8.11.2014

Cinsellik ve Beyin: İndirgemecilik ve Düalizm Üzerine


Kadınlarda cinsel isteksizlik (hypoactive sexual desire disorder: HSDD) son yıllarda giderek artan oranda koyulan bir teşhis. Bunun gerçekten tıbbi bir durum olup olmadığıyla ve muhtemel sebepleriyle ilgili tartışmalar sürüyor. Dört yıl kadar önce Wayne State University’den Michael Diamond tarafından HSDD teşhisi almış (ve almamış) bir grup kadınla bu durumun sebeplerini anlamaya yönelik bir beyin görüntüleme araştırması yapıldı. Hem araştırmanın kendisi hem de Diamond’ın bundan çıkan sonuçlarla ilgili verdiği demeçler İnternet üzerinden epey tartışıldı. Bu yazıda BBC News’da çıkan bir haber yazısı ve bu yıl çıkan bir felsefe makalesi (Savulescu & Earp, 2014) eşliğinde kısaca bu araştırmayı inceleyeceğiz.
  

  
Araştırmada Diamond 19 HSDD teşhisi almış kadına ve 7 normal kadına içinde erotik kısımlar da olan yarım saatlik bir video klipi göstermiş. Erotik görüntüler sırasında normal kadınlarda duygularla ilgili bir beyin bölgesi olan insulada faaliyet artışı gözlenmiş. HSDD’li kadınlarda böyle bir artış olmamış. Bundan hareketle Diamond HSDD’nin fiziksel bir temeli olduğunu, dolayısıyla gerçek bir tıbbi durum olduğunu, toplumun uydurduğu bir şey olmadığını iddia ediyor. Diamond’ın ağzından çıkıp çıkmadığı belli olmasa da BBC habere “zihin değil beyin” başlığını da eklemiş.

Diamond’ın araştırmasına ve yorumuna hemen birkaç eleştiri getirilebilir. Mesela beyin görüntüleme cihazında ortaya çıkan farklılığın HSDD’ye özgü olduğunu nereden biliyoruz? Belki bu fark depresyon göstergesi. Cinsel isteksizliğin depresyon sonucunda ortaya çıkabildiğini biliyoruz. Veya belki bu fark HSDD’ye sebep olan şey değil, onun bir sonucu. Bu ihtimaller daha kontrollü ve daha büyük çaplı bir araştırma yapılması gerektiğine işaret ediyor.

Savulescu ve Earp’ün (2014) eleştirisi ise metodolojik olmaktan ziyade felsefi bir eleştiri. Bu felsefeciler Diamond’ın (ve belki BBC haberi yazarının) kavramsal bir karışıklık içinde olduğunu, bu karışıklığın sebebinin de indirgemecilik olduğunu düşünüyorlar. İndirgemecilikten kastettikleri psikolojik sorunların sadece beyinden kaynaklandığı fikri. Bir psikolojik sorunun beyindeki yansımasını (neural correlate) bulmanın o sorunun sebebini anlamak olduğu yanılgısını eleştiriyorlar.

Savulescu ve Earp’ün haklı olduğu bir nokta var. HSDD’ye yol açan nedenler zincirinde geriye doğru gittiğimizde bu durumun elbette beyin dışında sebepleri de olduğunu fark ederiz. Stresli bir hayat temposundan romantik ilişkide beklediğini bulamamış olmaya kadar çok çeşitli sebepler HSDD’ye yol açmış olabilir. Fakat bu, son aşamada HSDD’nin sebebinin beyinden kaynaklanan bir durum olduğu gerçeğini değiştirmez. Yani diğer vücut dışı ve vücut içi sebeplerin katkısı ne olursa olsun HSDD’nin ortaya çıkıp çıkmayacağını son aşamada belirleyen beynin bu sebeplere verdiği tepkidir. Bu durumda “HSDD sadece bir beyin bozukluğu değildir” gibi itirazların yanlış anlaşılmaya ne kadar müsait oldukları da fark edilebilir. Asıl kavramsal karışıklığı yaratan “HSDD’nin beyinsel sebepleri olduğu gibi çevresel sebepleri de var” gibi ifadelerdir. Zira bu ifade beyinsel sebepler ve çevresel sebepler beraberce HSDD’yi ortaya çıkarıyor gibi bir izlenim yaratıyor. Oysa HSDD’yi son aşamada ortaya çıkaran tek başına beyindir. “Beyin bunu neden ortaya çıkarıyor?” diye sorduğumuzda neden-sonuç zincirinde biraz daha geriye gidip çevresel (ve belki aynı zamanda genetik) sebepleri göz önüne almamız gerekir.

BBC’nin “zihin değil beyin” başlığını ele alalım. “Beyin değil zihin” olması mümkün müydü? Tabii ki hayır. Zihinsel olan her şey aynı zamanda beyinseldir. HSDD’nin sebebinin insula sorunundan değil ilişki memnuniyetsizliğinden kaynaklandığı ortaya çıkarsa gene “beyin değil zihinmiş” diyemeyiz. İlişki memnuniyetsizliği de (henüz bütün ayrıntılarını ortaya çıkaramadığımız) bir beyin olayıdır. İlla bir ayrım yapılacaksa bilincinde olduğumuz beyin olayları ve bilincinde olmadığımız beyin olayları şeklinde bir ayrım yapılabilir. Dolayısıyla buradaki kavramsal karışıklık Savulescu ve Earp’ün işaret ettiği türden bir indirgemeciliğe dayanan bir karışıklık değil, bir tür gizli düalizme dayanan bir karışıklık. BBC haberinin yazarı zihinsel ve beyinsel olayların farklı olaylar olduğunu ve araştırmada beynin rolünün ortaya çıkmasıyla zihnin bir rolünün olmadığının gösterildiğini zannediyor. Oysa insula faaliyetindeki farklılaşma belki de çok aşina olduğumuz bir zihinsel durumun beyindeki yansıması.

Son olarak, Savulescu ve Earp’ün beyin görüntüleme araştırmasındaki bulguyu fazla küçümsediğini de belirtelim. Bu iki felsefeci makalelerinde bu tür bulguların ancak sorunun beyindeki yansımasını gösterebileceğini, sorunun sebebini asla gösteremeyeceğini söylüyorlar. Oysa (Diamond’ın basit araştırmasından hareketle bunu söyleyemesek bile) gördüğümüz beyin faaliyeti farklılığı pekala HSDD’nin sebebi de olabilir. Ayrıca bazı durumlarda psikolojik bir sorunun sebebinden çok doğrudan beyindeki yansımasıyla da ilgilenebiliriz. Mesela çevresel sebebi ne olursa olsun aşk acısının beyindeki yansımasının fiziksel acı bölgelerindeki faaliyet artışı olduğunu görmek yeterince ilginç bir bulgu olurdu. Dolayısıyla psikolojik sorunlarla ilgili “gerçek” ilerlemenin beyin görüntüleme araştırmalarıyla elde edilemeyeceğini düşünmek için bir sebep yok.


Kaynak:

Savulescu, J., & Earp, B. D. (2014). Neuroreductionism about sex and love. Think, 13, 7-12.