Bebeklerde Ahlakın
Temelleri
3 Ağustos 2010 yılında önce Özdemir
İnce Hürriyet gazetesinde ardından da 25 Ağustos 2010 tarihinde Mustafa Akyol Star
gazetesinde bebeklerin ahlakı üzerine birbirlerine zıt iki yazı yazdılar. İki yazı
da Mayıs 2010 tarihinde New York Times’da çıkan ve Yale Üniversitesi Psikoloji profesörü
Paul Bloom’un 6 aylık bebeklerde dahi ahlak bilincinin varlığını gösterdiğini
iddia ettiği yazısı üzerine yazılmıştı. Aşağıdaki video linkinde de görülebileceği
gibi (bknz. Video#1) Bloom’un anlattığı ve PNAS dergisinde yayınlanan deneyde 6
aylık bebeklere laboratuvar ortamında üç kukla izletiyor, ortadaki kukla
elindeki topu sağdaki kuklaya atınca bu kukla topu ortadaki kuklaya geri
verirken soldaki kukla aynı şekilde kendisine verilen topu alıp kaçıyordu. Daha
sonra bebeklere soldaki veya sağdaki kuklanın elindeki şekerlerden birini alma fırsatı
veriliyordu (deneyin video linkindeki versiyonunda bebeklerden iki kukladan
birini seçmesi isteniyor). Deneyin sonucuna göre bebekler istatiksel olarak anlamlı
şekilde daha önceki oyun sırasında yaramazlık yapan ve topu alıp kaçan soldaki kuklanın
elindeki şekeri almayı tercih ediyorlar, bu ceza yetmezmiş gibi bir kaçı da bu
kuklaya bir tokat atmayı ihmal etmiyordu. Benzer bir deneyde Bloom ve arkadaşları
bebeklere iki olay izletti. İlk olayda bir kukla bir tepeye çıkmaya çalışıyor
fakat başaramıyor ikinci bir kukla (yardımcı) bu kuklayı iterek yardım ediyor
tepeyi çıkmayı başaran kukla ise tepede sevinerek zıplıyordu. İkinci olayda ise
üçüncü bir kukla (engelleyici) tepeye çıkmaya çalışan kuklayı geri iterek çıkmasını
engelliyordu. Bir kez daha bebeklerden yardımcı ve engelleyici kukla arasında
secim yapmaları istendiğinde bebekler %80 oranında yardımcı kuklayı seçiyorlardı.
Bir başka deneyde ise bebekler bir kez daha bir oyuncak kutusunu açmaya çalışan
kuklayı engelleyeni değil açmasına yardımcı olan kuklayı tercih ediyorlardı.
Video #1
Peki bu deneylerin sonucu bize ne gösteriyor? Aslında bu sorunun cevabi yukarıda
bahsi gecen yazarlar için birbirinden farklı. Örneğin Bloom’a göre bu deney
Freud’un ya da ünlü gelişim psikoloğu Jean Piaget’nin öne sürdüğü bebeklerin dünyaya
ahlak bilincinden yoksun geldikleri inancın aksine doğduklarında zaten ilkel
bir düzeyde de olsa bir ahlak içgüdüsüne sahip olduklarını göstermekte. Deney tabii
ki eleştirilmemiş de değil. Örneğin, Scarf ve arkadaşları (2012) tepeye çıkan kuklanın
sevinerek zıplamasını pozitif algılayan bebeklerin bu olayla ilişkilendirdikleri
yardımcı kuklayı seçtiğini bir deneyle göstermiş durumdalar. Bu sonuca göre
bebekler ahlaki bir karar vermiyor sadece daha çok ilgilerini çeken olayla ilişkili
nesneleri beğeniyorlar. Bunun dışında 6 aylık bir bebeğin dünyada o ana kadar geçirdiği
zamanda hiçbir şey öğrenmediğini ve deneyin sonucunda ortaya çıkan basit ahlak yapısının
sadece doğuştan geldiğini de iddia etmek biraz güç. Yine de deneyin sonucunun doğru
olduğunu kabul edersek dünyaya geldikten çok kısa bir sure sonra haklıyı haksızdan
ayırma yetisine sahip olduğumuzu söyleyebiliriz.
Mustafa Akyol’un deneylerle ilgili yorumu ise Darwin’le birlikte evrim
teorisinin yaratıcılarından Alfred Russel Wallace’inkine daha yakın. Wallace insanların
“yüksek ahlak anlayışının” biyolojik bir surecin sonucu ortaya çıkamayacak
kadar zengin olduğunu yazmış böylece ahlakin insanlara ancak tanrı tarafından verilmiş
olabileceği sonucuna varmıştır. Bloom’un
New York Times makalesinde de Dawkins’in Tanrı Yanılgısı kitabında (s. 203-204)
da belirttiği gibi “fedakar (altruistic)” davranışlar Darwin’in “doğal seçilim”
ve Dawkins’in “bencil gen” fikirlerine ters düşüyor çünkü bu birbirine sıkı sıkıya
bağlı iki fikir de insanın önce kendi hayatta kalış ve üreme sansını arttırması
için fedakar davranıştan uzak durması gerektiğini öngörmekteler. Dolayısıyla bu
tur davranışlar biyolojik değil ancak kültürel evrimin bir parçası olabilir
yani öğrenilmiş olmak zorundadırlar. İlk bakışta Bloom ve arkadaşlarının
bebeklerde ahlakın basit formunu bulması bu son opsiyonu da ortadan kaldırmış görünüyor.
Mustafa Akyol da makalesinde Bloom’un sadece bir sonraki paragrafta tam tersini
göstermek için bahsettiği ve Wallace ve diğer yazar/düşünürlerin yorumlarının
ciddiye alınması yönünde söylediği cümleyi alıntılıyor, Bloom’un kendi
bulgusunun nasıl evrim teorisiyle ters düşmediğiyle ilgili sonraki 4 paragrafı
“… zorlayıcı bir bulgu karşısında bir açıklama bulma çabası” olarak geçiştiriyor.
Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki Bloom sonraki paragraflarda kendi
bulgusunun olduğundan daha büyük bir anlama çekilmemesi için gerekli çabayı gösteriyor.
Bloom’un da belirttiği gibi bahsi geçen deneylerde bebeklerin ortaya koyduğu
ilkel ahlak bilincinin Wallace’ın bahsettiği fedakârlık gibi yüksek ahlaki değerler
olmadığını görmek çok da zor değil. Muhtemelen, aklı başında hiç kimse
bebeklerin tam bir ahlaki anlayışla doğduğunu ve zaman içinde bu bilincin hiç gelişmediğini
iddia etmeyecektir. Buna karşılık 17. yüzyılda yasamış İngiliz felsefeci John
Locke’un ortaya attığı ve insan zihninin daha sonraki tecrübeleriyle
doldurulacak boş bir levha olarak dünyaya geldiğini iddia ettiği “tabula rasa” fikri
de özellikle son yüzyıldaki biyoloji ve genetik çalışmalarla artık kabul edilen
bir görüş olmaktan çıkmıştır. Bloom da yazısında kendi bulgularının sadece bir yatkınlığa işaret ettiğini ve bebeklerde yüksek ahlaki değerleri bulmaya çalışan birçok
deneyin başarısız olduğunu ortaya koymuştur. Bu anlamda Bloom ve ekibinin deney
sonuçları sadece belli bir düzeyde yatkınlığı gösterdiği için tam da doğaya karşı
yetiştirme (nature versus nurture) tartışmasında birçok bilim adamının benimsediği
“hem doğa hem yetiştirme” pozisyonuna yakın bir konum almaktadır.
Bloom’un da makalesinde belirttiği gibi fedakârlık gibi ahlaki davranışlar
ilk bakışta doğal seçilim ve bencil gen fikirlerine ters düşse dahi yaradılışçıların
öne sürdüğünün aksine evrim teorisi bu tur davranışların neden ortaya çıktığını
açıklamakta zorlanmaz. Buna göre evrim sureci içerisinde insan ve diğer sosyal
hayvanlar sadece bireyler olarak ortaya çıkmazlar sosyal davranış
karakteristiklerine göre de seçilirler. Kendi grubu için fedakârlık göstermeyen,
yardım etmeyi öğrenemeyen, grubun diğer bireylerine empati ve merhamet
duyamayan bireyler aynı türden davranışları grubun diğer üyelerinden
bekleyemezler. Bu nedenle hem insanlarda hem de grup halinde yasayan her canlı
türünde görünüşte kendi zararına da olsa sonuç itibariyle grubun ve ileriki
bir zamanda kendi yararına uygun davranışlar görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Örneğin,
bugün grubun bir üyesine yardım etmeyen bir kişi ileri de kendi zor duruma düştüğünde
kendisine yardım edilmeyi bekleyemez ve hayatta kalma ve üreme şansını düşürür.
Bu yüzden adalet, cezalandırma, karşılıklı yardım ve empati gibi mekanizmalar
bizim anladığımızdan çok daha ilkel düzeyde çalışsa bile toplumu bir arada
tutucu bir özelliğe sahiptir.
Hayvanlarda Ahlak
Ahlakın temellerinin bilimsel olarak anlaşılması Bloom’un New York Times
makalesiyle sınırlı değildir. Hâlihazırda geniş bir literatüre sahip olan
ahlakın evrimi konusunda sadece bebeklerin değil maymunların ve hatta basit
memelilerin de en az Bloom’un bebeklerde gösterdiği komplekslikte ahlaki davranışlara
sahip olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Her biri kendi başına uzun yazılar
olabilecek bu alt konu başlıklarından bazılarını örnek olarak görelim.
Hollandalı primatolog ve etolog Frans de Waal’e göre sahip olduğumuz ahlak
iki ana sütun üzerine inşa edilmiştir, karşılıklı ilişki (reciprocity, adalet
duygusu) ve empati (merhamet). Konuyla ilgili de Waal’in 2012 yılında gerçekleştiği
TedTalkta da (bknz. Video#2) belirttiği gibi insanların yüksek ahlaki yapısı bu
iki ana baslıkla sınırlanamayacak kadar geniş olsa dahi karşılıklı ilişki ve
empati ortadan kalktığında insansı bir ahlak yapısından bahsetmek mümkün olmayacaktır.
De Waal ve daha birçok araştırmacıya göre sosyal gruplar halinde yasayan hayvanlar
için işbirliği, adalet duygusu, cezalandırma, empati ve merhamet gibi davranışlar
olmadan doğada sağ kalmak mümkün olamaz. De Waal ve arkadaşları bir çok deneyle
bu türden ahlaki/sosyal adalet davranışlarını maymunlarda incelemektedir. Örneğin,
bu çalışmalardan birine göre (bnkz. Video#2) yanyana iki kafeste tutulan şempanzelerden
birinde iki turlu marka bulunmaktadır. Karar verici şempanze kırmızı marka ile
deneycinin sadece kendisine yemek vermesini sağlarken yeşil marka ile
deneycinin hem kendisine hem de yan kafesteki şempanzeye yemek vermesini sağlayabilmektedir.
Sonuçlara göre karar veren şempanze her şekilde ödül alabildiği halde daha
sosyal ve adil bir davranış olarak yeşil markayı bencil kırmızı markaya göre anlamlı
şekilde daha çok seçmiştir. İlginç olan bu secim yan kafeste başka bir şempanze
yokken neredeyse tamamen ortadan kalkmıştır.
Bu deney açık bir şekilde gösteriyor ki şempanzelerde basit anlamda da
olsa empati kurma, karşılıklı ilişki, ve adalet duygusu şekillenmiştir. De Waal
bir başka deneyinde Capuchin maymunlarının daha az tercih edilen salatalığı
sadece her iki taraf da salatalık aldığında kabul ettiklerini diğer tarafa daha
çok tercih edilen uzum verildiği zaman salatalığı yemeyi ret ettiklerini göstermiştir
(bu deneyin çarpıcı videosu için bknz. Video#2 12:48). Bu ve daha birçok deney
sosyal şekilde yasayan hayvanların özellikle adalet, cezalandırma, karşılıklı yardım,
hatta özgecilik yetilerine sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu türden yetilere
bir örnek de bloğumuzun Basit Memelilerde Empati Mümkün Mü? yazısında konusu
geçen Bartal ve arkadaşlarının sıçanlarda empatinin varlığını gösterdikleri
deneyidir. Bu geniş literatürü daha uzun bir yazı yazmak üzere şimdilik bu örneklerle
kapatıyoruz.
Video #2
Sonuç: Evrim Ahlakin Varlığını Açıklamakta
Zorlanmaz
Bilim dünyasının genel kanısı sadece insanda değil hayvanlarda da ahlakın
daha basit formlarda da olsa var olduğu yönündedir. Ahlakın gelişmesinin büyük
bir kısmı insanların ve hayvanların grup içindeki tecrübelerine dayanarak
nesilden nesile geçmiş sosyal normlara ayak uydurmasıdır. Ama Bloom ve arkadaşları
gibi araştırmacıların deneyleri bize sahip olduğumuz türden yüksek bir ahlak anlayışı
geliştirebilmemiz için gerekli bilişsel yeteneklerin doğuştan var olduklarını işaret
ediyor. Bu temel mekanizmaların nasıl işleyeceği ve nasıl sonuçlar çıkaracağını
ise tamamen yaşadığımız kültürel grubun yazılı veya yazısız kuralları
belirliyor. Örneğin, aynı doğuştan gelen mekanizmalarla bir insan batı/Hristiyan
ahlaki, orta doğu/Müslüman ahlaki, veya Afrika yerlilerinin ahlak kuralları gibi
birbirlerinden çok farklı hatta çoğu zaman birbirine zıt ahlak sistemlerini
kazanabiliyor. De Waal ve arkadaşlarının gösterdiği gibi bu tür birbirinden çok
farklı ahlak anlayışlarının grup için fedakârlık, ya da hırsızlığın kötü olması
ve cezalandırılması gerektiği gibi ortak olan ilkel temelleri de hayvanlarda
bile gözlemlenebiliyor. Bu da bize evrimin genel isleyişi açısından var olan bulguların
bir problem teşkil etmediğini bir kez daha göstermekte.
Son olarak evrimci-yaradılışçı tartışması ile ilgili genel bir yorum… Çoğu
zaman bilim dışından kimselerin bilimsel verileri kullanarak yaradılışçı
pozisyonu güçlendirmeye çalıştıklarını görürüz. Bu tartışmanın sağlığı için hem
iyi hem kötüdür. İyidir çünkü tartışma genel hatlarıyla bilimsel metot üzerinden
devam etmektedir. Kötü olan kısmıysa çoğu zaman bilimsel gelenekle ilgili
sınırlı bilgiye sahip kişiler tarafından bilim adamlarının üslupları yanlış anlaşılır.
Bunun çok iyi bir örneği Akyol’un Star gazetesi için yazdığı yazıda da görebiliriz.
Akyol Bloom’un tartışmanın yaradılışçı kısmı için Wallace ve D’Souza gibi
isimlerin konuyla ilgili görüşlerinin ciddiye alınmasını söylediği kısmını yazısında
bir evrimcinin kabullenişi olarak algılamayı seçiyor. Oysa bu türden bir anlatım stili iki görüşü karşılaştıran ve test eden bütün bilimsel makalelerde görülmektedir.
Bu hiçbir yazarın kendi hipotezi karşısına ciddi olmayan veya kolay yıkılacak
bir hipotez anlamına gelen “strawman hypothesis” koymak istememesinin bir
sonucudur. Bu yüzden her bilim adamı makalesinde önce karşı tarafı mümkün olan
en güçlü şekilde tarif eder ve sonradan da kendi hipotezini destekleyen
bulgularla çürütür. Tekrar etmek gerekirse bu tür bir yazı stili hiçbir zaman yanlış
bir hipotezi destekleyen yazarın kabullenişi değil kendi hipotezini yüceltme biçimidir.
Basit Memelilerde
empati mümkün mu?
http://insandogasi.blogspot.com/2011/12/basit-memelilerin-empati-kurmas-mumkun.html
Bartal, I. B.-A., Decety,
J., & Mason, P. (2011). Empathy and pro-social behavior in rats. Science,
334, 1427-1430.
Bloom, P. (2010). The
moral life of babies. New York
Times Magazine, 3.
Hamlin, J. K., Wynn, K.,
Bloom, P., & Mahajan, N. (2011). How infants and toddlers react to
antisocial others. Proceedings
of the national academy of sciences, 108(50),
19931-19936.
Scarf, D., Imuta, K.,
Colombo, M., & Hayne, H. (2012). Social Evaluation or Simple Association?
Simple Associations May Explain Moral Reasoning in Infants. PloS one, 7(8), e42698.
0 yorum:
Yorum Gönder