2012 Amerikan başkanlık seçimleri için Cumhuriyetci Parti aday adayı ve
Teksas Valisi Rick Perry seçim kampanyası sırasında evrimle ilgili yöneltilen
bir soruya “Evrim sadece bir teoridir ve içinde bazı eksiklikler bulundurur. Bu
yüzden biz Teksas’ta hem evrimi hem de yaratılışçılığı okullarda öğretiyoruz”
cevabini verdi. Rick Perry seçim kapanyasının devamında bir çok skandala imza
atacak ve sonunda akıl sağlığından şüphe duyulması sonucunda aday adaylığını
geri çekmek zorunda kalacaksa da, Amerika Birleşik Devletlerinde Rick Perry’nin
de ifade ettigi evrimin “sadece” bir teori oldugu fikri hic de azımsanamayacak
bir kesim tarafından benimsenmekte. 2004 yılında ABD’de yapılan bir ankete göre
nüfusun sadece yüzde 35’i evrim teorisinin bilimsel kanıtlarla desteklendiğini
düşünüyor. (http://www.gallup.com/poll/21814/evolution-creationism-intelligent-design.aspx).
Bir çok biliminsanina göre bu inanış halkın teori kavramını yanlış
yorumlamasından kaynaklanmakta. Teori kavramının yaygın olarak 3 ana kategori
ile karıştırıldığını görmekteyiz: a) hipotez, b) kanun (law). c) hakikat
(fact), Bu yazımızda bilimin teori
tanımının sınırlarını çizerken bu 3 kavramdan farklılıklarını ortaya koymaya
calışacağız.
1) Teori ve Hipotez
2009 yılında çıkan kitabi “the Greatest Show on Earth” kitabında ünlü
evrimsel biyolog Richard Dawkins’e göre problem, evrim teorisi ile ilgili
tartışmalarda yaratılışcıların teoriyi farkli anlamlarıyla kullanmasından
kaynaklanıyor. Oxford İngilizce Sözlüğü’ne göre teori kelimesinin iki farkli
karşılığı bulunmakta.
1. Anlam: Bir grup fenomen veya hakikatın açıklaması olarak görülen
fikirler veya ifadeler sistemi; deneysel gözlemle doğrulanmıs yada belirlenmiş
ve bilinen gerçekleri açıkladığı kabul edilmis hipotez.
2. Anlam: Bir açıklama olarak ortaya atılmış hipotez; sadece bir hipotez,
spekulasyon, varsayım.
Görüldüğü gibi iki anlam arasında en ciddi fark 1. anlama göre teorinin
doğrulanmış 2. anlama göre ise sadece bir varsayım ya da hipotez olması. Buna
uygun olarak hipotezin Webster İngilizce Sözlüğüne göre karşılığı da “amprik ya
da mantıksal sonuçlarını test edebilmek ya da ortaya çıkarabilmek için ortaya
atilmis değişebilir bir varsayım”. Benzeri
bir fark Türk Dil Kurumu sözlüğünde de göze çarpıyor. Türk dil kurumu’nun teori
(kuram) için önerdiği anlamlardan ikisi şu şekilde:
1. Anlam: Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir
bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü, nazariye, teori.
2. Anlam: Belirli bir konudaki düşüncelerin, görüşlerin bütünü
Türk Dil Kurumu’na göre de teorinin birinci anlami doğrulanmış bilimsel
kurallar bütününe yakınken, ikinci anlami teoriyi sadece bir “görüş”e
indirgiyor.
Dawkins’e göre yaratılışcılar teoriyi ikinci anlamıyla kullanmakta ve
anlamakta ısrarci. Belki de bunun başlıca sebebi kamuoyunda bilimsel metod ile
ilgili yaygın olarak bulunan yanlış inanışlar. Örneğin, gazetelerde sıkca bir
teorinin kanıtlandığı veya kanıtlanmadığına ilişkin haberler görürüz. Oysa
bilimsel topluluk kanıtlama kelimesinden özenle kaçınır çünkü deneyler ve gözlemler
bir teoriyi ancak yanlışlayabilir veya yanlışlamayı başaramaz ve bu durumda da
destekler. Bu denklemde hakikat (fact) sadece deneysel gözlemlerin sonucudur
(bu konuya aşağıda daha geniş deyineceğiz). Bir başka deyişle hiçbir bilimsel
veri bir teoriyi kanıtlamaz sadece destekler veya çürütür1. Bilimsel
calışmanın genel amacı varolan teoriyi vargücüyle çürütmeye çalışmaktır.
Dawkins’in de kitabında belirttiği gibi, bir teoremin kanıtlanabileceği ve
kanun haline gelebileceği tek alan matematiktir.
Bilimsel disiplinlerde en güçlü teoriler dahil olmak üzere her teorinin
günün birinde potansiyel olarak çürütülme olasılığı vardır. Dawkins bu tür
teorilere örnek olarak gezegenlerin güneşin etrafında döndüğünü öngören
heliosentrik güneş sistemi teorisini gösteriyor. Heliosentrisizm milattan önce
3. yüzyılda Samoslu Aristarchus tarafından ortaya atılmıs ve o günden bu yana
da çürütülemediği için halihazırda geçerli bir teori olarak kabul edilmektedir.
Buna göre heliosentrik teoriyi, teorinin ikinci anlamında kullanmamiz ve sadece
bir spekülasyon olarak tanımlamamız makül olmayacaktır.
Bilimsel olarak en kararlı ve rahat şekilde takip edilip uygulanabilinecek teorilerden
biri olsa dahi, heliosentrisizm bile bir gün çürütülebilir. Buna rağmen heliosentrik
teori bugüne kadar defalarca sınandığı fakat çürütülemediği, aksine
desteklendiği için bir gün geçerliliğini yitirebileceğini varsaysak bile
pratikte bütün planlarımızı bu teori uzerine inşa edebiliriz. Örneğin, NASA
uzay aracı Curiosity’i Mars’a gönderirken Mars’ın güneş etrafında döndüğünü ve
yarın da döneceğini kabul ederek hesaplamalarını yapar. Bir başka deyisle iyi
sınanmış teoriler bir hipotez (2. anlam) olarak değil üzerine büyük planların
inşa edilebileceği kadar sağlam fikir sistemleri (1. anlam) olarak görülürler.
Darwin’in evrim teorisi de dünya üzerinde yaşamın açıklanması konusundaki
tartışmasız en iyi sınanmış ve desteklenmiş teoridir. Bunun en büyük nedeni,
evrim teorisinin ve öngörülerinin yüz yıldan uzun bir süredir yanlışlanamamasıdır.
Bir diğer deyisle yaratılışcıların beklediği gibi evrim teorisinin tümüyle tek
bir deneye bağlı olarak kanıtlanması bilimsel metoda ve bilim felsefesine uyum
göstermez. Tıpkı heliosentrik teori gibi evrim teorisini de teorinin ikinci
anlamıyla sadece bir görüş ya da hipotez olarak tanımlamak da evrimin birgün
çürütülemeyeceini iddia etmek de mümkün değildir. Sonuç olarak evrim teorisi
büyük bir açıklayıcı ve öngörücü güçle çürütülebileceği güne kadar gerçerliliğini
korumaya devam edecektir.
Samoslu Aristarchus |
2) Teori ve Kanun
Evrim teorisi ile ilgili tartışmalarda
bilim felsefesinin temel kavramlarının yanlış kulanımı, teorinin farklı
anlamlarının karıştırılmasıyla sınırlı değildir. Sıkça karsılastığımız bir başka
durum da, teorilerin ispatlandigi zaman kanuna dönüştüğü yanılgısıdır. Özellikle
yerli akıllı tasarımcıların diline
pelesenk olmus hali su sekildedir:
…evrim
bir teoridir. Yerçekimi kanunu gibi ispatlanmış bir kanun değildir.
Halbuki bilim felsefesinde
kanun ve teori arasında bu türden bir ilişki yoktur. Bilim felsefesine göre
kanun; çeşitli olgularin birbirleriyle ilişkileri üzerine kurulmuş deneylerle
ispatlanmış matematiksel bir presiptir. Teori ise çesitli kanun ve olgulari bir
bütün içinde açiklayan sistemdir. Bu bağlamda modern evrimsel sentez, türleşme kavramını,
Mendel kanunlarını ve başka ampirik verileri kullanarak açıklama hedefindeki
bir teoridir.
Kanunların, teorilerden farklı olarak hedef aldıkları fenomenlerin neden gözlemlendiği
şekilde davrandığını açıklamak gibi bir iddiasi yoktur. Örneğin Newton’nun
evresel kütleçekim kanunu kütleler arası çekim gücünün matematiksel olarak
ifade edilmesidir ve kısaca iki kütle arasındaki kuvvetin, kütlelerin capıyla
doğru, aralarındaki mesafenin karesi ile ters orantılı olduğunu belirtir. Bu
kanunun iki kütlenin neden birbirini çektigi ile ilgili bir açiklamada
bulunmaz. Eğer bulunsaydı, yani matematiksel bir formül olmanın ötesinde
kütlelerin neden birbirini çektigi ile ilgili fikir yürütseydi kanun değil
teori olarak adlandırılırdı. Tam da bu sebepten ötürü, bugün kütlelerin neden
birini çektiğini açiklamaya çalisan kuram Einstein’nin Genel Görelilik Teorisi
olarak adlandırılıyor.
Yukarıda bahsi gecen “…evrim
bir teoridir. yerçekimi kanunu gibi ispatlanmış bir kanun değildir” önermesinin
tek hatalı tarafı kanun ve teori kavramlarının bağlam dışı kullanılmasından
ibaret değildir. Newton’nun evresel kütleçekim kanunu, fiziğin pratik
uygularmalarında son derece kullanıslı bir kanun olsa bile, atom altı
parçacıkların hareketlerini açiklamakta yetersiz kalmıştır. Ayrıca, Newton
sonrasında gözlemlenen Merkür’ün yörüngesel hareketlerindeki sapmalar kütle
çekim kanunun matematiksel önermeleri ile çelişmektedir. Kısaca, Newton’nun
evresel kütleçekim kanunu, yanlışlığı ispatlanmış bir kanundur. Ancak günlük hayatta son derece pratik
uygulamaları olduğu için bilim çevrelerinde halen kütle çekim kanunu olarak
adlandırılmaktadır. Bu ilginç durum da, teoriler kanıtlanınca kanuna dönüşürler
önermesinin aslında ne kadar hatalı olduğunu göstermektedir.
3) Teori ve Hakikat
Sıkça karsılaştığımız bir başka hata da hakikat/olgu (fact) kavramının
günlük kulanımı ile bilim felsefesi açısından kullanımının karıştırılmasıdır. Teori-kanun
ilişkisinin yanlış kullanımdaki gibi akıllı tasarımcılar evrimin sadece bir
teori olduğu, ispatlanmiş bir olgu olmadini söylemektedirler. Oysa bilim felsefesine göre olgular deneylerle
ispatlanabilen gözlemlerdir. Dolayısıyla, teori kavramı olgu kavramını kapsar,
çünkü yukarıda da bahsedildiği gibi teori, “sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok
olguyu (hakikati) açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü…”
olarak tanımlanır. Kısacası, evrim teorisinde olduğu gibi, teorileri
destekleyen bir cok olgu vardır. Ayrıca tek başına bir olgu teorinin karşısında
olsa bile bilimsel metodoloji teorinin terk edilmesi gerektiğini dikta etmez. Hatta
deneysel olarak ispatlanmiş güçlü bir olgu, teorinin karşısında olabilir ama bu kısa vadede teori
icin sorun teşkil etmez. Bir teori için yıkıcı olabilecek durum farklı
kaynaklardan gelen olguların organize bir biçimde birikerek teorinin varsayımların
çürütmesidir.
Konu ile ilgili evrim teorisinin tarihinden bir örnek vermek gerekirse, Dünya'nin
yasi ile ilgili ilk fiziksel bulgular evrim teorisini tamamen yanlışlar
nitelikdeydi. Hatta donemin ünlü fizikçilerinden Lord Kelvin Dünya'nın soğuma
hızı ile ilgili matematiksel hesaplar yapıp (ve bunu deneysel gözlemle de kanıtlayip)
Dünya’nın yaşının 20 ila 100 milyon yıl arasında olması gerektiğini bulmuş,
dolayısıyla da evrim teorisinin yasamsal çeşitliliği açıklayamacağı sonucuna
varmıştır. Kelvin’nin deneylerle desteklenen bu bulgusu, günümüzde akıllı
tasarımcıların ortaya attıkları bilimsel bulguların (!) aksine 1862’den 1898’e
kadar evrim teorisinin geçerliliği açısından çok ciddi soru işaretleri doğurmuştur.
Ancak 1898’de Radium’un, dolayısıyla radyoaktivitenin, bulunmasıyla birlikete
Kelvin’in Dünya’nın sogumasi ile hesaplamalarının yanlış olduğu ortaya çıkmış
ve daha sonraki radiometrik bulgular Dünya’nın yaşının 4.5 milyar olduğunu
göstermiştir. Bu tarihsel örnek izole olgular ile teoriler arasindaki
hiyerarşik ilişkiyi açıklaması açısından önemlidir. Ayrıca, günümüzde evrim
teorisinin biliminsanlari tarafından bu kadar çok rağbet görmesinin en önemli
sebeplerinden bir tanesi de az önce verdigimiz örnekte olduğu gibi, bir çok
farklı alanda girdiği bilimsel tartişmalardan hep anlının akıyla çıkmasıdır.
Sonuc
Yazının başında da değindiğimiz gibi evrimin bir teori olduğu ve bir gün
gelip de yanlışlanma ve yeni bir teori tarafından yerinden edilme olasılığını kabul
etmek bilimsel ve skeptik düşüncenin gereğidir. Hatta daha da ileri gidecek
olursak, akıllı tasarım düşüncesinin evrim teorisine alternatif bir bilimsel
teori haline gelmesi de mümkündür. Buna rağmen bugün elimizde bulunan bilimsel
birikim ile yüz yılı aşkın bir süredir sınanagelmiş Darwinci evrim teorisi halihazırda
bir teorinin ulaşabileceği en güçlü noktalardan birine ulaşmıstır. Bu seviyede
bir teori akıllı tasarımcıların anladığı anlamıyla kimsenin gerçekliğinden emin
olmadığı bir fikirden çok daha güçlü, üzerine inşa edilmis birçok bilim dalıyla
nüfuzlu ve güvenilir bir fikir sistemidir.
Güneş Kutlu, Onur İyilikçi
1 Amerikali bilimsel tarihci Thomas Kuhn’a gore bilimsel bir paradigmaya
uygun olmayan gozlemler oncelikle sadece anomali olarak tanimlanir. Ancak bu
anomalilerin paradigmanin aciklayabildigi gozlem sonuclarindan daha fazla
olmasi durumunda yeni bir paradigmaya gecis olusur (paradigm shift).