Biology Letters dergisinin 23 Aralık 2011 sayısında kadınların eş tercihleriyle ilgili iki makale yayınlandı. Biri antropolojik araştırma, diğeri laboratuvar deneyi olan bu iki çalışma kadınların ne kadar adaptif tercihler yaptıklarını göstermesi bakımından birbirlerini tamamlar nitelikte.
İlk makalede Amerikalı antropolog Brooke Scelza Namibya’da yaşayan yarı göçebe Himba halkı arasında yaptığı araştırmayı anlatıyor (Scelza, 2011). Araştırmanın çıkış noktası evlilik dışı ilişkinin erkekler gibi kadınlar için de adaptif olabileceği, üreme başarısını arttırabileceği fikri. Evlilik dışı çocuk sahibi olmak kadınlar için daha riskli olsa da kocanın kısır olması, çocuğun daha nitelikli genlere sahip olması, daha fazla maddi kaynaktan yararlanmayı sağlaması gibi gerekçelerle kadın tarafından tercih edilebilir.
Scelza özellikle aileleri tarafından ayarlanmış evlilikler yapan, yani kocasını kendisi seçmeyen kadınların daha çok evlilik dışı çocuk sahibi olacağını tahmin etmiş. Bu amaçla 110 Himba kadınıyla bir tercüman yardımıyla doğum geçmişleri üzerine röportaj yapmış. Özel olarak da evlilik dışı çocukları olup olmadığını ve varsa kaç tane olduğunu sormuş. Dediğine göre araştırmasına almak istediği kadınların büyük kısmı bu konuda konuşmakta isteksizlik göstermemişler. Bulgular kadınların yüzde 32’sinin en az bir evlilik dışı çocuğa sahip olduğunu göstermiş. Bu, örneklemdeki 110 kadının sahip olduğu toplam 421 çocuğun yüzde 18’i anlamına geliyor. Asıl çarpıcı olan, ayarlanmış evlilik yapan kadınların çocuklarının toplam yüzde 23’ü evlilik dışıyken aşk evliliği yapan kadınların çocuklarının bir tanesinin bile evlilik dışı olmaması. Yani Scelza’nın hipotezi desteklenmiş. Ayrıca evlilik dışı çocuk sayısıyla toplam çocuk sayısı arasında (beklenebileceği gibi) pozitif korelasyon çıkmış. Bu da evlilik dışı çocuk sahibi olmanın genel olarak üreme başarısını arttırdığı anlamına geliyor.
İkinci araştırma Avustralyalı psikolog Anthony Lee ve tıbbi araştırmacı Brendan Zietsch’in yaptıkları laboratuvar deneyi (Lee & Zietsch, 2011). Kadınların eş seçiminde etkili olan iki faktörün eşin nitelikli genlere sahip olması ve iyi baba özelliklerine sahip olması olduğu düşünülüyor. Değişik çevre şartlarında bu faktörlerden biri veya diğeri daha baskın olabilir. Nitekim daha önceki araştırmalar hastalık yapan patojenlerin yaygın olduğu popülasyonlarda “iyi genlere” sahip eşlerin, kaynak sıkıntısı çekilen popülasyonlarda ise kaynak sağlayabilecek “iyi baba” olan eşlerin ağırlıklı olarak tercih edildiğini göstermiş.
Lee ve Zietsch ise bu tercih farklarının aynı popülasyonda yaşayan kadınlarda deneysel manipülasyon yoluyla yaratılıp yaratılamayacağını merak etmişler. İyi genlere sahip olmayı yüksek testosteron göstergesi olan erkeksi özelliklere sahip olmak olarak tanımlamışlar. İyi baba olmayı da kadına ve çocuğa maddi ve manevi kaynak aktarma kapasitesi ve istekliliği olarak tanımlamışlar. Deneyde önce üniversite öğrencisi 60 kadının 20’sine patojen duyarlılığını arttırmak için hastalığa eğilimlilikle ilgili bir anket vermişler, 20’sine kaynak sıkıntısı duyarlılığını arttırmak için maddi durumla ilgili bir anket vermişler, 20’sine de kontrol grubu olarak doğaüstü varlıklarla ilgili hayali tehdit içeren bir anket vermişler. Daha sonra kadınların, kendilerine verilen 25 puanı hayallerindeki eşin özeliklerini oluşturmak için önlerine verilen 10 özellik arasında paylaştırmalarını istemişler. Bu özelliklerden beşi patojen duyarlılığı sonucu önemi artması beklenen iyi gen özelliklerine karşılık geliyor: zeka, yaratıcılık, kaslılık, yüksek sosyal statü ve kendine güven. Diğer beşi ise kaynak duyarlılığı sonucu önemi artması beklenen iyi baba özelliklerine karşılık geliyor: yüksek gelir düzeyi, bağlılık, sıcakkanlılık, şefkatlilik ve destek olma. Bulgular her bir gruptaki (patojen-kontrol-kaynak) kadının elindeki puanların yüzde kaçını iyi gen özelliklerine harcadığı cinsinden verilmiş.
Grup ortalamalarının sırası beklendiği gibi: İyi gen özelliklerine en çok patojen duyarlılığı arttırılmış kadınlar puan verirken en az kaynak sıkıntısı duyarlılığı arttırılmış kadınlar puan veriyor. Gruplar arasındaki farklar çok küçük görünse de ANOVA testi anlamlı sonuç vermiş. Buna ek olarak araştırmacılar (muhtemelen patojen-kontrol farkı ve kaynak-kontrol farkı anlamlı çıkmadığı için) bir lineer kontrast testi yapmışlar ve onu da anlamlı bulmuşlar. Lee ve Zietsch buradan hareketle deneysel manipülasyonlarının işe yaradığını, kadınların tercihlerinin sabit olmayıp değişen çevre şartlarına bağlı olarak adaptif bir şekilde değişebileceği hipotezinin desteklendiğini söylüyorlar.
Deneyin dizaynı ve bulguları ilginç olmakla beraber tam anlamıyla ikna edici değil. Birincisi, anket yoluyla yapılan manipülasyonların işe yaradığını güvenle söyleyebilmek için “patojen” ve “kaynak” gruplarının kontrol grubundan anlamlı derecede farklı çıkması gerekirdi. Şu anki durumda “patojen duyarlılığının artması iyi genlere atfedilen önemi arttırdı” veya “kaynak sıkıntısı duyarlılığının artması iyi baba olmaya atfedilen önemi arttırdı” diyemiyoruz zira iki deneysel grup da tek tek kontrol grubundan farklı değil. Dolayısıyla hangi manipülasyon yüzünden genel ANOVA’nın anlamlı çıktığını bilemiyoruz. İkincisi, özelliklerin “iyi gen” ve “iyi baba” kategorilerine dağıtılması da okuyan herkesin hemen onay vereceği şekilde yapılmış gibi görünmüyor. Mesela yüksek sosyal statü pekala “iyi baba” kategorisine giriyor diye de düşünülebilir. Ayrıca ikisi de iyi genlerle ilişkili olsa da kaslılık ve yaratıcılık birbirinden çok farklı özellikler. Patojen duyarlılığının artması bunlardan hangisine atfedilen önemi arttırdı diye okuyucu merak ediyor. Maalesef yazarlar tek tek özelliklere göre bir analiz yapmamışlar. Kısacası yazarların istediği sonuca varabilmek için araştırmanın bir tekrarının yapılması gerekli görünüyor.
Kaynaklar
Lee, A. J., & Zietsch, B. P. (2011). Experimental evidence that women’s mate preferences are directly influenced by cues of pathogen prevalence and resource scarcity. Biology Letters, 7, 892-895.
Scelza, B. A. (2011). Female choice and extra-pair paternity in a traditional human population. Biology Letters, 7, 889-891.
0 yorum:
Yorum Gönder