9.11.2009

Doğal Seçilim Kavramları Envanterinin Tercümesi


Anderson, D.L., Fisher, K.M., & Norman, G.J. (2002). Development and Evaluation of the
Conceptual Inventory of Natural Selection. Journal of Research in Science Teaching, 39, 952-978.


Bu sorulara vereceğiniz cevaplar doğal seçilim teorisini ne kadar anladığınızı ölçmeye yarayacak.
Lütfen her soru için bir biyoloğun vereceğini düşündüğünüz en uygun cevabı işaretleyin.
________________________________________________________________
Galapagos ispinozları
Bilim adamları uzun süredir Galapagos Adaları’ndaki 14 ispinoz türünün adalara beş milyon yıl kadar önce göç etmiş tek bir ispinoz türünden evrimleştiğini düşünüyorlar (Lack, 1940). Son DNA analizleri bütün Galapagos ispinozlarının ötleğen kuşundan evrimleştiği sonucunu destekliyor (Grant, Grant & Petren, 2001; Petren, Grant & Grant, 1999). Değişik türler değişik adalarda yaşamaktadırlar. Mesela orta büyüklükteki yer ispinozuyla kaktüs ispinozu aynı adada yaşarken iri kaktüs ispinozu ise başka bir adada yaşar. İspinozlar arasındaki temel farklardan biri şekilde görüldüğü gibi gaga büyüklüğü ve şekliyle ilgilidir.




_______________________________________________________________
Bir evrimsel biyoloğun vereceği en uygun cevabı seçin.

1.Üremeye hazır bir çift ispinoz bütün bireylerin hayatta kalacağı ideal şartlarda (kendilerini
    avlayacak hayvanlar olmadığında ve sınırsız yiyecek olduğunda) bir adaya bırakılırsa ne
    olur? Yeteri kadar zaman geçtiğinde,
a. ispinoz popülasyonun büyüklüğü fazla artmaz çünkü kuşlar ancak kendi yerlerini alacak sayıda yavru sahibi olabilirler..
b. ispinoz popülasyonu önce iki katına çıkar, sonra sabit kalır.
c. ispinoz popülasyonunun büyüklüğü sınırsızca artar..
d. ispinoz popülasyonu önce yavaşça büyür, sonra sabitlenir.

2. Galapagos Adaları’ndaki ispinozların yemek yemeğe ve su içmeğe ihtiyaçları vardır.
a. Yemek ve su az olduğunda bazı kuşlar hayatta kalmaya yetecek kadarını elde edemeyebilirler.
b. Yemek ve su sınırlı olduğunda ispinozlar her zaman başka yiyecek kaynakları bulabilirler, dolayısıyla her zaman yetecek kadarı vardır.
c. Yemek ve su az olduğunda ispinozlar daha az yiyip içerler, dolayısıyla bütün kuşlar hayatta kalabilirler.
d. Galapagos Adaları’nda kuşların ihtiyaçlarını karşılayacak yemek ve su her zaman vardır.

3. Bir ispinoz popülasyonu bir adada değişmeyen bir çevrede uzun yıllar yaşadıktan sonra,
a. popülasyon hızla büyümeye devam eder.
b. dalgalanmalar olsa da popülasyon nispeten sabit kalır.
c. popülasyon her yıl büyük azalmalar ve çoğalmalar gösterir.
d. popülasyon büyüklüğü düzenli bir şekilde azalır.

4. İspinoz popülasyonunda zaman içinde yavaş yavaş oluşan ana değişiklikler nelerdir?
a. Popülasyon içindeki her ispinozun özellikleri yavaş yavaş değişir.
b. Popülasyon içinde değişik özelliklere sahip ispinozların oranı değişir.
c. İspinozların öğrenme yoluyla kazandığı başarılı davranışlar yavrulara aktarılır.
d. Çevre değiştikçe ispinozların ihtiyaçlarını karşılayacak mutasyonlar olur.

5. Gagalarının büyüklüğüne ve şekline bağlı olarak bazı ispinozlar çiçeklerden özsu alırlar,
    bazıları ağaç kabuklarındaki kurtçukları yerler, bazıları ufak tohumları yerler, bazıları
    da büyük cevizleri yerler. Aşağıdaki ifadelerden hangisi ispinozlarla yiyecekler
    arasındaki etkileşimi en doğru şekilde yansıtmaktadır?
a. Adadaki ispinozların çoğu yiyecek bulmak için işbirliği yaparlar ve bulduklarını paylaşırlar.
b. Bir adadaki ispinozların çoğu birbirleriyle kavga eder ve fiziksel olarak en güçlü olanlar kazanır.
c. Bütün ispinozların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar yiyecek vardır ve bu yüzden yiyecek için mücadele etmeleri gerekmez.
d. İspinolar genellikle aynı tür yiyeceği yiyen benzer ispinozlarla rekabet ederler ve
bazıları yiyecek bulamadığı için ölür.

6. Galapagos ispinozlarında farklı gaga tipleri ilk olarak nasıl ortaya çıkmıştır?
a. Gaga büyüklüğünde ve şeklinde değişiklik ispinoların hayatta kalabilmek için değişik tür yiyecekler yemesi gerektiği için ortaya çıktı.
b. İspinozların gagalarındaki değişiklikler şans eseri ortaya çıktı, daha sonra gaga yapısıyla var olan yiyecekler arasında uyum olan kuşlar daha fazla yavruya sahip oldular.
c. İspinozların gagalarındaki değişiklikler çevre şartlarının gerekli genetik değişiklikleri yaratması sonucu ortaya çıktı.
d. İspinozların gagaları büyüklük ve şekil olarak her geçen nesil bir parça daha değişti, bu sayede bazıları giderek daha küçük bazıları giderek daha büyük hale geldi.

7. Ne tür çeşitlilik yavrulara aktarılır?
a. İspinozun hayatı boyunca öğrendiği her tür davranış.
b. Sadece ispinozun hayatında yararlı olmuş özellikler.
c. Genetik temelli bütün özellikler.
d. İspinozun hayatı boyunca çevreden olumlu yönde etkilenmiş bütün özellikler.

8. Değişik gaga şekline ve büyüklüğüne sahip ispinoz popülasyonlarının değişik adalara  
    dağılmış farklı türlere dönüşmesini sağlayan nedir?
a. İspinozlar çeşit çeşitti ve özellikleri her bir adadaki yiyecek türüne en uygun olan ispinozlar üremeyi en iyi başaranlar oldu.
b. Bütün ispinozlar esasen benzerdir ve ortada gerçekten 14 ayrı tür yoktur.
c. Değişik adalarda değişik yiyecek türleri vardır ve bu yüzden her bir adadaki ispinozlar yavaş yavaş ihtiyaç duydukları türden gagalara sahip olmuşlardır.

d. Değişik ispinoz soyları değişik gaga türleri geliştirdiler çünkü adalarda var olan yiyecekleri elde edebilmek için bu gerekiyordu.

____________________________________________________________

Venezüella lepistesleri
Lepistesler Venezüella’da akarsularda bulunan küçük balıklardır. Erkek lepistesler parlak renklidirler ve siyah, kırmızı, mavi ve rengi değişen benekleri vardır.  Erkekler aşırı parlak renkli olamazlar çünkü aksi halde kendilerini avlayan hayvanlar tarafından kolayca görülürler ve yenirler. Ama tamamen mat renkli olurlarsa da dişiler başka erkekleri seçerler. Doğal seçilim ve cinsel seçilim parlaklık düzeyini ters yönlere çeker. Bir akarsuda avcı hayvanların olmadığı bir ortamda yaşayan bir lepistes popülasyonunda parlak renkli erkeklerin oranı artar. Akarsuya birkaç saldırgan avcı eklenirse parlak renkli erkeklerin oranı yaklaşık beş ay (3-4 kuşak) içinde azalır. Avcıların varlığının lepistes rengi üzerindeki etkisi yapay göletlerde ve doğal akarsularda avcıların olmadığı, avcıların nispeten az saldırgan olduğu, ve avcıların çok saldırgan olduğu durumlarda deneysel olarak incelenmiştir (Endler, 1980).
___________________________________________________________
Bir evrimsel biyoloğun vereceği en uygun cevabı seçin.

9. Tipik bir doğal lepistes popülasyonu yüzlerce lepistesten oluşur. Aşağıdaki ifadelerden
    hangisi yalıtılmış bir popülasyondaki tek bir türe ait lepistesleri en iyi şekilde tanımlar?
a. Lepistesler tamamıyla aynı özellikleri paylaşırlar ve birbirlerini aynısıdırlar.
b. Lepistesler türlerinin bütün temel özelliklerini paylaşırlar; sahip oldukları küçük çeşitlilikler hayatta kalıp kalmamayı etkilemez.
c. Lepistesler iç mekanizmaları açısından birbirlerinin aynısıdır, fakat görünüşlerinde birbirlerinden çok farklıdır.
d. Lepistesler bir çok temel özelliği paylaşırlar, fakat aynı zamanda birçok özellik bakımından farklılık gösterirler.

10. Uyumluluk (fitness) terimi evrimsel biyologlar tarafından organizmaların evrimsel
      başarısını betimlemek için kullanılır. Bir biyolog bir grup lepistes arasından hangisinin en
      uyumlu olduğuna karar verirken aşağıdakilerden hangisini en önemli özellik olarak
      değerlendirir?
a. büyük bir bedene ve avcılardan çabuk kaçabilme yeteneğine sahip olmak
b. yiyecek için mücadele etmede en üst düzey yeteneğe sahip olmak
c. üreme çağına kadar hayatta kalabilmiş yavrulara sahip olmak
d. farklı dişilerle çok sayıda çiftleşmek

11. Bol yemek ve geniş mekanın bulunduğu ve avcıların olmadığı ideal şartlar altında
      çiftleşen bir çift lepistesin büyük bir göle yerleştirilmesi neye yol açar?
a. Lepistesler popülasyonun takviyesi için ihtiyaç duyulan miktar kadar yavruya sahip olacağı için lepistes popülasyonu yavaşça büyüyecektir.
b. Lepistes popülasyonu başta yavaşça büyüyecek, sonra büyümesi hızlanacak ve en sonunda binlerce lepistes gölü dolduracaktır.
c. Lepistes popülasyonu hiçbir zaman çok büyük olamayacaktır çünkü sadece böcekler ve bakteriler gibi organizmalar bu biçimde ürerler.
d. Lepistes popülasyonu zaman içinde yavaşça büyümeye devam edecektir.

12. Bir lepistes popülasyonu birkaç yıldır gerçek (ideal olmayan) bir gölde yaşamakta ve bu
      gölde lepisteslerin avcılarının da dahil olduğu diğer organizmalar bulunmaktadır. Buna
      göre lepites popülasyonuna aşağıdakilerden hangisinin olması daha olasıdır?
a. Lepistes popülasyonu aynı büyüklükte kalacaktır.
b. Lepistes popülasyonu hızla büyümeye devam edecektir.
c. Lepistes popülasyonu hiçbir lepistes kalmayıncaya kadar yavaşça azalacaktır.
d. Bu durumda kesin birşey söylemek mümkün değildir çünkü popülasyonlar kurallara bağlı olarak değişmezler.

13. Lepistes popülasyonlarında zaman içinde yavaşça oluşan temel değişimler nelerdir?
a. Popülasyondaki her bir lepistesin özellikleri yavaş yavaş değişir.
b. Popülasyonda farklı özelliklere sahip lepisteslerin oranları değişir.
c. Bazı lepistesler tarafından öğrenilen başarılı davranışlar sonraki kuşaklara aktarılır.
d. Çevre değiştikçe lepisteslerin ihtiyaçlarını karşılayacak mutasyonlar ortaya çıkar.

_________________________________________________________________


Kanarya Adaları Kertenkeleleri
Kanarya Adaları Afrika kıtasının batısındaki yedi adadan oluşur. Adalar yavaş yavaş bitkiler, kertenkeleler, kuşlar gibi canlılar tarafından işgal edilmiştir. Adalarda bulunan üç ayrı tür kertenkele Afrika kıtasında bulunan bir türe oldukça benzemektedir (Thorpe & Brown, 1989). Bu yüzden bilim adamları kertenkelelerin Afrika’dan Kanarya Adaları’na denizde yüzen ağaç gövdelerinin üstünde seyahat ederek geldiğini düşünmektedirler.
________________________________________________________________
Bir evrimsel biyoloğun vereceği en uygun cevabı seçin.

14. Kertenkeleler çeşitli böcekleri ve bitkileri yerler. Aşağıdaki ifadelerden hangisi Kanarya
      Adaları’ndaki kertenkeleler için yiyecek ulaşılabilirliğini en iyi betimler?
a. Yiyecek bulmak sorun değildir çünkü her zaman yeterli miktarda yiyecek vardır.
b. Kertenkeleler değişik tür yiyecekler yedikleri için her zaman bütün kertenkeler için yeterli yiyecek bulunması yüksek ihtimaldir.
c. Kertenkeleler az bir yiyecekle de yaşayabilirler, bu yüzden yiyecek miktarı sorun olmaz.
d. Muhtemelen bazı zamanlar kertenkeleler için yeterli yiyecek varken bazı zamanlar yoktur.


15. Ulaşılabilir yiyecek sınırlı olduğunda belli bir türün kertenkeleleri arasında muhtemelen
      aşağıdakilerden hangisi olur?
a. Kertenkeleler yiyecek bulmak için işbirliği yaparlar ve bulduklarını paylaşırlar.
b. Kertenkeleler yiyecek bulmak için birbirleriyle mücadele ederler ve en güçlüler daha zayıf olanları öldürürler.
c. Kertenkelelerin yeni tür yiyecekler yiyebilmelerini sağlayacak genetik değişiklikler oluşur.
d. Yiyecek bulma mücadelesinde en az başarılı olan kertenkeleler yetersiz beslenme yüzünden ölürler.

16. Yerleşik bir kertenkele popülasyonu yüzlerce kertenkeleden oluşur. Bir ada üstündeki
      kertenkele popülasyonunda bütün kertenkeleler
a. birbirinden farksızdır çünkü yalıtılmış popülasyonlarda bütün bireyler diğer bireylerle çiftleşebilir.
b. iç özellikleri bakımından aynıdır ama dış özellikleri bakımından farklılık gösterirler.
c. benzerdir ama hem iç hem dış özellikleri bakımından farklılık gösterirler.
d. dışarıdan bakıldığında aynıdır ama iç özellikleri bakımından farklıdırlar.

17. Aşağıdaki ifadelerden hangisi biyolojik özelliklerin kertenkele yavrularına nasıl
      aktarılacağını en iyi betimler?
a. Anne-baba kertenkeleler özel bir tür böceği yakalamayı öğrenince yavrularına da bu yakalama becerisi aktarılabilir.
b. Anne-baba kertenkeleler sürekli av yakalama sonucu daha güçlü pençelere sahip olduklarında bu özellik yavrularına da aktarılabilir.
c. Yiyeceğe kolay ulaşabildikleri için anne-baba kertenkelelerin pençeleri yeteri kadar gelişmezse yavrulara da gelişmemiş pençe özelliği aktarılabilir.
d. Anne-babadan biri pençelerinden birinde altı parmakla doğarsa bu özellik yavrularına da aktarılabilir.

18. Uyumluluk (fitness) terimi evrimsel biyologlar tarafından organizmaların evrimsel başarısını betimlemek için kullanılır. Aşağıda dört dişi kertenkele tanıtılmıştır. Bir biyolog açısından en iyi uyum sağlamış kertenkele bunlardan hangisidir?



Kertenkele A
Kertenkele B
Kertenkele C
Kertenkele D
Vücut uzunluğu
      20 cm
      12 cm
      10 cm
      15 cm
Yetişkinliğe ulaşan yavru sayısı

         19

         28

         22

        26
Öldüğü zamanki yaşı
       4 yıl

       5 yıl

       4 yıl

       6 yıl

Yorumlar

Çok sağlıklı, güçlü ve zeki
Birçok kertenkeleyle çiftleşti
Koyu renkli ve çok süratli
En geniş alana sahip kertenkele

            a. Kertenkele A
            b. Kertenkele B
            c. Kertenkele C
            d. Kertenkele D

19. Doğal seçilim teorisine göre üç kertenkele türünde görülen vücut büyüklüğü farklılıkları
      nereden kaynaklanmıştır?
a. Kertenkelelerin hayatta kalabilmeleri için değişmeleri gerekiyordu, bu yüzden yararlı yeni özellikler ortaya çıktı.
b. Kertenkeleler farklı büyüklüklere sahip olmak istedi, bu yüzden popülasyonda zaman içinde yararlı yeni özellikler ortaya çıktı.
c. Rastlantısal genetik değişiklikler ve genetik rekombinasyon beraberce çeşitliliği ortaya çıkardı.
d. Adada var olan çevre kertenkelelerde genetik değişiklikler ortaya çıkardı..

20. Bir türün zaman içinde üç farklı türe dönüşmesine ne sebep olmuş olabilir?
a. Kertenkele grupları farklı adalarda farklı çevre şartlarıyla karşılaştılar, bu yüzden hayatta kalabilmek için değişik özelliklere sahip yeni türlere dönüşmeleri gerekti.
b. Kertenkele grupları coğrafi olarak diğer gruplardan yalıtılmış duruma geldi ve rastlantısal genetik değişiklikler bu kertenkele popülasyonlarında zaman içinde birikti.
c. Küçük farklılıklar olsa da bütün kertenkeleler esasen benzerdir ve hepsi aynı türün üyeleridir.
d. Hayatta kalabilmek için farklı kertenkele gruplarının farklı adalara uyum sağlaması gerekti, bu yüzden her bir gruptaki bütün organizmalar yavaş yavaş yeni bir kertenkele türü haline gelecek şekilde evrimleşti.


Envanterle ilgili daha fazla bilgiye şuradan ulaşabilirsiniz:

http://insandogasi.blogspot.com/2009/09/dogal-secilim-kavramlar-envanteri.html


6.11.2009

Bilim Felsefesi Açısından Akıllı Tasarım Düşüncesi

   

Bilim ve Ütopya, Kasım 2009 tarihli yazımız..
 
Modern akıllı tasarım düşüncesi ABD’de 1990’larda ortaya çıktı. Bunun başlıca sebebi yaratılışçıların 1980’lerin başlarından itibaren mahkemelerde ardarda yenilgiye uğramalarıydı. Yaratılışçıların okullarda evrim teorisinin öğretilmesini engellemek, o olmayınca evrim teorisiyle beraber yaratılışçılığın da öğretilmesini sağlamak amacıyla yaptıkları girişimler hep ABD’de anayasanın 1. maddesindeki laiklik ilkesine takıldı. Mahkemeler hep evrim teorisinin bilimsel bir teori olduğu için fen derslerinde okutulabileceğine, yaratılışçılığın ise dinsel bir görüş olduğu için laik devlet okullarının fen derslerinde okutulamayacağına hükmetti.
     
Bunun üzerine hedef evrim teorisindeki maddeci ve doğalcı çağrışımlara sahip olmayan, yaratılışçı dünya görüşüyle kolayca uzlaşabilecek bir alternatif görüşün evrim teorisine rakip bilimsel bir teori olarak lanse edilmesi haline geldi. Bu çabanın sonucu akıllı tasarım görüşünün ortaya atılması oldu. Son 10 yıldır evrim karşıtlarının hukuk düzeyindeki çabaları akıllı tasarımın da evrim teorisi gibi bilimsel bir teori olduğunu ve bilimsel açıdan en az onun kadar sağlam olduğunu, aynı zamanda evrim teorisiyle uzlaşamayacağını ve dolayısıyla onun rakibi olduğunu kabul ettirmeye yönelik. Bu sayede evrim teorisine yer verilen derslerde bilimdeki tartışmaları yansız bir şekilde yansıtmak ve evrime eleştirel bakabilmeyi sağlamak adına akıllı tasarım görüşünün de okutulmasını sağlamayı amaçlıyorlar. Evrim teorisi savunucuları ise akıllı tasarımın kendisinden önceki yaratılışçılık gibi bilimsel bir teori değil dinsel bir görüş olduğunu, bu sebeple yaratılışçılık gibi akıllı tasarımın da fen derslerinde yeri olmadığını savunuyorlar.
 
Bu yazıda akıllı tasarımın okullarda öğretilmesinin uygun olup olmadığı konusunu doğrudan ele almıyoruz. Onun yerine tartışmaların merkezinde yer alan, akıllı tasarımın “bilimsel” olup olmadığı konusunu, bilimselliğin ve bilimsel yaklaşımın ne olduğunu modern bilim felsefesinden hareketle sorgulayarak ele alıyoruz. Amacımız günlük hukuki ve siyasi tartışmalardan bir adım geriye gelerek konuya daha felsefi bir açıdan yaklaşmak, bu sayede günlük tartışmaların iki taraf için de daha rasyonel yürümesini ve daha verimli olmasını sağlamak.

                                                        Akıllı tasarımcıların iddiaları
 
William Dembski, Michael Behe, Philip Johnson gibi akıllı tasarım savunucularının görüşlerini savunmak için kullandıkları ana argüman şu şekilde özetlenebilir (Sarkar, 2007):
  
1. Evrim teorisindeki kavramsal araçlar biyolojik özelliklerin kalıtımı, yönlendirilmemiş çeşitlilik ve doğal seçilimden ibarettir.
2. Evrim teorisinin açıklayamadığı birçok biyolojik olgu vardır ve bunların başında karmaşık biyolojik yapılar gelmektedir.
3. Evrim teorisi sadece geçici olarak değil, elindeki kavramsal araçlar söz konusu olduğunda prensip itibariyle bu tür yapıların ortaya çıkışını açıklayamaz.
4. Eldeki veriler akıllı (yani ancak bilinçli bir varlığın işe karışması sonucu oluşabilecek) tasarım fikrinin yeterli bir açıklamaya ulaşabilmek için kaçınılmaz olduğuna işaret etmektedir.
 
Ayrıca akıllı tasarımcılar evrim teorisi savunucularının, açıklayıcı gücü bakımından akıllı tasarım fikri evrim teorisinden üstün olmasına rağmen bunu kabul etmeye yanaşmamalarını evrimcilerin “doğalcılık” (naturalism) fikrine dogmatik bir şekilde bağlı olmalarına bağlamaktadırlar. Dolayısıyla akıllı tasarımcıların felsefi düzeydeki argümanları büyük ölçüde doğalcılık fikrini metafiziksel bir dogma sayıp reddettikleri eleştirilerden oluşur.
        
Bilimde doğalcılık ve diğer metafiziksel prensipler
     
Akıllı tasarımcıların iddialarını değerlendirebilmek için önce kısaca doğalcılıktan ne kastedildiğine, bilim tarihinde nasıl bir rol oynadığına ve gerçekten bilim adamları tarafından dogmatik bir şekilde savunulup savunulmadığına bakmak yararlı olur.
 
Doğalcılık modern bilim felsefesinde en az iki ayrı anlamda kullanılmaktadır. Metodolojik doğalcılık bilimin inceleme alanına sadece doğal yollarla incelenebilecek olayların girdiğini, bunların açıklanmasında da sadece doğal mekanizmaların kullanılmasını öngörür. Yani metodolojik doğalcılık bilimin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili bir tezdir. Ontolojik doğalcılık ise evrende sadece doğal olayların ve mekanizmaların var olduğunu öngörür. Yani ontolojik doğalcılık neyin gerçekten var olduğuyla ilgili metafiziksel bir tezdir. Ontolojik doğalcılık da zaman zaman bilim adamları ve bilim felsefecileri tarafından savunulsa da modern bilim açısından asıl vazgeçilmez sayılan metodolojik doğalcılıktır. Akıllı tasarıma yöneltilen başlıca eleştiri de metodolojik doğalcılığın dışında kaldığı için bilim dışı olduğudur.

17. yüzyıldan itibaren önem kazanan metodolojik doğalcılığın modern bilim için nasıl bu kadar önemli bir prensip haline geldiğine ve neden aslında vazgeçilmez bir dogma olmadığına bilim tarihinde kısa bir yolculuk yaparak bakalım.

Metafiziksel prensipler tarih boyunca bilimsel açıklama geliştirme çabalarına yol göstericilik etmiştir. Bunun en ünlü örneklerinden biri 17. yüzyıl mekanistik felsefesindeki cisimler arasında uzaktan etkinin mümkün olmadığı prensibidir. Newton’ın 17. yüzyılın sonlarında ortaya attığı evrensel çekim yasası ise gök cisimlerinin birbirlerini uzaktan etkilediğini öngörür. Newton’ın kendi ifadesiyle (“hypotheses non fingo”) nasıl mümkün olduğunu açıklayamadığı bu etki ve onu içeren yasa açıklama ve öngörü gücü bakımından o kadar başarılı olmuştur ki bilim dünyası kısa sürede yasayla beraber uzaktan etki prensibini de kabul etmek zorunda kalmıştır. Yani teorinin ampirik verileri açıklama gücü metafiziksel prensipten vazgeçilmesi sonucunu getirmiştir.

Bir diğer örnek klasik fizikteki zaman ve mekanın birbirinden bağımsız olduğu ve Eukleides geometrisinin mekanın doğru bir tasviri olduğu prensibidir. Bunlar doğrudan test edilebilecek fikirler olmamalarına rağmen aksini iddia etmek sağduyuya o kadar aykırı görünüyordu ki felsefeci Kant tarafından bile bilimin temelinde yatan ve onu mümkün kılan çok temel doğrular olarak görülmüşlerdir. Fakat bilindiği gibi 20. yüzyılda Einstein’ın genel relativite teorisi bu prensiplerden vazgeçerek o ana kadar fizik için açıklanamayan bir sorun olarak görünen Merkür’ün yörüngesinden sapması gibi olguları açıklamıştır. Teori metafiziksel görüşlerimizde çok radikal bir değişiklik gerektirmesine rağmen açıklama ve öngörü başarısı nedeniyle kısa zamanda bilim dünyasında kabul edilir hale gelmiştir.

Son olarak, Darwin’in doğal seçilim yoluyla evrim teorisi de o zamana kadar sorgulanmadan kabul edilen bazı prensiplerden vazgeçilmesini gerektirmiştir. Bunların başında da adaptasyonun, işlevselliğin amaçlılık olmadan ortaya çıkabileceği kabulü gelir. Darwin çevreye uyum sağlayan, hayatta kalma ve üreme işlevlerine hizmet eden karmaşık yapıların bilinçsiz, amaçsız, mekanistik bir süreç sonucunda ortaya çıkabileceğini önerdiği teorik mekanizmayla ve onu destekleyen verilerle göstermiştir. Bu sayede de “tasarımcı olmadan tasarımın mümkün olamayacağı” prensibinin terkedilmesini sağlamıştır.

Görüldüğü gibi bilimde yöntemsel ve metafiziksel prensipler zamanında ne kadar vazgeçilmez görülürse görülsün ampirik kanıtlardan hareketle değişebilmektedir. Doğalcılık prensibi de bu bakımdan farklı değildir. 17. yüzyılda bilimsel devrim dediğimiz dönemden beri doğaüstü açıklamaların bir kenara bırakılmasını sağlayan doğalcılık prensibi o zamandan günümüze kadar bilimin göz kamaştırıcı başarılarına eşlik etmiştir. Fakat daha büyük başarıların önünü açacaksa bilim dünyası doğalcılığın terk edilmesine de razı olacaktır. Burada belirleyici olan gene eldeki ampirik verilerin en iyi nasıl açıklanacağıdır. Ve birazdan göreceğimiz gibi akıllı tasarım savunucularının evrim teorisine alternatif doğalcı olmayan açıklamalar getirmek için sundukları ampirik veriler doğalcılığın terk edilmesini gerektirmekten çok uzaktır.
  
İndirgenemez karmaşıklık ve akıllı tasarım
     
Karmaşık biyolojik yapılar evrim teorisyenleri için yeni bir kavram değil. Doğal seçilim yoluyla evrim karmaşık yapıların doğal yollarla nasıl ortaya çıkmış olabileceğini açıklama potansiyeli taşıdığı için Darwin’in zamanından beri bilim adamlarının ilgisini çekmiştir. Ve Darwin’den bu yana geçen zaman içinde evrim teorisi birçok karmaşık yapının ortaya çıkışını başarıyla açıklamıştır.

Akıllı tasarımcılara göre indirgenemez karmaşıklık özel bir karmaşıklık türüdür. Buna göre indirgenemez derecede karmaşık bir sistem birbiriyle koordinasyon içinde çalışması gereken birçok parçadan oluşur ve bu parçalardan bir tanesinin eksik olması durumunda bile sistem tamamen iş göremez hale gelir. Dolayısıyla böyle bir sistemin evrimsel süreç içinde tesadüf eseri ortaya çıkan yararlı mutasyonların seçilmesi yoluyla adım adım oluşması mümkün değildir. Böyle bir sistem akıllı bir tasarımcı tarafından belli bir amaca yönelik olarak bilinçli bir şekilde tasarlanmış izlenimi vermektedir. Ve ortada daha iyi bir doğal açıklama yoksa gerçekten akıllı bir tasarımcının işe karıştığını en iyi açıklama olarak kabul etmek bilimsel yaklaşımın gereğidir. Açıkça söylemeseler de akıllı tasarım savunucularının akıllı tasarımcı derken doğaüstü, tanrısal bir varlığı kastettikleri herkes tarafından tahmin edilebilir.

İndirgenemez karmaşıklık prensipte ciddiye alınabilecek bir eleştiridir. Gerçekten de biyolojik bir yapının indirgenemez derecede karmaşıklığa sahip olduğunun ispatlanması ortodoks Darwinci (yani doğal seçilime dayalı) yaklaşım için ciddi bir sorun oluşturabilir. Bununla birlikte bu ilkenin temel sorunu henüz indirgenemez karmaşıklıktaki bir yapının gösterilememiş olmasıdır. Örneğin, akıllı tasarımcıların ikonu haline gelmiş olan bakteri kamçısının biyolojik fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için 30 kadar proteinin aynı anda işlevsel olması gerekmektedir. Behe’nin iddiasına göre, herhangi bir bileşeninin eksikliği durumunda çalışmayacak ve bu sebeple daha az bileşene sahip fonksiyonel bir yapıya indirgenemeyecek olması yüzünden bakteri kamçısının varlığı doğal seçilim süreçlerince açıklanamaz. Oysa bakteri kamçısının homologu olan 3. tip sekretuar sistemi, bakteri kamçısında da bulunan 10 temel protein bloğu ile çalışır. Buna ek olarak, yeni çalışmalar bakteri kamçısının kullandığı protein gruplarının içinde başka işlevsel protein grupları da saptamıştır. Başka bir deyişle bakteri kamçısının çalışma sistemi çok karmaşık olmasına rağmen indirgenemez değildir (Miller, 2008).

Bir başka ünlü örnek kanın pıhtılaşmasıda rol oynayan biyolojik süreçlerle ilgilidir. Benzer bir biçimde bu süreçlerin de indirgenemez bir karmaşıklığa sahip olduğu iddia edilmiştir. Ancak yapılan genetik çalışmalar yunus ve balinalarda kanın pıhtılaşmasına yönelik faktörlerden birinin, kirpi balığında ise üçünün eksik olduğunu, ancak bu canlıların pıhtılaşmayla ilgili bir sorun yaşamadığını göstermiştir. Bu bulgular, karmaşık bir sistemin daha basit bir parçasının da benzer işlevler taşıyabileceğini göstermiş ve sistemin evrimsel tarih içinde adım adım gelişebileceği fikrini desteklemiştir (Miller, 2008). İndirgenemez karmaşıklıkla ilgili örnekler bunlarla sınırlı değildir ancak şimdiye kadar ortaya atılan her örnek evrim teorisi çerçevesinde açıklanabilir durumdadır.

Diğer taraftan, gerçekten indirgenemez derecede karmaşık bir sistemin keşfedilmesi de  evrim teorisi için aşılamayacak bir sorun olmayabilir. İndirgenemez karmaşıklığa Darwinci açıdan iki tür açıklama getirilebilir. Bunlardan birincisine göre adım adım ortaya çıkan bir sistem sonradan indirgenemez derecede karmaşık hale gelmiş olabilir. Mesela A yapısının bir işlevi mükemmel bir şekilde olmasa da yerine getirebildiğini varsayalım. Daha sonra buna B yapısı ekleniyor ve ortaya çıkan AB sistemi işlevi daha iyi yerine getiriyor. Bir sonraki aşamada A mutasyona uğrayarak A’ haline geliyor ve A’B sistemi söz konusu işlevi daha da iyi yerine getirdiği için evrim tarafından seçiliyor. Fakat artık sistemin parçaları olan A’ ve B tek başlarına işlevi yerine getirebilecek durumda değiller. Diğer bir deyişle A’B sistemi indirgenemez derecede karmaşık hale geldi. Sistemi ilk olarak bu aşamada gözleyen biri bunun adım adım Darwinci bir süreç sonunda ortaya çıkamayacağını düşünebilir. Oysa sistem aslında tam da bu şekilde ortaya çıkmıştır (Sarkar, 2007).
  
İkinci Darwinci açıklamaya göre indirgenemez derecede karmaşık bir sistemin daha az karmaşık önceki halleri başka bir işlevi yerine getirdikleri için seçilmiş olabilir. Dolayısıyla bugünkü karmaşık sistem daha az karmaşık eski formlardan evrimleşmiş olabilir. Buna verilebilecek en iyi anlaşılmış örneklerden biri kuştüyüdür. Kuştüyüne sahip olmayan hiçbir kuş bilindiği kadarıyla uçamamaktadır. Kuşların dinozorlardan, kuştüyünün de dinozor pullarından evrimleştiğini biliyoruz. Fakat pul-kuştüyü arası yapılar uçmayı sağlayacak aerodinamik özelliklere sahip değildir. Bu durumda kuştüyleri bir tür indirgenemez derecede karmaşık sistem olarak görülebilir. Fakat gene biliyoruz ki kuştüyü uçmayı sağlama dışında ısı kaybına karşı yalıtım özelliğine de sahiptir. Pul-kuştüyü arası formlarda da bu özellik kısmen vardır. Dolayısıyla pullardan kuştüyüne adım adım geçiş muhtemelen yalıtım avantajı kazandırdığı için başlamıştır ve belli bir aşamada kuştüyü artık bir başka işlev olan uçmayı da sağlar hale gelmiştir (Sarkar, 2007).
  
Özet olarak, Darwinci görüşün prensip itibariyle açıklayamayacağı indirgenemez derecede karmaşık bir sistem henüz keşfedilmiş değildir. Bu da eldeki verilerin, Darwinci görüşün ve benzeri doğalcı açıklamaların dışına çıkılmasını ve akıllı tasarım görüşünün benimsenmesini gerektirmediği anlamına gelmektedir.
 
Akıllı tasarıma karşı kullanılmaması gereken eleştiriler
 
Akıllı tasarım görüşünün ampirik ve kavramsal açılardan ne şekilde eleştirilebileceğini kısaca görmüş olduk. Bu kısımda evrim teorisi savunucularının akıllı tasarımı özellikle felsefi yönden eleştirmeye giriştiklerinde sık kullandıkları ve zayıf oldukları için aslında kullanmamalarının daha uygun olacağı bazı argümanlara bakacağız.
 
Başta da gördüğümüz gibi, akıllı tasarımın fen derslerinde okutulmasının uygun olup olmadığının tartışıldığı bir ortamda akıllı tasarım görüşünün ve savunucularının dinsel bir motivasyona sahip olduğunu göstermek etkili bir strateji olabilir. Fakat akıllı tasarım görüşünün bilimselliğinin bilim felsefesi açısından tartışıldığı bir ortamda bu sağlam bir argüman değildir. Bilim felsefesinde bilimsel bir görüşün kaynağıyla gerekçelendirilmesi arasında bir ayrım yapılır. Ve görüşün bilimselliğiyle, sağlamlığıyla, doğruluğuyla ilgili bir tartışma ancak gerekçelendirme düzeyinde yapılabilir. Yani görüş ortaya atıldıktan sonra savunulması/gerekçelendirilmesi ampirik veriler ve bilimsel düşünüş kullanılarak yapılır. Bu açıdan zayıf olan bir görüşün bilimselliği sorgulanabilir. Fakat kaynağı (ortaya atılma sebebi) bir kutsal kitap olduğu, dayanaksız bir tahmin olduğu, hatta bir rüya olduğu gerekçesiyle bir görüşün bilimselliği sorgulanamaz. Bu bakımdan akıllı tasarımın bilimselliğinin felsefi açıdan tartışıldığı bir ortamda dinsel kaynaklı olma eleştirisi sağlam bir argüman değildir.
  
Akıllı tasarımı ortaya çıkaran akıllı tasarımcının gözlenemiyor olması da kendi başına akıllı tasarım görüşünün bilimselliğini zedeleyen bir husus değildir. Bilimde doğrudan gözlenemeyen mekanizmaların açıklama amaçlı olarak sık sık kullanıldığını görürüz. Modern fizikte gözlenemeyen parçacıkların, fizik deneylerinde ortaya çıkan etkilerin açıklanması amacıyla kullanılması buna bir örnektir. Burada önemli olan, gözlenemeyen mekanizmayı ileri süren teorinin bu mekanizmanın ne tür şartlarda ne tür gözlenebilir sonuçlar ortaya çıkaracağıyla ilgili test edilebilir tahminler yapabilmesidir. İşte bu bakımdan akıllı tasarım düşüncesi gerçekten sorunludur. Zira akıllı tasarımcının zihnini okuyabilecek bağımsız bir yönteme sahip olmadığımız için akıllı tasarım görüşü zaten gözlediğimiz etkilerin ötesinde başka ne gibi etkiler gözlememiz gerektiğiyle ilgili kolayca tahmin yapamamaktadır. Bu yüzden de bu görüş kamuoyunda bu kadar ses getirmesine rağmen bilimsel alanda hala önemli bir araştırmaya kaynaklık edebilmiş değildir.
 
Son olarak, Popper’ın “yanlışlanabilirlik” prensibinin basit halinin akıllı tasarıma karşı kullanılması da güçlü bir eleştiri niteliğinde değildir. Yukarıda gördüğümüz gibi doğrudan yanlışlanamayacak metafiziksel ve metodolojik prensipler bilimin kendisinde de vardır. Dolayısıyla yanlışlanamayacak yönleri olan bir teori doğrudan “bilim dışı” olarak sınıflandırılamaz. İkincisi, modern bilim felsefesi bize, yaptığı tek bir öngörünün bile yanlış çıkması durumunda bilimsel bir teorinin anında reddedilmesi gerektiğini söylememektedir. Duhem-Quine tezi olarak bilinen prensibe göre teorinin öngörüsüyle ampirik veri arasındaki uyuşmazlık teorinin yanlış olması dışındaki sebeplerden de kaynaklanıyor olabilir (Godfrey-Smith, 2003). Bu yüzden bir teorinin yanlışlanması Popper’ın zannettiği kadar basit bir süreç değildir. Son olarak, akıllı tasarımı yanlışlanamaz olduğu gerekçesiyle bilim dışı saymak ve daha öte bir değerlendirmeye tabi tutmamak bu görüşün bilimin kıskacından fazla kolay bir biçimde kurtulması anlamına gelmektedir. Astroloji bugün yanlışlanamaz olduğu için değil, tam tersine öngörüleri defalarca test edildiği ve yanlış çıktığı için bilim dışı sayılmaktadır. Aynı stratejiyi akıllı tasarıma karşı kullanmak, prensipte yanlışlanabilir bir teori olduğunu varsayarak bilimsel açıdan ciddiye almak, ve yaptığı öngörülerin sürekli yanlış çıktığını ampirik verilere dayanarak göstermek akıllı tasarıma karşı çok daha güçlü bir eleştiriyle ortaya çıkmayı sağlayacaktır (Pigliucci, 2002).

Sonuç: Bilimsel tavır

Günümüz bilim felsefesinde bilimin doğasıyla ilgili görüşler son derecede çeşitlidir (Godfrey-Smith, 2003). Bu yüzden bilimin amacıyla veya bilimselliğin kriterleriyle ilgili 20. yüzyılın ilk yarısında mantıksal pozitivizmin hakim görüş olduğu zamanlardaki gibi rahatça iddialar ortaya atabilecek durumda değiliz. Fakat gene de birçok bilim felsefecisi bilimin ana amaçlarından birinin ampirik verileri ve bilimsel yöntemin mantığını kullanarak varolanın en iyi açıklamasını sunmak olduğunu kabul edecektir. Bu yüzden bilimsellik adına evrim teorisi savunulurken gözden kaçırılmaması gereken şey bilimsel tavrın evrim teorisine değil bilimsel düşünüşe bağlı kalmayı gerektirdiğidir. Diğer bilimsel teoriler gibi evrim teorisi de ispatlanmış, doğruluğu kesin olarak gösterilmiş bir teori değildir. Yakın gelecekte elde edilecek araştırma bulgularının birikerek bizi evrim teorisinden vazgeçip yerine başka bir teoriyi benimsemeye sevketmesi ihtimal dahilindedir. Bu yüzden evrim teorisini dogmatik bir şekilde savunmaktan ziyade şu anda varolanın en iyi açıklaması olduğu için savunmak, daha iyi bir açıklama ortaya çıktığında da evrim teorisini terketmeye hazır olmak gerekir. Bilimsel tavrın gereği budur.


Kaynaklar
Godfrey-Smith, P. (2003). Theory and reality: An introduction to the philosophy of 
          science. Chicago: The University of Chicago Press.
Miller, K. (2008). Only a theory: Evolution and the battle for America’s soul. New York:
          Viking Books.
Pigliucci, M. (2002). Denying evolution: Creationism, scientism, and the nature of 
          science. Sunderland, MA: Sinauer Associates.
Sarkar, S. (2007). Doubting Darwin? Creationist designs on evolution. Oxford: Blackwell
          Publishing.