19.08.2013

Hayvanlarda Bilinç ve Bilincin Evrimi


Bir yılan olmak nasıl bir histir? Bir yılanın vücuduna sahip olmak, onun gibi hareket etmek, dünyayı bir yılan gibi algılamak nasıldır? Susan Blackmore’un “Bilinç” adlı kitabında sorduğu bu soruya kesin bir cevap verebilmek tabii ki çok zor. Bunun öncelikli nedeni yılan gibi diğer hayvanların bizimkine benzer bir bilinç sahibi olup olmadığını bilemememiz. Geçmişte olduğu gibi bugün de bu sorunun bütün zorluğuna rağmen birçok felsefeci ve bilim insanı “hayvanlar bilinç sahibi midir?” sorusuna cevap aramaktalar.

Bilincin Tanımı

Bu noktada bilinçten ne kastettiğimizi daha açık ifade etmemiz yararlı olacaktır. Webster İngilizce sözlüğünde bilinç “kişinin etrafının ve özellikle de kendinin farkında olması niteliği ya da hali” olarak tanımlanır. Bilinci sadece etrafında olup bitenden haberdar olma halinden ayıran da işte bu kişinin kendinin farkında olması durumu yani “bireysel farkındalık” ya da “öz-bilinç” (self-consciousness) durumudur. Bilinci dışsal ve içsel bilinç olarak ikiye ayırabiliriz. Buna göre dışsal bilinç etrafımızda olan bitenden haberdar olma durumu, içsel bilinç ise rüya hali gibi iç kaynaklı bilinç halleridir. Geçtiğimiz haziran ayında PNAS dergisinde yayınlanan makalelerinde Mashour ve Alkire (2013) bilinçte üç aşama tanımlar. Bunlar uyanıklık, uyuşukluk ve uyuşturulmuşluk ya da anestezi halidir. Tartışmamıza yararlı olacak bu kavramlara değindikten sonra sorumuza geri dönelim.

Hayvanlar Bilinç Sahibi midir? İki Ana Görüş

Eminim ki bu soruya direk ve kesin bir cevap vermenin ne kadar zor olduğunu çoktan fark etmişsinizdir. Fakat en azından birçok etik tartışmasını beraberinde getiren bu soruya verilen cevapları iki ana görüşte toplayabiliriz. İlk görüşe göre sadece insanlar bilinç sahibidir ve hayvanlar bu yetiye sahip değildirler. Bu görüş Fransız filozof Descartes’ın ortaya attığı dualizm fikrine dayanmaktadır. Bu fikre göre hem insanlar hem de hayvanlar vücutları itibariyle etten ve kemikten yaratılmış makinelerse de insanlar ruh sahibi olarak zihne ve özgür iradeye de sahipken hayvanlar bu özelliklerden yoksundur. Bu anlamda da bilinç sahibi değillerdir.

Buna karşı ikinci görüşü benimseyenler insan dışında diğer canlıların da kısmen ya da tamamen bilinç sahibi olduğunu savunurlar. Descartes’ın dualizmine karşı ve bu ikinci görüşe uygun olarak hayvanların hiçbir hisse sahip olmadığını öne sürmek de gerçekçi olmayacaktır. Zira memeli sinir sistemi acıdan ve sıkıntıdan kaçmak üzere evrilmiştir. Biyolog Marian Dawkins’e göre bir hayvanın ne kadar acı hissettiğini anlamanın en iyi yolu acıdan kaçınmak için ne kadar çalışmayı kabul ettiğidir. Örnek vermek gerekirse, bir levyeye basarak kendisine verilen elektrik şoklarından kurtulmayı öğrenmiş bir sıçan şoklar gerçekten canını acıtıyorsa su içmekten veya yemek yemekten tamamen feragat edip sadece şoktan kaçınmak için bu levyeye basmayı sürdürebilir. Bu anlamda da hayvanlar etraflarında olup bitenin farkındadır diyebiliriz. Fakat hayvanların öz-bilince sahip olup olmadığı sorusu halen tartışmalıdır.

Kendini Tanıma Yetisi ve Öz-bilinç

Öz-bilincin ortaya çıkışı için en önemli basamak organizmanın kendini tanıması ya da idrak etmesidir.  Bu nedenle 1970'lerde psikologlar ve sinirbilimciler değişik hayvan türlerinde kendini tanıma özelliğinin bulunup bulunmadığını araştırmaya başladılar. Kendini tanıma özelliğinin en kabul gören testi 1970 yılında psikolog Gordon Gallup tarafından şempanzelerde kullanılmak üzere hazırlanan “ayna-iz testidir”. Gallup bu testte anestezi altında şempanzenin normalde ayna olmadan göremeyeceği kaş ve kulak bölgelerini kırmızı bir boyayla boyar. Deneğin normal şartlarda vücudunda görse kaşıyarak çıkarmaya çalışacağı bu izi ayna karşısında da tekrarlayıp tekrarlamayacağı test edilir. Eğer denek aynada gördüğünün kendisi olduğunun farkındaysa yani öz-bilinç sahibiyse bu izi çıkarmaya çalışacak, eğer aynada gördüğü hayvanın kendisi olduğunu fark edemiyorsa yani öz-bilinç sahibi değilse bu izi çıkarmaya çalışmayacaktır. Şempanzeler dışında balıklar genelde karşılarına ayna konduğunda gördükleri şeyin bir başka balık olduğunu sanarak saldırmaya çalışır. Fakat daha kompleks sinir sistemine sahip hayvanlarda öz-bilincin bu türden izlerini görebilmek mümkün. Nitekim Gallup deneylerinin sonucunda şempanzelerin aynayla ilk karşılaşmalarından bir kaç gün sonra kendilerini aynada tanıyabildiğini göstermiştir. Ayna-iz testini kullanarak benzeri davranışlar diğer insansı ve insansı olmayan maymunlarda (Rajala ve arkadaşları, 2010), yunuslarda (Marten ve Psarakos, 1994), ve hatta saksağan gibi kuşlarda (Prior ve arkadaşları, 2008) gösterilmiştir. İnsanlarda ise kendini tanıma davranışı 18 ila 24 aylıkken gelişmektedir.
Saksağanlarda ayna-iz testi 

Kendini aynada tanıyabilme özelliği en azından hayvanların bir kısmının bir “ben” kavramına sahip olduğunu gösterse de primatolog Povinelli’ye göre bu, türlerin kendi içsel psikolojik durumlarının farkında olduğu anlamını taşımaz. Psikolog Cecilia Heyes’e göre ise ayna-iz deneylerinin sonuçları sadece bazı türlerin kendi hareketini aynada tanıyabilme özelliğini göstermektedir. Bunun ötesinde öz-bilinçle ilgili bir çıkarım yapılamaz.

Bilincin Sinirsel Temelleri ve Evrimi

Hayvanların bilinçli olup olmadığı sorusuna cevap verebilmek için bilincin sinirsel ve evrimsel temellerine bakmak yararlı olacaktır. Öncelikle Gallup ve takipçilerinin sonuçları hayvanların insanlarla paylaştığı ilkel bir öz-bilinç yetisini ve ortak bir sinirsel mekanizmanın varlığını gösterdiği için önemlidir. Bu fikre paralel olarak 2012 yılında Cambridge Üniversitesinde düzenlenen bilinç kongresinin sonunda yayınlanan “Cambridge insansı olmayan hayvanlarda bilinç deklarasyonuna” göre bilinci destekleyen sinirsel altyapı sadece insanlara özgü değildir. Şimdi bu yönde yorumlanabilecek bir kaç deneysel sonuca yer verelim.

Bilinç ve bilinçsizlik halleri arasındaki sinirsel farklardan hangi beyin bölgelerinin bu yeti için önemli rol oynadığı anlaşılabilir. Örneğin, Långsjö ve arkadaşları 2012 yılında yayınladıkları araştırmada anestezi kullanarak insanların bilinç seviyesini ayarlarken PET görüntülemesi aracılığıyla da hangi beyin bölgelerinin bu seviyelerde aktive olduğunu belirlediler. Sonuçlara göre denekler bilinçlerini kazanmaya başlarken beyin sapı, hipotalamus, talamus, ve ön singulat gibi beynin evrimsel olarak daha eski bölgelerinde aktivite artışı gözlendi. Buna rağmen evrimsel olarak daha yeni neokortikal (yeni korteks) bölgeler bilinç seviyesiyle paralellik göstermedi. Bunla beraber Långsjö ve arkadaşlarının bilinçle paralellik gösterdiğini gözlemlediği bölgelerin zarar görmesi kişinin komaya girerek bilincini kaybetmesine neden olmaktadır. Bu şu anlama geliyor: bu anatomik yapılara sahip diğer türler de insanlardakine benzer bir farkındalığa/bilince sahip olabilir.
Kuşlar ve memelileri ortaya çıkaran evrimsel hatlar bundan yaklaşık 315 milyon yıl önce ayrılmıştır. Fakat ilginçtir ki daha önce belirttiğimiz gibi kuşlar kendini tanıma özelliği dahil olmak üzere bilinçle bağdaştırılan mental olarak karşı tarafın niyetini okuyabilme (zihin kuramı, theory of mind) ve olayların bilinçli hafızasını oluşturabilme (açık olaysal bellek, explicit episodic memory) gibi özelliklere sahiptirler. Bu tür bilişsel düzeydeki benzerliklerin nedeni insanlar ve kuşların beyin anatomilerindeki benzerlikleridir. Daha önce bahsettiğimiz anestezi deneylerinin bilinçle paralellik gösterdiğini bulduğu beyin bölgelerinin analogları kuş beyin anatomisinde de yer almaktadır. Bu akla iki ihtimali getirmekte: ya evrimsel süreçte bilinç birbirinden bağımsız olarak en az iki kere ortaya çıktı ya da kuşlar ve insanların ilkel sinir sistemine sahip ataları hali hazırda ilkel bir bilince sahipti.

Anestezi çalışmalarında ortaya çıkan evrimsel açıdan ilkel anatomik yapılar genel anlamıyla uyanık olma, ya da farkında olma durumunu sağlayan mekanizmalardır ve kuşlardan sürüngenlere, düşük seviye memeli kabul edilen kemirgenlerden, insansı maymunlara ve sonunda insanlara kadar merkezi sinir sistemine sahip birçok türde bu yapıları bulabiliriz. Ancak öz-bilincin ortaya çıkması için gereken beyin yapısı olan prefrontal korteks evrimsel olarak yeni ortaya çıkmış ve tüm hayvanların paylaşmadığı bir beyin bölgesidir. İlginçtir ki Gallup ve takipçilerinin sonuçlarına paralel olarak prefrontal korteks ya da kuşlardaki analoğu pallium öz-bilince ve yüksek bilişsel yeteneğe sahip türlerin beyin anatomisinde daha büyük yer kaplar. Bu da tam anlamıyla bilince sahip türlerin hem farkındalık için gerekli ilkel beyin yapılarına hem de öz-bilinç için gerekli daha yeni beyin yapılarına ihtiyaç duyduğu anlamına gelebilir.

Türler Arası Bilincin Sınırlarını Çizmek ve Sonuç

Yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız üzere bilinç, temel düzeyde farkındalık ve daha yüksek seviyede öz-bilinç ve “ben” kavramı, belli sinirsel mekanizmaları paylaştıkları için insan dışında birçok türe atfedilebilir. Yine de bu türlerin insanlarla aynı seviyede bilinç sahibi olduğunu iddia etmek zordur. Tıpkı türlerin sinir sistemleri daha az kompleks hale geldikçe o türlere atfedilen yüksek bilişsel yetilerin azalması gibi bilincin de sinir sisteminin gelişmişliğine göre çeşitli seviyelerde ortaya çıktığını düşünebiliriz.

 Deniz tavşanı 
Amerikalı felsefeci Daniel Dennett türleri öğrenme ve zihinsel yetilerine göre farklı kategorilere ayırmıştır. Örneğin, Dennett’ın en düşük kategorisi Darwinci canlılardır ve bu canlılar sadece mutasyonlarla seçilir veya yok olurlar. Dış dünyayı kontrol etme yetileri yoktur. Deniz tavşanı (bir deniz salyangozu türü) gibi Skinnerci canlılar (Amerikalı psikolog B.F. Skinner’a ithafen) önlerindeki tüm hipotezleri tek tek deneyerek ve yanlışları eleyerek öğrenebilirken, tüm omurgalı türlerin oluşturduğu Popperci canlılar (Felsefeci Karl Popper’e ithafen) denenecek tepkileri henüz denemeden zihinsel olarak eleyebilirler. Daha yüksek yetilere sahip belirli karga ve insansı maymun türlerinin oluşturduğu Gregorcu canlılar (Nöropsikolog Richard Gregory’ye ithafen) alet yapıcılarıdır ve dil gibi zihinsel aletlere sahiptirler. Böylece bu türler ayni türden diğer bireylerden kullanılan ortak dil yoluyla öğrenebilir ve bütün mümkün hipotezleri oluşturmak ve denemek zorunda kalmazlar. Son olarak en yüksek öğrenme yetilerine sahip Bilimsel canlılar bilimsel metodu kolektif olarak kullanabilecek kadar toplumsal halde yaşayan türlerdir.

Deniz üzümü
Dennett’ın bu kategorizasyonunu kullanarak bilinç üzerine çıkarımlarda da bulunabiliriz. Örneğin, farkındalık anlamında bilinç Darwinci canlılar haricinde diğer tüm kategorilere ait türlerde ortaya çıkmış olmalıdır. Buna göre mikro organizma düzeyindeki türler haricinde dış dünyayı algılama yetisine sahip tüm türler farkındalık anlamında bilinç sahibidir diyebiliriz. Mashour ve Akire (2013) bu sınırı hareketlilik üzerinden çizmiştir. Yazarlara göre hareket etme becerisine sahip her canlı dış dünyayı algılamak üzere bir sinir sistemine, dolayısıyla da dış dünya ile ilgili farkındalığa sahiptir. Aynı makalede verilen deniz üzümü (kordalılar sınıfına giren ilkel bir deniz hayvanı) örneği ilginçtir. Buna göre deniz üzümü yerleşmek için uygun bir yer bulduktan sonra sinir sistemini kendi içinde sindirerek yok eder. Bir diğer deyişle hareket etmeyi bıraktıktan sonra ne dış dünyayı algılamaya (yani farkındalık anlamında bilince) ne de buna izin veren sinir sistemine ihtiyacı vardır.

Buna karşın öz-bilinç ancak gelecek durumları öngörüp zihinsel olarak kendini bu durumlarda konumlandırabilen, içsel temsil becerisine sahip Popperci canlılarda mümkün olacaktır. Bilinçli olduğundan (yine de yüzde yüz olmamakla birlikte) emin olabileceğimiz tek tür olan insan şüphesiz bu kategorizasyonda Bilimsel canlılara örnektir. Belki de bu aşamada hangi türlerin bilinçli olduğu sorusu hakkında yapabileceğimiz tek yorum Bilimsel canlılar ve Popperci canlılar arasında gösterebileceğimiz ve yeterli derecede kompleks sinir sistemlerine sahip özellikle kuş ve memeli türlerini belli aşamada hem farkındalık hem öz-bilinç anlamında bilinçli kabul etmek olacaktır. Hangi türlerin hangi kategoriye düştüğünü göstermek şüphesiz bilimin gelecekte aydınlatacağı bir soru olarak önümüzde durmaktadır.

Munir Gunes Kutlu

Kaynakça

Gallup GG Jr (1970) Chimpanzees: self-recognition. Science 167(3914):86–87. 

Långsjö JW, et al. (2012) Returning from oblivion: Imaging the neural core of consciousness. J Neurosci 32(14):4935–4943.

Mashour, G. A., & Alkire, M. T. (2013). Evolution of consciousness: Phylogeny, ontogeny, and emergence from general anesthesia. Proceedings of the National Academy of Sciences, 110(Supplement 2), 10357-10364.

Marten K, Psarakos S (1994) Evidence of self-awareness in the bottlenose dolphin (Tursiops truncatus). In: Parker ST, Mitchell RW, Boccia ML (eds) Self-awareness in animals and humans: developmental perspectives. Cambridge University Press, Cambridge, pp 361–379.

Rajala AZ, Reininger KR, Lancaster KM, Populin LC (2010) Rhesus Monkeys
(Macaca mulatta) Do Recognize Themselves in the Mirror: Implications for the
Evolution of Self-Recognition. PLoS ONE 5(9): e12865.

Prior H, Schwarz A, Gunturkun O (2008) Mirror-induced behavior in the   
magpie (Pica pica): Evidence of self-recognition. PLoS Biol 6(8): e202.

0 yorum:

Yorum Gönder