Adına ince belli de dense, kum saati şekli de dense birçok değişik kültürde erkeklerin özel bir tür kadın vücudunu çekici bulduğu biliniyor. Bu şeklin bilimsel ölçümünün adı bel-kalça oranı. Yani bel çevresinin kalça çevresine oranı. Sağlıklı kadınlarda bu oran 0.67-0.80 arasında değişirken sağlıklı erkeklerde 0.85-0.95 arasında değişiyor. Ve nispeten düşük (0.70 civarındaki) oranlar erkekler tarafından en çekici bulunan oran.
Bunun gelişigüzel bir bulgu olmayıp evrimsel temelleri olabileceğine işaret eden bazı veriler var. Mesela düşük bel-kalça oranına sahip kadınlar doğurganlık ve çeşitli sağlık göstergeleri bakımından diğer kadınlardan daha avantajlı durumdalar. Burada nedensel etkiyi yaratan muhtemelen yumurtalıklar tarafından salgılanan estradiol hormonu. Estradiol salgılanması hem doğurganlık ve sağlık avantajlarına sebep oluyor, hem de vücuttaki yağın karın bölgesinden kalça bölgesine aktarılmasını sağlıyor. Bol estradiol salgılanmasının dolaylı göstergesi olarak da düşük bel-kalça oranı evrimsel tarih içinde erkekler için bir çekicilik unsuru haline gelmiş. Yani evrimsel teze göre düşük bel-kalça oranının çekici bulunması bir adaptasyon.
Düşük bel-kalça oranının daha çekici bulunduğunu gösteren araştırmalarla ilgili iki hususa dikkat çekmek gerekir. Birincisi, bu araştırmalarda gösterilen kadın fotoğraflarında bel-kalça oranı değiştirilirken vücuttaki toplam yağ oranı sabit tutuluyor. Diğer bir ifadeyle, bir başka çekicilik unsuru olabilecek beden-kütle endeksi (kilo bölü boyun karesi) kontrol ediliyor. Yani düşük bel-kalça oranı zayıf olmak anlamına gelmiyor. Vücuttaki yağın karın bölgesinden ziyade kalça bölgesinde toplanması anlamına geliyor. İkincisi, bunun sadece modern Batı toplumlarına özgü bir çekicilik unsuru olduğuna dair hemen akla gelebilecek itiraza karşı çeşitli kültürler arası araştırmalar çok benzer tercihlerin başka kültürlerde ve eski zamanlarda da var olduğunu gösteriyor. Kısacası, bazı istisnalar olsa da ortada kolayca geçiştirilemeyecek sağlam bir bulgu var gibi görünüyor.
Bu tercihin beyinsel temeliyle ilgili ilk araştırma geçen ay PLoS ONE dergisinde yayınlandı.
Bu alanın önde gelen araştırmacılarından evrimsel psikolog Devendra Singh ve bilişsel nörobilim uzmanı Steven Platek’in beraber yaptıkları araştırmada 14 erkek katılımcıya, bel-kalça oranlarını düşürmek için ameliyata girmiş kadınların ameliyat öncesi ve sonrası resimleri gösterilmiş. Katılımcılar bir yandan resimleri ne kadar çekici bulduklarıyla ilgili yargıda bulunurken bir yandan da fMRI yöntemiyle beyin aktivasyonlarına bakılmış. Beklenen şey düşük bel-kalça oranına sahip resimlerin daha çekici bulunması ve daha çekici bulunan resimlerin beynin haz merkezlerinde daha fazla aktivasyona yol açması imiş.
Bulgular bu beklentileri doğrulamış. Ameliyatla bel-kalça oranları düşürülen ama beden-kütle endeksinde bir değişiklik olmayan kadınlar ameliyat sonrasında daha çekici bulunmuşlar. Aynı zamanda, ameliyat öncesi resimlerle karşılaştırıldığında, ameliyat sonrası resimler özellikle ön singülat kortekste ve orbital frontal kortekste aktivasyona yol açmış. Bu bölgelerin ödül algılamayla ve sosyal ortamlarda karar vermeyle ilgili olduğu biliniyor. Kadından kadına değişen beden-kütle endeksi ise beynin ödül bölgelerinde değil sadece görsel algıyla ilgili bölgelerinde aktivasyon değişikliğine yol açmış.
Bu bulgular bize ne söylüyor? Beyin görüntüleme araştırmalarının anlamlı hiçbir şey söylemediğini düşünen bir grup davranış bilimci olduğu için öncelikle bulguların gerçekten yeni bir şey gösterdiğini söyleyelim. En başta bel-kalça oranının çekicilik ölçekleri kullanılarak ortaya çıkan önemi beyin aktivasyonu yöntemiyle de bir kere daha gösterilmiş oldu. İki farklı yöntemin aynı bulguya işaret etmesi önemli. Fakat bazılarının hemen çıkarabileceği sonucun aksine, araştırma bel-kalça oranının öneminin Batı kültürüne özgü yapay bir bulgu olmayıp biyolojimizin derinliklerinden geldiğini ispat etmiyor. Zira ölçek sorularına verilen cevaplar nasıl kültür tarafından etkilenebilirse beyin aktivasyonu örüntüsü de kültür tarafından etkilenebilir. Davranış düzeyindeki bir bulgunun beyinde de karşılığı olduğunun gösterilmesi bulgunun ortaya çıkmasında kültürün ve evrimin oynadığı rolle ilgili doğrudan bir şey söylemez. Benzer şekilde, çekicilik yargılarında rol oynadığı bilinen beden-kütle endeksinin bu araştırmada beynin haz merkezleriyle ilişkisinin çıkmaması bu endeksin çekicilikte “gerçek” (biyolojik temeli olan) bir rol oynamadığı anlamına gelmez.