8.06.2019

İslam Uygarlığında Evrim


Orta Çağ İslam biliminde biyolojik evrim fikri olup olmadığı, bunun modern evrim teorisine ne ölçüde benzediği ve ne ölçüde onun öncüsü sayılabileceği son yıllarda akademik literatür kadar popüler medyada da daha sık tartışılır oldu. Bu yazıda bu tartışmaların bir özetini yapacağız ve eldeki metinlerin aslında tartışmaya fazla yer bırakmadan tek bir sonuca işaret ettiğini göstermeye çalışacağız.

Öncelikle konuyla ilgili İnternet kaynaklarına bakalım. Yavuz Unat Bilim ve Ütopya'da evrim teorisinin temellerini Orta Çağ İslam bilim adamlarının attığını söylüyor. BBC Türkçe El-Cahız'ı Darwin'den 1000 yıl önce evrim fikrini ortaya atan Müslüman olarak tanıtıyor ve doğal seçilimden bahsettiğini söylüyor. Tayfun Atay BBC'nin haber yazısını kendi köşesine taşıyor. Seda Baykal Köse benzer şekilde evrim üzerine kafa yormuş İslam alimlerini tanıtıyor. Celal Şengör evrim teorisiyle evrim düşüncesi arasında bir ayrım yapmadan evrim teorisinin İslam alimlerinde var olduğunu iddia ediyor. Modern evrim teorisiyle Orta Çağ'daki evrim düşüncesi arasındaki önemli farklara dikkat çeken kişi olarak ise Caner Taslaman'ı görüyoruz. Taslaman Orta Çağ düşünürlerinin evrim dediklerinde daha çok ruhani gelişimi ve varlık mertebelerini kastettiğini, bunun biyolojik evrimden farklı olduğunu söylüyor.

Akademik literatüre baktığımızda da benzer tartışmalar görüyoruz. Mehmet Bayrakdar (1983) Darwin'den önceki evrim fikirlerine dikkat çekenlerden daha ileri giderek biyolojik evrim teorisini ilk ortaya atanın 9. yüzyıl Müslüman zooloğu el-Cahız olduğunu söylüyor. İsmail Yakıt (1984) benzer şekilde evrim teorisinin Darwin tarafından kurulmadığını ve temellendirilmediğini iddia ediyor. Aamine Malik ve arkadaşları (2018) evrim düşüncesiyle evrim teorisi arasında bir ayrım yapsa da evrim düşüncesinin tarihine Müslüman düşünürlerin yaptığı katkının Batı'da bilinçli olarak göz ardı edildiğini söylüyor. Shoaib Ahmed Malik (2019) ise Orta Çağ İslam düşünürlerindeki evrim anlayışının modern evrim teorisinden çok farklı olduğunu, bu düşünürlerin metinlerinden biyolojik evrim fikrini çıkarmanın hata olacağını iddia ediyor.

Bu tartışmalara açıklık getirmek için bu yazıda şöyle bir yol izleyeceğiz: Önce İslam düşünürlerini dışarıda bırakarak Eski Yunan'dan Darwin'e kadar evrim düşüncesinin tarih içindeki gelişimine kısaca bakacağız. Arkasından modern evrim düşüncesini öncelediği iddia edilen üç İslam düşünürünü ele alacağız. Buradaki amacımız bu düşünürlerin eserlerinde, modern evrim teorisinde var olup kendilerinden önceki eserlerde var olmayan unsurların bulunup bulunmadığını saptamak olacak.

Evrim Düşüncesinin Kısa Tarihi

Biyolojik evrim düşüncesi bildiğimiz kadarıyla ilk olarak Eski Yunan filozofu Miletoslu Anaksimandros'ta geçiyor. Anaksimandros (M.Ö. y. 610-546) ilk hayvanların suda yaşadığını, kara hayvanlarının da ilk olarak suda doğduğunu, insanın atasının da balık olduğunu söylemişti. Benzer şekilde Empedokles de (M.Ö. y. 490-430) türlerin zaman içinde değiştiğini söyleyerek biyolojik evrimi savunmuştu.

Daha sonra gelen Platon ve Aristoteles'te ise türlerin sabit olduğu fikrini görüyoruz. Zira türler canlıların formlarıdır ve formlar fiziksel nesneler gibi değişime tabi değildir. Fakat Aristoteles sonradan scala naturae (hayat merdiveni veya varlıklar zinciri) denen fikriyle evrim düşüncesine katkıda bulunmuştur. Buna göre bütün varlıklar hiyerarşik bir düzen içinde bulunurlar. Daha sonra Yeni Platoncular tarafından ayrıntılandırılan ve Orta Çağ'ı derinden etkileyen bu düşünceye göre varlıklar en mükemmelden en aşağı seviyeye doğru şu şekilde sıralanırlar: Tanrı, melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, mineraller. Bu seviyeler bir tür süreklilik arzetse de seviyeler arasında geçiş yoktur. Yani bir seviye diğerine dönüşemez.

1579 tarihli bir varlıklar zinciri (great chain of being) çizimi

Evrim düşüncesinin tarihindeki bir sonraki önemli adım Epikurosçu felsefeci ve şair Lucretius (M.Ö. y. 99-55). Lucretius De Rerum Natura (Şeylerin Doğası Üzerine) adlı uzun şiirinde evrenin tarihini anlatır. Buna göre canlılar tanrıların müdahalesine gerek kalmadan Gaia'dan kendiliğinden türemişlerdir. Türeyen birçok canlı formundan ancak çok küçük bir kısmı hayatta kalmayı başarmıştır. Bunlar üreyerek bugün gördüğümüz canlıları oluşturmuştur. Bu fikrin modern doğal seçilim fikrine benzerliği dikkate değerdir. Lucretius benzer şekilde insan uygarlığının gelişimini de tamamen doğal süreçlerle açıklar: İnsanlar doğanın sunduğu yangın ve ses gibi nesneleri alıp geliştirmişler, bu sayede ateşe ve konuşma diline sahip olmuşlardır (Sedley, 2018).

Burada coğrafi bir sıçrama yapıp Çin'e gidelim. Taocu düşünür Zhuang Zhou (M.Ö. y. 369-286) kendi adını taşıyan kitabında bireysel organizmalar gibi türlerin de sabit olmayıp sürekli değiştiğini söyler. Bu değişimin sebebi de çevresel değişikliklerdir. Bilimsel bir teori niteliğinde olmasa da burada açıkça biyolojik evrimden bahsedildiğini görüyoruz.

Şimdi de yaklaşık 1800 yıllık bir sıçrama yapıp Jean-Baptiste Lamarck'a gelelim. Lamarck (1744-1829) ilk bilimsel evrim teorisini ortaya atan kişi olarak bilinir. Lamarck'ın evrim görüşünü Darwin'inkinden ayıran iki önemli yön var. Birincisi, Lamarck kendinden önceki birçok evrimci düşünür gibi türlerin birbirine dönüştüğüne (transmutasyon veya transformizm) inanıyordu. 1809 tarihli Philosophie Zoologique adlı kitabında basit canlı formlarının sürekli olarak kendi kendine oluştuğunu ve bu formların karmaşıklaşmaya yönelik içsel bir güce sahip olduğunu iddia etti. Lamarck canlıların çevrelerine uyum sağlayacak özelliklere sahip olduğunun farkındaydı. Bunu açıklamak için organizmaların kullanılan ve işe yarayan organlarının geliştiğini, kullanılmayanların köreldiğini ve bu değişikliklerin sonraki kuşaklara aktarıldığını ileri sürdü. Sonradan edinilmiş özelliklerin aktarımı fikri Lamarck'ın teorisini Darwin'inkinden ayıran ikinci önemli yöndür.

Son olarak modern evrim teorisinin kurucusu sayılan Charles Darwin'e (1809-1882) bakalım. Darwin 1859 tarihli On the Origin of Species kitabında bütün canlı türlerinin tek bir kökenden geldiğini ve zaman içinde farklılaşarak bugün gördüğümüz zenginliği ortaya çıkardığını ileri sürdü. Bu evrim görüşü daha öncekiler gibi basitten karmaşığa doğru giden tek bir zincir şeklinde değil, tek bir kökten çıkıp farklı çevre şartlarına göre çeşitlenen dallara sahip bir ağaç şeklindedir. Dolayısıyla bugün gördüğümüz türler birbirlerine dönüşmezler. Tek bir atadan türeyip farklılaşarak ortaya çıkarlar. İkinci olarak, evrimsel süreçte değişen bireysel organizmalar değildir. Tür içinde farklı özelliklere sahip organizmaların ne kadar başarılı bir şekilde ürediğine bağlı olarak popülasyondaki özelliklerin sıklığı zaman içinde artar veya azalır. Yani zaman içinde değişen şey popülasyonların bileşimidir. Buna doğal seçilim denir. Bu değişiklikler zaman içinde biriktikçe ve popülasyonlar birbirlerinden ayrıldıkça birbirleriyle çiftleşemeyecek ve dolayısıyla farklı türler haline gelecek kadar farklılaşabilirler. Buna da türleşme denir.

Darwin'in 1837 tarihli not defterinden evrim ağacı

Bu tarihsel bilgiler ışığında şimdi Orta Çağ İslam uygarlığındaki üç önemli düşünürü ele alıp bunların evrim görüşünün ne ölçüde Antik Çağ'daki fikirlere, ne ölçüde modern evrim teorisine benzediğine bakalım.

El-Cahız

Basralı El-Cahız (776-868/869) yedi ciltlik Kitabü'l-Hayevan adlı eserinde hayvanlarla ilgili bilimsel temele dayanmayan birçok anekdotun yanında bizi ilgilendirecek iki şeyden bahsediyor: hayatta kalma mücadelesi ve besin zincirleri. Her hayvan türü kendisinden güçsüz türleri avlar, kendinden güçlülere av olur. Tür içinde de güçlüler hayatta kalır, güçsüzler yok olur. Ayrıca Allah her hayvan türüne çevresine uyum sağlamasını sağlayacak özellikler bahşetmiştir. Benzer şekilde insanlar da iklim koşullarına bağlı olarak açık veya koyu ten rengine sahip olurlar (Malik ve ark., 2018). Bu fikirler biyolojinin tarihsel gelişimi açısından önemli olmakla beraber burada ne türlerin evrimsel değişiklik geçirdiğine dair ne de doğal seçilim mekanizmasına dair bir ipucu bulabiliyoruz. Evrim teorisini Darwin'den önce kurmuş olması iddiasını bir kenara bırakalım, Cahız'ın evrim fikrinden bahsettiğini düşünmek için bile bir sebep yok. Maymunla insanın benzerliğinden bahsettikten sonra maymunun insana dönüşemeyeceğini açıkça söylemesi Cahız'ın evrimden ziyade Yeni-Platoncu “varlıklar zinciri” görüşünü benimsediğini düşündürüyor (Malik, 2019).

İhvan-ı Safa

İhvan-ı Safa 8. veya 10. yüzyılda Basra'da yaşadığı düşünülen ve bilim ve felsefeyle uğraşan gizli bir topluluk. En ünlü eserleri 52 kitaptan oluşan risaleleri. Yeni-Platoncu oldukları için risalelerinde varlıklar zinciri benzeri hiyerarşilerden bol bol bahsediyorlar. Sırf bundan bahsetmeleri onları evrimci yapmaya yetmiyor. Fakat bazı modern yazarlar İhvan-ı Safa'nın canlı formlarının yavaş yavaş ortaya çıktığını, önce minerallerin, sonra bitkilerin, sonra hayvanların, en son da insanın yaratıldığını ve hayvanların çevreye uyum sağlayacak özelliklere sahip olduğunu söylemesinden hareketle onları modern evrim teorisine yakın görüyor (Malik ve ark., 2018; Shanavas, 2010). Fakat hayvanlardan önce bitkilerin, insanlardan önce hayvanların yaratıldığı fikri de, hayvanların çevreye uyum sağladığı fikri de İhvan-ı Safa'dan önce yüzyıllar boyunca dile getirilmiş fikirler. Dolayısıyla sırf bu fikirler yüzünden İhvan-ı Safa'yı modern evrim fikrinin öncüsü olarak görmek mümkün değil. İhvan-ı Safa'ya göre çevreye uyumu sağlayan şey doğal seçilim gibi bir süreç değil, Allah'ın bilgeliğidir. Ayrıca Nasr'ın (1993) belirttiği gibi İhvan-ı Safa türler veya varlık mertebeleri arasında bir geçişin olamayacağını düşünüyordu. Bu durum onları modern evrim düşüncesinden kesin olarak ayırıyor.

İbn Haldun

İbn Haldun (1332-1406) Kuzey Afrikalı bir tarihçi. Bazı modern yazarlar (Malik ve ark., 2018; Shanavas, 2010) tarafından en ünlü eseri Mukaddime'de insanın maymundan evrimleştiği fikrinden bahsettiği iddia ediliyor. Fakat dikkatli baktığımızda İbn Haldun'un da maymun-insan benzerliğinden varlıklar zinciri kavramsal çerçevesi içinde bahsettiğini görüyoruz. Hayvanların en üst mertebesinin maymun olduğunu, ondan sonra insanın geldiğini söylerken İbn Haldun maymunun zaman içinde insana dönüştüğünü kastetmiyor. İnsanın varlık mertebeleri zincirinde düşünme yetisi sayesinde maymundan bir adım yukarıda olduğunu kastediyor. Nitekim insan-maymun tartışmasının hemen arkasından İbn Haldun peygamberlikten bahsediyor ve insanların en üst mertebesi olan peygamberlerin bir üst aşamaya, melekler aşamasına, çıkarak onlardan öğrenebileceği her şeyi öğrendiğini, sonra gene bir alt aşamaya inerek sıradan insanlara öğrendiklerini aktardığını söylüyor (Malik, 2019). Bu tartışmanın biyolojik evrimle hiçbir ilişkisinin olmadığı açık.

Sonuç

Evrimle ilgili fikir ileri sürdüğü iddia edilen birkaç tane daha Orta Çağ Müslüman düşünürü olsa da bunlara dikkatli baktığımızda ne göreceğimizi artık tahmin edebiliyoruz. Mesela El-Biruni (973-1050) ve Celaleddin Rumi (1207-1273) insanın mineral, bitki ve hayvan aşamalarından geçerek Allah'a dönmesinden bahsederlerken manevi bir yolculuğu kastediyorlardı. İbn Miskeveyh (932-1030) benzer şekilde varlıklar zincirinden bahsediyordu. Bu düşünürlerin hiçbirinde biyolojik evrim fikri yoktur. Modern evrim teorisinin temel taşlarından biri olan türlerin değişebileceği fikri Antik Çağ'da dile getirilmiş, Orta Çağ Müslüman düşünürleri tarafından ise dile getirilmemiştir. Canlıların özelliklerinin tamamen doğal süreçler tarafından oluşabileceği fikri Antik Çağ'da dile getirilmiş, Orta Çağ Müslüman düşünürleri tarafından ise dile getirilmemiştir. Müslüman düşünürlerin fikirlerinin temel ekseni hep Antik Çağ'ın varlıklar zinciri kavramıdır. Malik ve arkadaşları (2018) Müslüman düşünürlerin evrimsel fikirleriyle Darwin'in evrim teorisi arasında bir süreklilik olduğunu iddia etse de şimdi görüyoruz ki asıl süreklilik Antik Çağ'daki Aristoculuk ve Yeni-Platonculukla Orta Çağ İslam düşüncesi arasında. Evrim teorisiyle İslam düşüncesi arasında ise bir uçurum var.

Kaynaklar

Bayrakdar, M. (1983). Al-Jahiz and the rise of biological evolution. The Islamic Quarterly, 27, 307-315.

Malik, A. H., Ziermann, J. M., & Diogo, R. (2018). An untold story in biology: The historical 
continuity of evolutionary ideas of Muslim scholars from the 8th century to Darwin's time. Journal of Biological Education, 52, 3-17.

Malik, S. A. (2019). Old texts, new masks: A critical review of misreading evolution onto historical Islamic texts. Zygon, 54, 501-522.

Nasr, S. H. (1993). An introduction to Islamic cosmological doctrines. New York: SUNY Press.

Sedley, D. (2018). Lucretius. E. Zalta (Ed.), Stanford encyclopedia of philosophy. https://plato.stanford.edu/entries/lucretius/

Shanavas, T. O. (2010). Islamic theory of evolution: The missing link between Darwin and the origin of species. New York: Brainbow Press.

Yakıt, İ. (1984). Darwin'den önce İslam düşünürlerinde evrimle ilgili fikirler. Felsefe Arkivi, sayı 24, 101-122.