Geçen yıl Radikal Gazetesi’nde İsmet Berkan seküler ahlakın varlığını savunan bir dizi yazı yayınlamıştı. Bunlardan birine şu sayfadan ulaşılabilir:
Seküler ahlakın varlığının, veya daha genel olarak değişik ahlak anlayışlarının varlığının savunulması bu gibi konularda hoşgörüye ve rasyonel tartışma ortamına fazlasıyla ihtiyacı olan Türk toplumunda önemli olsa da bazı kavramsal karışıklıklar Berkan’ın tezini etkili bir şekilde savunmasını engelliyor. Yukarıda link verilen yazı bağlamında iki kavramsal soruna kısaca bakalım.
İlk olarak Berkan "ahlakın kaynağı" derken değişik yerlerde değişik şeyler kastediyor. Bazı yerlerde "ahlak duygusunun kökeni", bazı yerlerde ise "ahlaki prensiplerin gerekçelendirilmesi" demek istiyor. Mesela "iyi, doğru ve güzelin kaynağı insan doğasıdır" derken köken demek istiyor. Zira tek başına insan doğasına referans vererek herhangi bir ahlaki prensip gerekçelendirilemez. Bu şekilde gerekçelendirmeye kalkan doğalcılık hatasına (naturalistic fallacy) düşmüş olur. Ama "ahlakın kökeni insan haklarıdır" derken bu sefer de gerekçelendirmeyi kastediyor. Zira insan hakları kavramı geçen yüzyılda icat edilmiş bir kavram. İnsan hakları ahlak duygusunun kaynağı olamaz. Ancak bazı ahlaki prensipler insan haklarına referans vererek gerekçelendirilmeye çalışılabilir.
Berkan'ın söylediklerini bu şekilde anlasak bile hala bazı sorunlu ifadeler var. Mesela Kant'la ilgili paragrafta "ahlakın kökeni din değildir, insan haklarıdır" anlamında bir şey söylüyor. Burada kökenden kastettiğinin gerekçelendirme olduğunu varsayabiliriz. Bu durumda o söylediği şey tartışılamaz bir olguymuş gibi ortaya koyulamaz. Kant'ın söyledikleri de, bilimsel araştırma sonuçları da bize ahlaki prensiplerimizi nasıl gerekçelendireceğimizi dikte edemez. Gerekçelendirme konusu bir kişisel tercih ve toplumsal uzlaşım konusudur. Hiç kimseye "ahlaki prensiplerini dine referans vererek gerekçelendiremezsin, insan haklarına referans vermek zorundasın" denemez. Toplumlar neye referans vereceklerine tartışma ve uzlaşma yoluyla karar verirler. Ve değişik toplumlar değişik referanslar belirleyebilirler. İslamiyet tartışılmadan benimsenmesi gereken bir referans olmadığı gibi insan hakları da tartışılmadan benimsenmesi gereken bir referans değil. Dolayısıyla Berkan bunu söylemekle seküler ahlakın varlığını savunmanın ötesinde bir şey söylemiş oluyor. "Neyin iyi, doğru, güzel olduğuna karar verirken kendi dünya görüşünü değil benim dünya görüşümü referans al" demiş oluyor ki bu, bu haliyle savunulabilir bir öneri değil.
Ahlak duygusunun kökeni de, ahlaki prensiplerin gerekçelendirilmesi de tartışılması gereken önemli konular. Tartışmada kavramsal karışıklıklara düşülmemesi ve tartışmanın rasyonel bir şekilde ilerleyebilmesi için azami entelektüel dikkatin gösterilmesi gerekiyor.