Bu yıl sanki intikamdan eskisine göre daha fazla bahsedildi. Daha fazla intikam çığlığı atıldı ve intikam duygusu üzerine daha fazla analiz yapıldı. İnsan doğasının bir parçası olan bu duyguya biz de kısaca bir bakalım istedik.
İntikamla ilgili bu yılki yoğun tartışmalar ilk olarak mayıs ayında Usame bin Ladin’in öldürülmesinin hemen arkasından yaşandı. Bu ölümün Amerika’da sevinç çığlıklarıyla kutlanmasından bazı Amerikalılar rahatsız oldular. Psikolog Jonathan Haidt ise The New York Times’daki yazısında bu kutlamaların bencilce bir intikam duygusundan değil daha sosyal bir grup dayanışması duygusundan kaynaklandığını ve bunun sağlıklı bir tepki olduğunu ileri sürdü. Arkasından ekim ayında Hakkari’deki terör saldırısının ardından cumhurbaşkanı Abdullah Gül intikam yemini edercesine “Bize bu acıyı çektirenler misliyle çekeceklerdir” açıklamasını yaptı. Son olarak gene ekim ayında Libya lideri Muammer Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesinin arkasından gene sevinç çığlıkları atıldığında İngiliz tarihçi Simon Sebag Montefiore gene The New York Times’da Kaddafi’nin bu ölümü hakettiğini yazdı.
Özellikle akademisyenlerin intikam tepkilerini hoş görmesi, hatta övmesi ilginçti zira birçok akademik disiplinde intikam uygarlaşma sonucunda aşılması beklenen ilkel bir duygu olarak görülür. Mesela felsefeci Arindam Chakrabarti (2005) bir makalesinde intikam davranışının irrasyonel, haksız ve hastalıklı olduğunu söylüyor. Chakrabarti’nin argümanını üç başlık halinde özetleyebiliriz. İlk olarak intikam irrasyoneldir çünkü birine kayıp yaşatmak bizim geçmişte yaşadığımız kaybı geri getirmez. İkinci olarak erdemli bir davranış değildir çünkü intikam alanı, geçmişte yaşadığı haksızlığı bu sefer yaşatan konumuna düşürür. İntikam alan “ders verme” amacı güdüyor olsa da aslında haksızlık yapanı taklit ederek “ders alan” konumuna düşmüştür. Üçüncü olarak intikam her zaman kan davası türü sonu gelmez döngülere dönüşür çünkü intikam alan adaletin yerine gelmesi için her zaman kendisine yapılan kötülükten daha fazlasını yapmak ister ve bu da karşı tarafta yeniden intikam alma hırsı uyandırır. Sonuç olarak intikam bir güç gösterisi değil, tam tersine bir zayıflıktır; ahlaki olarak yenilgiyi kabul etmenin göstergesidir.
Chakrabarti’nin analizinin çok başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Argümanlarının her birine tek tek itiraz edilebilir. Fakat makaledeki asıl yetersizlik farklı analiz düzeylerinin birbirinden ayrıştırılmamasından kaynaklanıyor. İntikam en az üç farklı düzeyde ele alınabilir:
1. İntikamın psikolojisi (intikam davranışına sebep olan duygular ve bunları tetikleyen şartlar)
2. Bu duyguların neden var olduğu (neden evrimleştiği)
3. İntikam davranışı için gösterilen gerekçeler
Chakrabarti makalesinde intikamı 3. düzeyde ele alıyor ve intikamın gerekçelerinin tutarsız olduğunu göstermeye çalışıyor. Fakat gösterilen gerekçelerin tutarsız olması intikamın altında yatan mantığın da tutarsız olduğu anlamına gelmez. İntikamın altında yatan mantık evrimsel bir mantıktır. 2. düzeyde ele aldığımızda intikamın gayet rasyonel olabileceğini görürüz. Diğer bir ifadeyle, bugün çoğunlukla adaptif olmayan sonuçlara yol açsa da intikam duygusunun kendisi bir adaptasyon olabilir. Böyle düşünmek için ortada ne gerekçe olduğuna kısaca bakalım.
İlk olarak, intikam almak saldırganı tekrar saldırmaktan caydırmaya yarayabilir. Caydırmanın tek yolu intikam değildir elbette. Ama etkili bir intikam gayet caydırıcı olabilir. Bu mantığa uyan davranışları hayvanlarda da görüyoruz. Mesela bir makak maymunu yiyecek bulduğunda diğer grup üyelerine haber vermeyip kendi başına yemeye kalkarsa grup tarafından saldırıya uğrar. Bu da bencil makağa bencilliğin işe yaramadığını öğretir. Oyun teorisine dayalı hesaplamalar bu tür intikam davranışının “evrimsel açıdan dengeli” olduğunu, yani intikamın bu şekilde evrimleşebileceğini göstermiştir (McCullough, 2008).
İkinci olarak, birinden herkese açık şekilde intikam almak kötü niyetli üçüncü kişileri kötülük yapmaktan daha baştan caydırabilir. Buradaki mantık “hakkını yedirtmeyen, itilip kakılmaya izin vermeyen” biri olarak ün salmanın adaptif olduğudur. Özellikle adalet dağıtan merkezi bir otoritenin olmadığı durumlarda onurunu gerekirse şiddet kullanarak korumak evrimsel açıdan son derece rasyoneldir (Pinker, 1997).
Üçüncü olarak, intikam beleşçileri işbirliğine zorlama amacına hizmet edebilir. İnsanlık tarihinde başarılan büyük işler ancak geniş çaplı işbirliği sayesinde mümkün olmuştur. Bu gibi durumlarda birey açısından en avantajlı davranış ise beleşçilik yapmak, yani ortak amaca katkıda bulunmadan işbirliğinin sonuçlarından faydalanmaktır. Beleşçiliğin en avantajlı strateji olması durumunda yavaş yavaş herkes beleşçiliği seçeceği için işbirliği çöker. İşbirliğinin beleşçilik yüzünden çökmemesini sağlamanın yollarından biri beleşçileri cezalandırmaktır. Buna genellikle “özgeci cezalandırma” ismi verilir (Fehr & Gachter, 2002). Oyun teorisine dayalı modellemeler işbirliğinin özgeci cezalandırma sayesinde evrimleşebileceğini göstermiştir (Boyd ve ark., 2003). [Ayrıca bak: İnsanlarda Özgeci İşbirliğinin Psikolojik ve Beyinsel Temelleri]
Sonuç olarak intikamın en azından bazı durumlarda rasyonel olduğunu, intikam davranışının sebebi olan intikam duygusunun evrimsel açıdan yararlı olduğu için seçilmiş bir adaptasyon olduğunu söyleyebiliriz. Bu elbette bugünkü şartlarda yıkıcı intikam eylemlerini önlemeye çalışmanın faydasız olduğu anlamına gelmiyor. Rasyonel davranış çevre şartlarına duyarlı olduğu için çevre değiştiğinde davranış da değişir. Meseleye evrimsel mantıkla bakmanın yararı hangi çevresel müdahalelerin daha etkili olacağını tahmin etme imkanı vermesindedir. İntikam, şiddet, tecavüz gibi olumsuz davranışlarla mücadele edebilmenin ilk adımı bunların sadece kişisel patoloji konusu olmadığını, sadece sosyal yapının ve kültürel stereotiplerin ürettiği davranışlar da olmadığını fark etmek, meseleye evrimsel açıdan bakmayı akıl edebilmektir.
Son olarak, yukarıda kitabına referans verdiğimiz Michael McCullogh ile bin Ladin’in öldürülmesinden sonra intikam üzerine yapılmış bir röportaj:
Kaynaklar
Boyd, R., Gintis, H., Bowles, S., & Richerson, P. J. (2003). The evolution of altruistic punishment. PNAS, 100, 3531-3535.
Chakrabarti, A. (2005). The moral psychology of revenge. Journal of Human Values, 11, 31-36.
Fehr, E., & Gachter, S. (2002). Altruistic punishment in humans. Nature, 415, 137-140.
McCullough, M. E. (2008). Beyond revenge: The evolution of the forgiveness instinct. New York: Jossey-Bass.
Pinker, S. (1997). How the mind works. Londra: Penguin.
3 yorum:
Benim bu yaziyla ilgili bir sorum olacak. Yazi boyunca intikamin adaptif bir davranis olup olmadigi tartisiliyor ama orneklerin cogu sosyal cezalandirma uzerine (McCullough ve ozgeci cezalandirma gibi). Cezalandirma intikamin icinde yer alsa da tamamini acikliyor gibi durmuyor. Ornegin, Meriam-Webster sozlugune gore Ingilizce’de intikam anlalamina gelen “revenge” kelimesi “avenge” yani “yanlis yapani cezalandirmadan duyulan tatmin” olarak tanimlanmaktadir. Cezalandirma’nin adaptif oldugu ve dogumdan itibaren grup ve doga kurallarini ogrenme icin vazgecilmez oldugu tartisilmazdir. Fakat, soyal duzeyde cezalandirmada intikamdan bahsedebilir miyiz? Bir baska deyisle grup kurallarina karsi gelmis bir bireyi cezalandiran diger grup uyeleri intikam mi almis olur?
Ben intikamin dogustan gelen bir adalet duygusundan (hakkini koruma) kaynaklandigini, bu acidan sosyal anlamda cezalandirmayla ayni kaynaktan beslendigini, ve adaptif oldugunu dusunsem dahi grubun cikari icin uygulanan cezalandirmadan farkli, daha kisisel duzeyde dusunulmesi gereken bir olgu oldugunu dusunuyorum.
Evet, burada bir belirsizlik var. Zaten intikam konusunu inceleyen davranış bilimcilerin karşısına ilk çıkan sorun intikamın nasıl tanımlanacağı. McCullough intikamın işlevsel düzeyde tanımlanması gerektiğini söylüyor. İnsanların gösterdiği gerekçeler düzeyinde değil. Yani "haksızlığı düzeltmek için", "adaleti yerine getirmek için" veya "ona unutamayacağı bir ders vermek için" gibi gerekçelere bakarak ortada intikam davranışı olup olmadığını tesbit edemeyiz diyor.
Ama McCullough'nun Scientific American'daki röportajına baktığımızda onun da kafası çok net değil gibi görünüyor. Bazı yerlerde intikamı işlevsel olarak (ne elde etmeye yönelik olduğuna göre) tanımlarken bazan da bazı psikolojik mekanizmaların ürünü olarak tanımlıyor. Mesela ekonomik oyunlar sırasında insanların beleşçileri cezalandırmaktan haz aldığını gösteren fMRI araştırmaları var. Yani bu sadece sosyal düzeyde grubun çıkarı için yapılan bir cezalandırma değil, aynı zamanda kişisel tatmin veren bir cezalandırma. Buradan hareketle McCullough bu cezalandırmanın intikama özgü özel bir psikolojik mekanizmadan kaynaklandığını düşünüyor ve bu yüzden bu tür cezalandırmayı da intikam kapsamına alıyor. Mesela hakimin mahkeme sonucunda hükmettiği ceza bu kapsama girmez.
Cezalandırma ile intikam karışınca McCullough'un da aklı karışabilir. O zaman iki durumun ayrımı üzerine intikamı incelemek gerekir ki ulaşılacak sonuç cezalandırma "doğru" intikam ise "yanlış"tır.
Yorum Gönder