28.10.2009

American Psychologist’te Mini Evrim Tartışması

  
American Psikoloji Birliği'nin (American Psychological Association) ana yayın organı American Psychologist dergisi bu yılın Şubat-Mart sayısını Darwin’in 200. yaşgünü vesilesiyle Darwin’in psikolojiye etkisini anlatan makalelere ayırmıştı.


Bu sayıyla ilgili yorum yazıları ve özel sayının editörü Donald A. Dewsbury’nin yorumlara cevapları derginin Ekim sayısında yayınlandı.


Bu yorumlardan özellikle Paul F. Cunningham’ın “The Problem With a Darwinian View of Humanity” başlıklı olanı, evrim teorisiyle ilgili sık karşılaştığımız yanlış anlamalara akademisyen psikologlarda da rastlanabileceğini göstermesi bakımından ilginçti. İnsan doğasının anlaşılmasına Darwinci evrim anlayışının bir katkısının olamayacağını iddia eden bu yazıya kısaca bir göz atalım.

Evrimin “sadece bir teori” olduğu şeklindeki popüler görüşü Cunningham şöyle ifade etmiş:

Indeed, evolutionary theory is so commonly held to be a scientific law in mainstream psychology that it seems heretical to even suggest that Darwin’s theory and the “facts of evolution” may be little more than a working hypothesis or an unproven proposition open to serious challenge. (s. 623)

Cunningham burada olgu (fact), hipotez, yasa (law) ve teori kavramlarının birbiriyle ilişkisi konusunda sıradan bir üniversite mezununda bile bulunmasını beklemeyeceğimiz bir kafa karşıklığı içinde görünüyor. Evrimin sadece bir teori olduğunu, henüz bir yasa olmadığını söylerken teorilerin kesinleşmeye başladıkça yasaya dönüştükleri şeklindeki yaygın hatalı kanıyı ifade etmiş oluyor. Oysa bilimsel bir teori genellikle birden çok yasayı içinde barındıran, onların ilişkilerini daha temel mekanizmalara dayandırarak açıklayan kavramsal bir araçtır. Yasayla teorinin temel farkı birincinin sadece olgular arasındaki ilişkileri tasvir edici, ikincinin ise aynı zamanda açıklayıcı olmasıdır. Teoriler doğrulandıkça yasaya dönüşmezler; tam tersine, bilim ilerledikçe birbirinden bağımsız görünen yasalar açıklayıcı bir çerçeve olan teorinin içine oturtulmaya başlarlar. Ayrıca Cunningham evrimin ispatlanmamış olduğunu söyleyerek teorilerin kabul edilmeleri için önce ispatlanmalarının gerektiği şeklindeki yanlış kanaate de sahip olduğunu gösteriyor. Oysa ispat aksiyomatik sistemlerde kullanılan bir yöntemdir; bilimsel teoriler prensip itibariyle ispat edilemezler. Son olarak, Cunningham’ın evrimin hipotezden ibaret olduğunu söylemesi ve ortada olgu namına bir şey olmadığını ima etmesi de 150 yıldır biriken ampirik verilerden ve bunların evrim teorisini ne kadar güçlü bir şekilde desteklediğinden tamamen habersiz olduğunu gösteriyor.

Bir sonraki paragrafta Cunningham’ın asıl sorun olarak gördüğü şeyin, insan bilincinin ve zihninin evrimsel sürecin ürünü olduğu fikri olduğunu görüyoruz:

It is somewhat ironic to imagine that such a vital consciousness as our own could even suppose itself and the magnificient workings of its physical body to be the end product of inert physical and chemical elements that are themselves lifeless but that somehow randomly managed to combine in such a way that our species attained logic and imagination, thought and language, learning and memory, technologies and civilizations. It almost makes one believe in magic! (s. 624)

Cunningham burada cansız parçaların gelişigüzel birleşimi sonucunda ortaya insan zihninin ürünü olan dil, düşünce ve uygarlığın çıkamayacağını, bu fikrin adeta büyüye inanmayı gerektirdiğini söylüyor. Arada sadece zihnin değil insan vücudunun da muhteşem bir sistem olduğunu söylemeyi ihmal etmiyor. Bu kısım “Ben nasıl mümkün olabileceğini tahayyül edemiyorum, şu halde mümkün olamaz” gibi gayet zayıf bir çıkarıma dayanmasının yanında evrimin işleyişiyle ilgili bir başka temel yanlış anlamayı da göz önüne seriyor. Evrim gelişigüzel ortaya çıkan çeşitliliğin gelişigüzel olmayan bir süreç olan doğal seçilim tarafından seçilmesi veya elenmesi suretiyle karmaşık işlevsel yapıların oluştuğunu öngörür. Cunningham ise burada başka yerlerden duymaya alıştığımız, evrimsel sürecin “kör tesadüfler”den ibaret olduğu yanılgısını tekrar ediyor. Ayrıca basit doğal yapıların evrimsel tarih içinde nasıl insan beynini ve onun ürünlerini ortaya çıkardığı zaten tam olarak anlaşılmış bir süreç değil ve tam da bu yüzden evrimsel psikoloji ve insan doğasına diğer evrimsel yaklaşımlar bu kadar heyecan verici araştırma programları olmaya devam ediyor. Karmaşık ve işlevsel yapıları ortaya çıkarma özelliğine sahip bilinen tek doğal süreç evrim olduğu için asıl evrimsel süreç dışında bir yolla insan zihninin ortaya çıkmış olabileceği fikri büyüye inanmakla eşdeğer. Son olarak, Cunningham insan vücudunun mükemmellikten çok uzak olduğundan, iki ayaklılığa nisbeten yakın zamanda geçmiş olmanın yarattığı sıkıntıların göstergelerini taşıdığından da habersiz görünüyor:

http://www.dpcdsb.org/NR/rdonlyres/138975AC-B110-4D1E-902F-81C8E69BF9A0/122868/IfHumansWereBuilttoLast.pdf

Hemen bir sonraki paragrafta evrimsel araştırmalarla ilgili sık görülen başka bir yanılgıyla karşılaşıyoruz:

Evolutionary psychologists cannot conduct controlled experiments that vary the course of evolution; therefore, the theory cannot be experimentally verified. (s. 624)

Evrim teorisinin söylediği tek şey canlıların zaman içinde değişim geçirdiği şeklinde tarihsel bir tez olsaydı bu eleştiri haklı olabilirdi. Fakat Darwin’in doğal seçilime dayalı evrim teorisinin özelliği aynı zamanda evrimsel değişikliği meydana getiren mekanizmayla ilgili bir tez de olmasıdır. Teorinin bu yönünden hareketle canlılarda ne gibi adaptasyonların var olması gerektiğiyle ilgili tahminler yapılabilir ve bu adaptasyonların değişik şartlar altında ne gibi davranışlara yol açacağı deneysel manipülasyonlar yoluyla test edilebilir. Modern evrimsel psikolojinin eleştiriye açık birçok yönü olduğunu herkes kabul edecektir. Fakat bu yönlerin arasında deneysel araştırmaya açık olmamak yoktur. Bunu iddia edebilmek evrimsel psikolojiyi asgari düzeyde bile tanımamak anlamına gelir.   
 
Son paragrafta Cunningham Darwinci görüşle ilgili asıl sıkıntısının ne olduğunu açıkça ifade ediyor:

How can we live lives of honor if we believe that our species has no intrinsic purpose other than a mindless determination to reproduce, as implied by some theories of evolution? How can people feel that individual actions matter when they believe that they are victims of an indifferent Nature that cares little for the individual but only for the group? ... How can we expect moral and virtuous behavior from ourselves or from others if we take it for granted that  we are a predatory, bloodthirsty species whose nature is amoral and that we live in a world where there are no standards of right or wrong because anything goes for survival’s sake? ... There is no possibility of spiritual survival as far as evolutionary theory is concerned, because evolutionary Darwinian man and woman are not created with souls. (s. 624)

Cunningham burada evrimci görüşü kabul etmenin anlamlı, ahlaklı, ruhsal/tinsel açıdan tatmin edici bir hayat yaşamanın mümkün olmadığını kabul etmek anlamına geleceğini ima ediyor. Cunningham’ın o sonuçlara ulaşmak için kullandığı örtük varsayımlarda o kadar çok hata var ki burada ancak bunların kısa bir listesini verebiliriz:

1. En başta bilimsel bir teorinin kabul edilme kriterleri: Evrim teorisinin hoşumuza gitmeyen, günlük hayatımızda kabul etmeye alışık olduğumuz varsayımlarla uyuşmayan yönlerinin olması bilimsel bir teori olarak evrimi reddetmeyi haklı hale getirmez. Gerçekliğin tasvirini yapan bir teori günlük hayat kabulleriyle çelişiyorsa ve teorinin bilimsel açıdan zayıf olduğunu düşünmek için bir sebep yoksa, teoriden değil fazla düşünmeden yaptığımız o kabullerden vazgeçmemiz gerekiyor demektir.

2. Doğalcılık hatası (naturalistic fallacy): Doğada neyin var olduğundan hareketle doğrudan kendi hayatlarımızı nasıl yaşamamız gerektiğiyle ilgili sonuçlara varamayız.

3. Evrim teorisini ancak yüzeysel olarak anlamış olmanın getirdiği hatalar: Evrim doğada sadece dişe diş, kana kan bir hayatta kalma mücadelesinin var olacağını öngörmez. Modern evrim teorisinde rekabet ve vahşet kadar işbirliği ve şefkatin de yeri vardır. Özellikle işbirliğinin evrimsel süreç içinde nasıl ortaya çıkabileceği konusu insan davranışına evrimsel açıdan yaklaşan psikologlar, antropologlar ve ekonomistler tarafından son yıllarda hem ampirik hem teorik düzeyde yoğun olarak araştırılmaktadır. Bu konuda Eylül ayında İngiltere’de yapılan bir konferansla ilgili Şule Güney’in izlenimlerini bu sayfalardaki diğer bir yazıda okuyabilirsiniz.

4. Kendi inanışları içine gömülüp kalmanın ve bilimin genelinden habersiz olmanın getirdiği hatalar: Bilim (sadece evrim teorisi değil) yüzyıllardır "ruh" kavramını yararlı bir bilimsel kavram olarak görmüyor ve bunu insan doğasının ve davranışının açıklanmasında kullanmıyor. Metafiziksel çağrışımlarından arınmış, bilimsel açıdan incelenebilir yeni bir ruh anlayışı ortaya koyulmadığı sürece de ruh insan bilimlerinde yeri olmayan bir kavram olmaya devam edecek.

5. “Darwinci bir dünyada rasyonel ve anlamlı bir hayat nasıl yaşayabiliriz?” sorusu gayet makul ve cevap verilmesi kolay olmayan bir sorudur. Makul olmayan soruya cevap verilemeyeceğini baştan kabul etmektir. Bu soruya cevap verme girişiminde bulunan biri bir felsefeci, biri bir psikolog tarafından yazılmış iki kitabın tanıtımını aşağıdaki linklerde bulabilirsiniz:


Sonuç olarak, Cunningham’ın yorumu insan doğasına Darwinci açıdan yaklaşanların kendilerini anlaşılır kılma konusunda ne kadar büyük engellerle karşı karşıya olduklarını tekrar hatırlatması bakımından çok öğretici. Özellikle insan zihninin ve sosyal hayatının açıklanması söz konusu olduğunda insanlar evrim teorisinin ne dediğini çok iyi bildiklerini ve neden yetersiz olduğunu çok iyi anladıklarını zannediyorlar. Fakat maalesef çok az şey biliyorlar ve anlıyorlar ve daha kötüsü, bunun farkında değiller. Bu durumda insan doğası üzerinde çalışanların yapması gereken, bıkıp usanmadan yanlış anlamaları düzeltip doğruları anlatmak ve bunu değişik ortamlarda değişik yöntemlerle değişik insan gruplarına yönelik olarak yapmak. Bu zaten bizim grubumuzun ve sayfamızın da kuruluş amaçlarından biri.
 

20.10.2009

"Evrim, İşbirliği ve Rasyonalite Konferansı"ndan izlenimler


18–20 Eylül tarihlerinde gerçekleşen Evrim, İşbirliği ve Rasyonalite Konferansı (Evolution, Co-operation and Rationality Conference) Bristol Üniversitesi Felsefe Bölümü dahilindeki yeni bir projenin ilk önemli ürünüydü. “Evrim, İşbirliği ve Rasyonalite” adı altında oluşturulan bu yeni projede bir grup akademisyen, birkaç araştırmacı ve bir de doktora öğrencisi bulunuyor. Projenin genel amacı işbirliği, sosyal davranış ve grup-birey çatışması hakkında son yıllarda yapılan evrimsel biyoloji çalışmaları üzerine ne tür felsefi çıkarımlar yapılabileceğini tartışmak ve bu konu üzerine araştırma yapmak. Aynı motivasyondan yola çıkarak düzenlenen Evrim, İşbirliği ve Rasyonalite Konferansı ise projenin düzenlediği ilk konferanstı.  Konferansta ağırlıklı olarak ekonomi, felsefe ve evrimsel biyoloji disiplinlerinden katılımcılar bulunuyordu. Davetli konuşmacılar yine bu disiplinlerden, genellikle kendi alanlarında önemli işlere imza atmış akademisyenlerden oluşuyordu.
                             
Stuart West (University of Oxford) genel olarak akademisyenlerin evrimsel mekanizmalar (bireysel seçilim-grup seçilimi) hakkındaki yanlış yorumları ile yanlış varsayımlarından ve özel olarak insanlarda görülen işbirliği davranışının açıklanmasında kullanılan evrimsel yaklaşımın sorunlarından bahsettiği konuşmasıyla konferans salonundaki gerilimi biraz yükseltti. Peter Hammerstein ise (Humboldt University, Berlin), David Sloan Wilson’ın “Herkes için Evrim (Evolution for Everyone)” kitabı tadında, kolay anlaşılır ve eğlenceli konuşmasında evrim teorisinin “günlük hayat” durumlarını açıklamada ne kadar güçlü bir potansiyele sahip olduğundan söz ederek bu alana yabancı olan birçok katılımcının ilgisini çekmeyi başardı. Ken Binmore (University College London, University of Bristol) cinsiyetler arasındaki evrimsel farklılıkları oyun teorisi perspektifinden değerlendirirken, davranışsal ekonomi literatürünün en ünlü oyunlarından Ültimatom oyununun “mucidi” Werner Güth (Max Planck Institute of Economics) ekonomik teoriyi “dolaylı evrim” kavramı üzerinden tartıştı. Samir Okasha (Bristol University) felsefi analizler kullanarak rasyonel karar verme teorisi ve evrim teorisi arasındaki kavramsal paralelliği vurgularken, Brian Skyrms (University of California, Irvine) sinyalleme oyunlarındaki (signaling games) “kandırma” durumunun evrimsel tarihteki yerini, felsefedeki “bilgi” sorununa benzeterek açıklamaya çalıştı. Davetli konuşmacılar arasındaki tek psikolog olan Gerd Gigerenzer (Max Planck Institute for Human Development) karar vermede kullanılan basit kestirme yolların (simple heuristics) klasik normlara göre rasyonel olmasa da evrimsel açıdan adaptif olduğu konusunda bizleri ampirik verilerle ikna etmeye çalıştı.

Kongrenin adı tam anlamıyla içeriğini yansıtıyordu fakat kongreye davetli konuşmacı, araştırmacı ve dinleyici olarak katılan herkesin ortak ilgi alanı aslında “rasyonalite” idi. Çok farklı disiplinlerden gelen ve uzmanlaşma alanı birbirinden farklı olan bu kişiler, yüzyıllardır süre gelen “rasyonellik nedir?” sorusunun cevabını oyun teorisi ve evrim teorisi gibi iki sağlam teorinin ortak paydasında bulmaya çalışıyor, matematiksel yöntemin gücünden yararlanıyor ve bunu yaparken de felsefeyi dışlamıyordu. Kısacası, cevabı çok kolay bulunamayacak olan bu sorunun ancak disiplinler arası bir yaklaşımla irdelenebileceğinin farkındaydı bu kongredeki herkes.

Kongrenin, daha doğrusu kongredeki birçok konuşmanın, bazı eksiklikleri de bulunmuyor değildi. Birçok disiplinler arası alanın sorunu olan şey burada da karşımıza çıkmaktaydı: Söz konusu disiplinler arasında tam anlamıyla bir bütünleşmenin sağlanamamış olması. Örneğin “işbirliği” konusuna oyun teorisyenlerinin fazlasıyla “ekonomist” açıdan yaklaşmaları, evrimsel biyologların katılımcıların birçoğunun bilmediği (ve pek çok durumda da bilmesine gerek olmadığı) biyolojik ayrıntılar üzerinde yoğunlaşıyor oluşu ve felsefecilerin argümanlarını diğer disiplinlerdeki insanların anlayabileceği düzeyde aktaramıyor oluşu birçok kişi için sorun teşkil etti. Bir psikolog olarak benim gördüğüm bir başka sorun ise konuşmaların neredeyse tamamına yakınının deneysel/ampirik çalışmalara yer vermiyor oluşuydu. Özellikle ekonomi teorileri ve evrim teorisi analizlerinin ağırlıklı olduğu konuşmalarda psikolojik ve beyinsel mekanizmalara hiç yer verilmemesi de ayrı bir problemdi.

Tabii ki bu sorunların projenin çok genç olmasından ve kongrenin ilk defa düzenleniyor oluşundan kaynaklanıyor olması son derece mümkün. Fakat kendini bu disiplinler arası alana adayacak gibi görünen birçok doktora öğrencisi ile genç araştırmacının bulunması ve bu kişilerin saygın bilim insanları tarafından destekleniyor olması da yeterine umut verici.

Bu proje hakkında daha fala bilgi almak için: http://www.bris.ac.uk/evolution-cooperation/


Şule Güney