Bu yazı Hasan G. Bahçekapılı imzasıyla Bilim ve Ütopya'nın Kasım 2011 sayısında yayınlandı.
Dar anlamıyla evrimsel psikoloji insan zihnini doğal seçilim tarafından geçmişte atalarımızın karşılaştığı hayatta kalma ve üreme sorunlarının çözümüne yönelik olarak şekillendirilmiş bilgi işleyen sistemler bütünü olarak gören yaklaşımın adı. Bu yazıda evrimsel psikolojinin sözü edilen üç prensibini eleştirel bir gözle değerlendireceğiz: 1) Zihin tek bir bütün değildir; birbirinden nispeten bağımsız çalışan çok sayıda modülden oluşur; 2) Bu modüller doğal seçilim sonucu ortaya çıkmış adaptasyonlardır; 3) Bu adaptasyonlar doğuştan gelirler, evrenseldirler ve şu andaki çevrede değil geçmişteki çevre şartlarında var olan sorunların çözümüne yönelik oldukları için modern dünyada adaptif olmayan davranışlar üretebilirler.
Modüler Zihin
Zihnin büyük ölçüde veya tamamen özelleşmiş modüllerden oluştuğu fikri zihinde genel amaçlı mekanizmaların (genel problem çözücü sistemlerin) bulunmadığı anlamına geliyor. Bu bilişsel psikolojide ve bilişsel nörobilimde çok tartışmalı bir iddia. Fakat tartışmaların yanlış yöne kaymaması için öncelikle evrimsel psikologların zihinsel modül kavramını felsefeci Jerry Fodor’un (1983) kullandığı orijinal anlamıyla kullanmadığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Fodor’a göre zihinsel modüller renk görme, dil algılama gibi temel algısal süreçlerle ilgilidir ve temel özellikleri birbirinden yalıtılmış olmaları, birbirleriyle etkileşime girmiyor olmalarıdır. Evrimsel psikologlar ise modül dediklerinde sadece tek bir tür bilgi girişine açık işlevsel açıdan özelleşmiş mekanizmaları kastediyorlar. Bu mekanizmaların karmaşık bilgi işleme süreçlerine girmeden otomatik çalışıyor olması veya birbirlerinden yalıtılmış olması gerekmez. Dolayısıyla sadece temel algısal süreçler değil üst düzey bilişsel süreçler de modüler bir mekanizmaya dayanıyor olabilir (Pinker, 1997; Barrett & Kurzban, 2006).
Evrimsel psikologlar teorik sebeplere dayanarak doğal seçilim sürecinin genel amaçlı zihinsel mekanizmalar değil zihinsel modüller meydana getirmiş olmasının daha akla yakın olduğunu söylüyorlar. Fakat bir davranışsal becerinin modüler bir yapıya dayanıyor olması onun doğal seçilim sonucunda ortaya çıktığı anlamına gelmez. Mesela okuma veya araba kullanma gibi çok sık tekrarlandığı için otomatikleşen davranışlar da sonunda beyinde kendilerine özgü bir yapı, bir modül işgal etmeye başlarlar. Fakat bunlar elbette doğal seçilim sonucu değil öğrenme sonucu ortaya çıkan modüllerdir. Birazdan göreceğimiz gibi bir becerinin doğal seçilim sonucunda ortaya çıktığının iddia edilebilmesi için başka kriterlerin karşılanması gerekir. Yani beyinde özel bir yere sahip olmak zorunlu olarak evrimsel sürecin ürünü olmanın göstergesi değildir. Bunun tersi de doğru: Evrimsel sürecin ürünü olan zihinsel modüllerin beyinde özel bir yerde yapılanmış olmaları gerekmez. Beynin değişik yerlerine dağılmış yapılar beraberce özel bir işlev yürütüyorlarsa tek bir modül oldukları söylenebilir.
Evrimsel psikologlar tarafından modül olduğu iddia edilmiş çok sayıda zihinsel beceri var. Bunları tek tek incelemek mümkün olmasa da sosyal hayatı mümkün kıldığı düşünülen ve birbiriyle ilişkisi kurulabilecek olan dört tanesini çok kısaca ele alalım. Bildiğimiz gibi insanların akrabaları olmayan kişilerle de ilişkiye girdikleri çok karmaşık bir sosyal hayatları var. Bu hayat genellikle (ve kısmen) karşılıklı özgecilik prensibinden hareketle açıklanmaya çalışılır (Trivers, 1971; Tooby & Cosmides, 1992). Karşılıklı özgecilik yoluyla insan türü sosyal ilişkilerin ortaya çıkması öncelikle bazı zihinsel mekanizmaların evrimleşmiş olmasını gerektirir: Sosyal ilişkinin kurulabilmesi için sözdizimsel yapılara dayalı karmaşık bir iletişim modülü (yani dil); ilişkiye girilen, borçlu veya alacaklı olunan kişilerin hatırlanması için gelişmiş bir yüz tanıma modülü; hangi tür alışverişlerin fayda değil zarar getireceğinin hesaplanabilmesi için hileleri tespit etme modülü; ve gene aynı sebeple karşıdakinin düşüncelerini, isteklerini, niyetlerini davranışlarından çıkarsamayı sağlayacak bir zihin okuma modülü. Bunların içinde bir modül olduğunu en güvenle söyleyebileceğimiz yüz tanıma sistemi (Kanwisher, 2010). Hilekarları yakalamakla ilgili de çok ilginç araştırmalar olmakla beraber (Cosmides, Barrett & Tooby, 2010) henüz bunun bir modül olduğunu aynı derecede güvenle söyleyebilecek durumda değiliz.
Adaptasyonculuk
Evrimsel psikologlar karmaşık ve işlevsel (belli bir problemi çözmeye yönelik) oldukları için birçok zihinsel mekanizmanın adaptasyon olduğunu düşünüyorlar. Bunlara yılan korkusu veya kıskançlık duygusu gibi örnekler verebiliriz. Fakat biyolojik bir sistemin adaptasyon olduğunu saptamak o kadar kolay değil. Mesela okuma yeteneği ve satranç oynama yeteneği de karmaşık işlevler ama çok yeni oldukları için kimse evrimsel sürecin ürünü olan adaptasyonlar olduklarını iddia etmez. Evrimsel psikologların iddiasına göre bir tür “tersine-mühendislik” yaparak hangi özelliklerin adaptasyon olabileceğiyle ilgili fikir yürütebiliriz. Yani evrimsel tarih içinde atalarımızın ne tür adaptif problemlerle karşılaştığını ve bunların ne şekilde çözülebileceğini düşünerek insan zihninde ne tür adaptasyonlar olması gerektiğiyle ilgili hipotezler üretebiliriz. Tabii bunların doğrulanması akıl yürütmenin ötesine geçip veri toplamayı gerektiriyor. Ama veri toplamaya yön veren bu tür bir düşünce süreci.
Zihinsel mekanizmaların bugünün problemlerine değil geçmişteki çevrenin problemlerine yönelik olduğu iddiası ve bunların tersine-mühendislik yoluyla tespit edilebileceği fikri evrimsel psikolojinin çok eleştirilen yönlerinden biri. Mesela Buller (2005) insanların evrimsel geçmişiyle ilgili çok az şey bildiğimizi ve “geçmişteki çevre” diyebileceğimiz sabit bir takım çevre şartlarının var olamayacağını söyleyerek bu yolla varılacak sonuçların ancak spekülasyon sayılabileceğini söylüyor. Fakat geçmiş çevre şartlarıyla ilgili bilgimiz büyük ölçüde eksik olsa da paleoantropolojik bulgulardan hareketle bunla ilgili bazı sağlam tahminlerde bulunabiliriz (Machery & Barrett, 2006): Mesela döllenme dişinin vücudu içinde gerçekleşiyordu ve bugünkü kadar etkili doğum kontrol yöntemleri yoktu. Beslenmede av etleri diğer primatların beslenmesiyle karşılaştırıldığında önemli yer tutuyordu ve bu çeşitli avlanma becerileri gerektiriyordu. Etrafta öldürücü olabilecek hayvanlar ve bitkiler vardı. Erkekler diğer primatların erkeklerine göre çocuk bakımına daha fazla katkıda bulunuyordu. Bu tür bilgilerden hareketle insanların geçmişte karşılaştığı adaptif problemlerle ilgili fikir yürütülebilir. İkincisi, bu akıl yürütmeyi psikolojik adaptasyonları saptamanın yolu olarak değil, bu adaptasyonlarla ilgili test edilmesi gereken hipotezlerin bir kaynağı olarak görmek gerekir. Dolayısıyla bu türden akıl yürütmenin işe yaramadığı ancak hipotezlerin test edilmesinden hiçbir işe yarar sonucun, hiçbir toparlayıcı teorinin ortaya çıkmaması durumunda söylenebilir. Bunu görebilmek için de önce evrimsel psikoloji denen araştırma programının gelişmesine fırsat tanımak gerekir.
Bilfiil yapılan araştırmalara baktığımızda aslında eleştirilebilecek bazı yönler görüyoruz. Mesela evrimsel psikologlar “insan zihnini şekillendiren geçmişteki çevre” dediklerinde bunu genellikle Pleistosen dönem (2.5 milyon yıl önce başlayıp 10,000 yıl önce biten dönem) çevresiyle sınırlıyorlar. Bu sınırlama Homo cinsinin ortaya çıkmasından önce oluşmuş, diğer primatlarla paylaştığımız özellikleri evrimsel psikolojinin ilgi alanının dışına atmış oluyor. Bu da evrimsel psikolojinin primatolojiyle ve karşılaştırmalı psikolojiyle verimli bir etkileşime girmesinin önünü tıkıyor. Ayrıca 10,000 yıl önce tarım ve hayvancılığa geçiş gibi kültürel anlamda devrimsel bir değişikliğin gerçekleştiğini göz önüne alacak olursak son 10,000 yılda bu değişikliklere daha iyi uyum sağlayacak yeni adaptasyonların ortaya çıkmış olabileceği pekala düşünülebilir. Nitekim gen-kültür evrimi alanındaki araştırmalar beslenme tarzındaki değişikliklerin adaptasyon niteliğinde genetik değişiklikleri beraberinde getirdiğini gösteriyor (Cochran & Harpending, 2008; Bolhuis ve ark., 2011). Son 10,000 yıldaki kültürel değişikliklerin yeni psikolojik adaptasyonlar oluşturmuş olabileceği fikrine kapalı olmak evrimsel psikolojinin önünü tıkayan bir diğer unsur.
Doğuştan Gelen Evrensel İnsan Doğası
Evrimsel psikoloji literatüründe doğal seçilim sonucu ortaya çıkan zihinsel modüllerin doğuştan geldiği iddiasıyla karşılaşıyoruz. Bu da zaman zaman gelişimsel nörobilimdeki bulgulardan hareketle eleştiriye uğrayan bir iddia. Ortaya savunulabilir bir iddiayla çıkabilmek için “doğuştan gelir” derken ne kastedildiğinin belirlenmesi gerekir. Doğuştan gelmekten kastedilenin doğum anında var olmak olmadığı kesin. Mesela dil yeteneğinin doğuştan geldiğini söylediğimizde bu yeteneğin doğum anında var olduğunu kastetmiyoruz. Kastedilen normal çevre şartlarında dil becerisinin ortaya çıkmasını sağlayacak genetik temelli bir gelişimsel program olduğu. Yani doğuştan gelen ve adaptasyon olan şey dil davranışı değil, hatta dil kullanmayı sağlayan zihinsel mekanizmanın kendisi bile değil. Doğuştan gelen şey zihinsel mekanizmaları üreten gelişimsel programlar. Normal dışı çevre şartlarında, mesela çocuğun dile hiç maruz kalmadığı bir ortamda, bu program dil becerisini ve dolayısıyla dil davranışını ortaya çıkaramaz. Bu şekilde baktığımızda “doğuştan gelme” kavramı gelişimin ve çevrenin önemini dışlamamış olur. Modüller bütün ayrıntılarıyla genlerde kodlanmış değildir. Kolun veya bacağın gelişimini kodlayan özel genler bulunmadığı gibi her bir zihinsel modüle özgü genler de muhtemelen bulunmayacaktır. Modüller genlerin çevreyle etkileşimi sonucu ortaya çıkarlar.
Bu şekilde baktığımızda doğuştan gelme kavramı beynin plastik bir yapıya sahip olma özelliğiyle de çatışmamış olur. Mesela normal şartlarda beynin dili anlama ve kullanmayla ilgili olan bölgelerinin erken yaşta zedelenmesi durumunda dilin, gelişim süreci içinde başka beyin bölgelerine kaydığını biliyoruz. Bu tür bir plastiklik beynin çevresel değişikliklere ve hasarlara gelişigüzel tepki vermediğini, doğuştan gelen bir programın bu tür hasarlara rağmen son ürünü (bu durumda dili) tutarlı bir şekilde ortaya çıkardığını gösteriyor. Yani bu durumda plastik olmak beynin olumsuz çevre şartlarından mümkün olduğu kadar az etkilenmesini sağlıyor (Pinker, 2002).
Bu tür bir kavramsallaştırma bariz sorunları giderse de asıl sorunun gene evrimsel psikolojik araştırmalarda neyin vurgulandığında ve neyin vurgulanmadığında olduğunu görüyoruz. Zihinsel modüllerin beyin düzeyinde nasıl geliştiğini inceleyen evrimsel psikolojik araştırma çok az. Bu da evrimsel psikolojinin genel olarak gelişimsel biyoloji, özel olarak da beyin gelişimi alanlarıyla eklemlenmesini ve ortaya daha bütünsel açıklamalar çıkmasını engelleyen bir durum.
Son olarak evrensel insan doğası kavramına bakalım. İnsanın bir doğası olmadığı da evrimsel psikolojiye zaman zaman yöneltilen bir eleştiri (Buller, 2005). İnsan doğasını insanın değişmeyen bir özü olduğu fikri olarak düşünürsek insan doğası kavramına itiraz edilebilir. Fakat evrimsel psikologlar böyle bir anlayışı savunmuyorlar. İnsan doğasını insan türünün kendine özgü evriminden kaynaklanan ve insanların büyük çoğunluğunda bulunan özellikler olarak düşünmek gerekir (Machery, 2008). Birincisi, bu varsayımı yapmak bu özelliklerin neler olduğuyla ilgili en baştan yargıda bulunmayı gerektirmez. Özellikler araştırma sonuçlarına göre saptanır. Evrensel sandığımız bazı özelliklerin kültüre özgü olduğu pekala ortaya çıkabilir. İkincisi, bu varsayım evrimsel psikolojiye özgü de değil. Mesela tıp da evrensel bir insan doğası olduğu varsayımından hareketle patolojilerin sebebi ve tedavisi konusunda genel yargılarda bulunmaya çalışır. İnsan doğasını reddetmek biyolojik bilimlerdeki birçok araştırma ve uygulama alanını anlamsız kılar.
Sonuç
Evrimsel psikoloji en baştan itibaren kendini diğer yaklaşımlar arasında keskin bir şekilde konumlandıran ve bu yüzden eleştiri çeken bir akım. Zihnin doğal seçilim sonucu oluşmuş modüler bir yapıya sahip olduğu gibi çok özel bir varsayımdan yola çıkması da kendisini ampirik bulgulardan hareketle yanlışlanmaya çok açık hale getiriyor. Bunlar aslında olumsuz değil tam tersine olumlu özellikler. Zira son 20 yılda davranış bilimlerine yeni bir soluk getiren ve başka türlü akla gelmeyecek birçok araştırma fikrine kaynaklık eden evrimsel psikolojinin bu keskin yaklaşımı oldu. Fakat bu varsayımların dogmatikleşmemesi, pragmatik yol göstericiler olarak görülmesi ve gerektiğinde araştırma bulgularından hareketle vazgeçilebilir olması gerekir. Şu an itibarıyla evrimsel psikolojinin önünün açılmasındaki en ciddi engel evrimsel psikologların kendilerini ilgilendirmesi gereken yan alanlara yeterince ilgi göstermemeleri. Evrimsel psikolojinin gelişimsel biyoloji, nörobilim, genetik, gen-kültür evrimi, davranış ekolojisi, karşılaştırmalı psikoloji gibi alanlarla işbirliğine gitmesi, kavramsal ve metodolojik bütünleşme kurmaya çalışması insan davranışının ve zihninin evrimini anlamamızı büyük ölçüde hızlandıracaktır. Bu süreçte evrimsel psikolojinin bağımsız bir alan olmaktan çıkıp diğer alanlar arasında erimesi evrimsel psikologların göze almaya razı olacakları bir bedel olmalıdır.
Kaynaklar
Barrett, H. C. & Kurzban, R. (2006). Modularity in cognition: Framing the debate. Psychological Review, 113, 628-647.
Bolhuis, J. J., Brown, G. R., Richardson, R. C., & Laland, K. N. (2011). Darwin in mind: New opportunities for evolutionary psychology. PloS Biology, 9(7): e1001109.
Buller, D. J. (2005). Adapting minds: Evolutionary psychology and the persistent quest for human nature. Cambridge: MIT Press.
Cochran, G. & Harpending, H. (2009). The 10,000 year explosion: How civilization accelerated human evolution. New York: Basic Books.
Cosmides, L., Barrett, H. C. & Tooby, J. (2010). Adaptive specializations, social exchange, and the evolution of human intelligence. PNAS, 107, 9007-9014.
Fodor, J. A. (1983). The modularity of mind. Cambridge: MIT Press.
Kanwisher, N. (2010). Functional specificity in the human brain: A window into the functional architecture of the mind. PNAS, 107, 11163-11170.
Machery, E. (2008). A plea for human nature. Philosophical Psychology, 21, 321-329.
Machery, E., & Barrett, H. C. (2006). Essay review: Debunking Adapting Minds. Philosophy of Science, 73, 232-246.
Pinker, S. (1997). How the mind works. Londra: Penguin.
Pinker, S. (2002). The blank slate: The modern denial of human nature. Londra: Penguin.
Tooby, J. & Cosmides, L. (1992). The psychological foundations of culture. The adapted mind: Evolutionary psychology and the generation of culture kitabında. New York: Oxford.
Trivers, R. (1971). The evolution of reciprocal altruism. Quarterly Review of Biology, 46, 35-57.