. T. (2013).
Evolution of consciousness: Phylogeny, ontogeny, and emergence from general
anesthesia. Proceedings of the National Academy of Sciences, 110(Supplement 2),
10357-10364.
Marten K, Psarakos S (1994) Evidence of
self-awareness in the bottlenose dolphin (Tursiops truncatus). In:
Parker ST, Mitchell RW, Boccia ML (eds) Self-awareness in animals and humans:
developmental perspectives. Cambridge University Press, Cambridge, pp 361–379.
Rajala AZ, Reininger KR, Lancaster KM, Populin LC
(2010) Rhesus Monkeys
(Macaca mulatta) Do Recognize Themselves in the Mirror: Implications for the
Evolution of Self-Recognition. PLoS ONE 5(9): e12865.
(Macaca mulatta) Do Recognize Themselves in the Mirror: Implications for the
Evolution of Self-Recognition. PLoS ONE 5(9): e12865.
Prior H, Schwarz A, Gunturkun O (2008)
Mirror-induced behavior in the
magpie (Pica pica): Evidence of self-recognition. PLoS Biol 6(8): e202.
magpie (Pica pica): Evidence of self-recognition. PLoS Biol 6(8): e202.
0 yorum:
Yorum Gönder