11.08.2011

Akıllı Tasarımı Nasıl Eleştirmemeli: Metodolojik Doğalcılık Üzerine

 
İki yıl önce yazdığımız “Bilim Felsefesi Açısından Akıllı Tasarım Düşüncesi” başlıklı yazıda akıllı tasarım görüşüyle bilimdeki metodolojik doğalcılık prensibi arasındaki karşıtlığı ele almıştık. Metodolojik doğalcılığın dışında kaldığı için bugün akıllı tasarımın bilim dışı sayıldığını, fakat metodolojik doğalcılığın vazgeçilmez bir prensip olmadığını, diğer bilimsel prensipler gibi ampirik verilerden hareketle terk edilebileceğini söylemiştik. Akıllı tasarım görüşünün temel sorunu olarak da görüşün savunucularının evrim teorisine alternatif doğalcı olmayan açıklamalar getirmek için sundukları ampirik verilerin doğalcılığın terk edilmesini gerektirmekten çok uzak olmasını göstermiştik.

O yazıda sunduğumuz fikirlere benzer fikirler geçen yıl Foundations of Science dergisinde Belçikalı bir grup felsefeci tarafından yayınlanan bir makalede dile getirildi. Bu yazıda bu makaleyi kısaca ele alacağız.

Metodolojik doğalcılık (MD) dediğimizde bilimin sadece doğal olayları inceleyebileceğini, bunları açıklamaya çalışırken de sadece doğal sebepleri ve mekanizmaları kullanması gerektiğini söyleyen prensibi kastediyoruz. Yazarlar MD’ın iki değişik şekilde savunulabileceğini söylüyorlar. Bunlardan birincisine göre MD bilimin içkin bir özelliğidir; bilim “doğası” gereği doğaüstünü inceleyemez. Buna "içkin MD" (iMD) diyelim. İkincisine göre ise MD doğalcı açıklamaların bilim tarihindeki başarısından hareketle savunulabilecek ampirik temelli bir prensiptir. Buna göre bilim doğaüstü hipotezler hakkında söz söyleyebilir ve gerekirse MD’tan vazgeçebilir. Buna da "ampirik MD" (aMD) diyelim. Yazarlar makalede iMD’ı savunmak için geliştirilen argümanları eleştiriyorlar ve akıllı tasarım gibi doğaüstü temelli görüşleri eleştirirken aMD’tan hareket edilmesinin daha doğru olacağını söylüyorlar.

iMD genellikle bilim ve dini ayrı tutmak ve böylece aralarında bir çatışma olmasını en baştan engellemek isteyen bilim adamları ve teologlar tarafından savunuluyor. Mesela ABD’de National Academy of Sciences (NAS) tarafından 2000’li yılların başlarında akıllı tasarımın okullarda fen derslerinde okutulmasını sağlama girişimlerini engellemek amacıyla kullanılmıştı. NAS bu şekilde doğaüstünün var olup olmadığıyla ilgili herhangi bir iddiada bulunmadan doğaüstü görüşleri otomatik olarak bilimin dışında tutma amacını güdüyordu.

aMD görüşüne göre ise MD durup dururken ortaya çıkmış dogmatik bir prensip değildir. Rasyonel düzeyde savunulması gerekir. Bu savunma da pragmatik ve ampirik bir temelde yapılır: Bilim tarihi bize doğaüstü açıklamaların sürekli başarısız olduğunu, başta ne kadar imkansız görünse de bilimin eninde sonunda her konuda başarılı bir doğal açıklama getirebildiğini göstermektedir. Bu yüzden MD bilim adamlarına tavsiye edilebilecek bir prensiptir. Aynı sebeple bilimin gelecekteki gidişine göre vazgeçilmesi de mümkün olan bir prensiptir.

Şimdi iMD’ı savunmak amacıyla ileri sürülen bazı argümanlara ve yazarların bunlara yönelik eleştirilerine bakalım. Bu argümanlardan birine göre bilim tanımı gereği MD’ı içerir: MD’tan vazgeçildiği, doğaüstü olaylar ele alınmaya başladığı anda yapılan şey bilim olmaktan çıkar.

Fakat bu tanım bazı saygın bilim adamlarının ve paranormal iddia araştırmacılarının yaptığı çalışmaları da bilimin dışına atmış oluyor. Bu tür araştırmaların yakın zamandaki en ünlü örneklerinden biri Benson ve arkadaşlarının duanın by-pass ameliyatı hastaları üzerindeki etkisine bakan deneyi (Benson ve ark., 2006). Deneyin sonucunda duanın iyileşme üzerinde herhangi bir etkisi çıkmadı. Ama çıkması mantıksal olarak mümkündü. Ve çıksaydı doğaüstü bir hipotez desteklenmiş olacaktı. (Burada doğaüstünü “modern bilimin tarif ettiği uzay-zamanın ve onun içindeki madde ve enerjinin dışında kalan varlıklar ve süreçler” anlamında kullanıyoruz.) Dolayısıyla yazarlara göre iMD gereği bu deneyi anlamsız ve bilim dışı saymak yerine MD prensibini bu ve bunun gibi binlerce deneyin bulgularından hareketle savunmak gerekir.

Bir diğer argümana göre doğaüstü açıklamalar bilimsel olarak sınanabilir açıklamalar değildir. Sınanamayacak bir açıklama da bilimin dışında kalır. Bu yüzden doğaüstü açıklamaları daha en baştan bilimin dışına itebiliriz.

Fakat burada da söz konusu doğaüstü açıklamanın ne olduğuna bakmadan sınanamaz olduğuna hükmetmek yanlış olacaktır. Açıklama “Falanca olay Tanrı istediği için öyle oldu; Tanrı istediği şeyi istediği zaman yapar” şeklindeyse bu elbette sınanamayacak ve aslında hiçbir şey söylemeyen bir açıklamadır. Bilimsel açıdan hiçbir değeri yoktur ve bilim adamları tarafından değerlendirilmesine de gerek yoktur. Fakat Darwin’in Türlerin Kökeni kitabında kendi görüşüyle karşılaştırdığı rakip görüşleri hatırlayalım. Darwin fosil bulgularının türlerin ayrı ayrı yaratıldığı görüşünü değil, kendi "ortak atadan türeyip ayrışma" görüşünü desteklediğini söylüyordu. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor: Türlerin doğaüstü bir varlık tarafından şu andaki halleriyle yaratıldığı görüşü bilimsel açıdan pekala sınanabilir ve bilimsel bulgular pekala bu görüşü destekleyebilirdi. Mesela topraktan fosil olarak hiçbir eski türe benzemeyen yepyeni türler çıkıyor olabilirdi. Bütün tarihleme yöntemleri dünyanın 6000 yıl önce bir anda ortaya çıktığına işaret ediyor olabilirdi. Canlıların ve canlılığın önerilen bütün doğal açıklamaları ardarda başarısızlığa uğrayabilirdi. Hatta daha da ileri gidelim: insan DNA’sındaki dizilimin kutsal kitaplarda en ince ayrıntısına kadar şifrelenmiş olduğunu keşfedebilirdik. Bütün bunlar olmadığı için bugün doğalcılığa bu kadar güveniyoruz ve bilim adamlarına doğal açıklamaların peşinden gitmelerini tavsiye ediyoruz. Bu da doğalcılığı iMD temelinde değil aMD temelinde savunduğumuz anlamına geliyor.

Yazarlar son olarak pragmatik bir sebeple de aMD’ı savunuyorlar. Yaratılışçılar ve akıllı tasarım savunucuları genellikle bilim adamlarını dogmatik bir şekilde MD’a bağlı olmakla ve doğaüstünü destekleyen veriler olmasına rağmen bunları görmezden gelmekle suçluyorlar. iMD gerçekten dogmatizme yaklaşıyor. Bu yüzden yazarlara göre bilimin açık fikirli olduğunu göstermek amacıyla evrimcilerin doğalcılığı aksi düşünülemez olduğu için değil ampirik verilerden hareketle savunması gerekir. Bu tavsiyenin bizim iki yıl önceki yazımızdaki şu tavsiyeye ne kadar benzediğini belirtmeden geçemeyeceğiz:

“Astroloji bugün yanlışlanamaz olduğu için değil, tam tersine öngörüleri defalarca test edildiği ve yanlış çıktığı için bilim dışı sayılmaktadır. Aynı stratejiyi akıllı tasarıma karşı kullanmak, prensipte yanlışlanabilir bir teori olduğunu varsayarak bilimsel açıdan ciddiye almak, ve yaptığı öngörülerin sürekli yanlış çıktığını ampirik verilere dayanarak göstermek akıllı tasarıma karşı çok daha güçlü bir eleştiriyle ortaya çıkmayı sağlayacaktır.”


Kaynaklar:

Benson, H., ve ark. (2006). Study of the therapeutic effects of intercessory prayer (STEP) in cardiac bypass patients: A multicenter randomized trial of uncertainty and certainty of receiving intercessory prayer. American Heart Journal, 151, 934-942.

Boudry, M., Blancke, S., & Braeckman, J. (2010). How not to attack Intelligent Design Creationism: Philosophical misconceptions about methodological naturalism. Foundations of Science, 15, 227-244.


0 yorum:

Yorum Gönder